Vefa, geçmişe olduğu kadar; insanın emeğe, dostluğa ve değerlere duyduğu saygının da bir yansıması…

Unutulmamak kadar unutmamak da kıymetli… Vefa, insanın ruhunda iz bırakanlara da minnet duyabilmesi…

Bir fincan kahvenin kırk yıl hatırı varsa, bir güzel sözün, bir içten teşekkürün ömür boyu hatırı var.

Özetle güzel, özel ve değerli olanı unutmamak gerek…

Prof. Dr. Mehmet Öcal Özbilgin’in vefa üzerine sözlerini dinlerken aklımdan bunlar geçiyor. Öcal Hoca, “Geleneksel dansa vefa, dans kültürüyle aktarılan iyiliğe sahip çıkmaktır” diyor. Ne güzel bir ifade.

112 Ekd

Katılmamak elde mi bu söze? Daha önce de yazmıştım bu konuda: Geleneksel dans, sadece estetik bir hareketler bütünü değil, aynı zamanda geçmişten geleceğe taşınan bir kültürel miras. Her adımda, her ritimde, nesillerin duygu ve hikâyeleri saklı. Vefa ise bu mirası yaşatmak, dansın ruhunu koruyarak ona sahip çıkmak. Bir halk dansı figürü, yüzyıllar öncesinden süzülüp gelen bir iyilik, bir dayanışma anlatısı. Onu öğrenmek, öğretmek ve yaşatmak, sadece sanata değil, insanlığın ortak hafızasına da duyulan bir saygı. Çünkü dans, ancak ona gönül verenlerin vefasıyla sonsuzluğa uzanıyor.

Bu tür etkinlikler, halk danslarının sadece bir gösteri değil, aynı zamanda geçmişten geleceğe taşınan bir vefa borcu olduğunu da hatırlatıyor bizlere.

Bu yıl Ege Üniversitesi 70. Yaşını kutluyor. Bu çerçevede Ege Üniversitesi Devlet Türk Musikisi Konservatuvarı tarafından düzenlenen “Geleneksel Dansa Vefa” Türk Halk Oyunları Gösterisi, kültürel mirasın yaşatılmasına adanmış çok özel bir etkinlikti. Aynı zamanda Ege Kültür Derneği’ne de bir vefa gösterisi oldu. 

Gösterinin Genel Sanat Yönetmeni Prof. Dr. Mehmet Öcal Özbilgin, programı açarken yaptığı sunumla bizi halk oyunlarının tarihsel yolculuğuna çıkardı. Aklımda kalanları yazayım: Halk oyunlarımız, yüzyıllar boyunca şekillenmiş ve kuşaktan kuşağa aktarılarak günümüze ulaşmış çok köklü ve değerli bir miras. Bu oyunlar, halkımızın geleneklerini, duygularını ve yaşam biçimini yansıtıyor aslında.

Halk oyunlarımızın kökeni, Orta Asya bozkırlarında yaşayan eski Türk topluluklarına kadar uzanıyor. Eski Türkler doğa olaylarını, savaşları, avcılığı ve günlük yaşamlarını ritmik hareketlerle ifade etmişler. Türklerin 10. yüzyıldan itibaren Anadolu'ya göç etmeye başlamasıyla halk oyunları da yeni kültürel unsurlarla zenginleşmiş. Anadolu'nun kadim uygarlıklarıyla olan etkileşimler sonucu oyunlar, ritimler ve müzik enstrümanları daha da çeşitlenmiş.

Osmanlı döneminde halk oyunları, sarayda ve halk arasında farklı şekillerde varlığını sürdürmüş. Sarayda daha çok ince ve zarif danslar tercih edilirken, halk arasında zeybek, horon, halay, kaşık oyunları gibi daha hareketli ve toplumsal bağları güçlendiren oyunlar yaygınlaşmış.

Cumhuriyetimizin ilanından sonra halk oyunları, ulusal kimliğin önemli bir parçası olarak görülmüş ve derleme çalışmaları da hız kazanmış. 1930’lu yıllardan itibaren özellikle Halkevleri, halk oyunlarının kayıt altına alınmasını ve sahnelenmesini teşvik etmiş. Bu da çok önemli ve doğru bir tercihtir.

Vefa gecesine dönersek, sahnede hemen her bölgeye ait danslar izledik. Farklı ezgiler, değişik beden dilleri ve rengarenk kostümleriyle dansçılar, sözünü ettiğimiz kültürel zenginliği sergilediler bizlere. Öcal Hoca ve öğrencilerinin sunumlarına eşlik eden videolar da bunları anlamamızı kolaylaştırdı. Keyifle dinledik, izledik, eğlendik ve öğrendik. Sahneye çıkıp dans edenlerin her biri, mesleklerinde çok başarılı olmuş, geleneksel dansa da gönül vermiş dostlarımızdı.

Öcal Hoca’nın konuşmasından sonra ilk sahne alanlar kadın zeybek ekibi oldu. 9/8’lik “Mendilimin Ucuna Sakız Bağladım” adlı Urla kadın zeybeğini coşkuyla izledik.

Halk oyunlarımız, tarih boyunca değişerek ve gelişerek günümüze ulaşmış; savaşlardan düğünlere, dini ritüellerden toplumsal dayanışmaya kadar birçok alanda önemli bir kültürel ifade biçimi olmuş. Bunun en iyi örneğini de Zeybeklerde görürüz.  Değerli kardeşim Barış Sarıkaya’nın sunumundan sonra “Efendiler” grubu sahne aldı ve klasik zeybek dansını icra ettiler. 

Şafak Hasan Kahraman ise Kafkas halk dansları hakkında önemli bilgiler verdi. Hızlı ritimleri, dinamik figürleri ve estetik hareketleriyle dikkat çekiyor bu danslar… Kafkasya’da yaşayan Terekeme Türkleri, Azeriler, Çerkesler, Osetler, Gürcüler, Abhazlar ve diğer Kafkas halklarının bir parçası olan bu oyunlar; genellikle erkeklerde cesaret, kadınlarda ise zarafet temaları üzerine kurulu. Öne çıkan Kafkas halk danslarının da Lezginka, Şeşen ve Kabardinka olduğunu öğrendik. Bu bilgiler eşliğinde kadın Kafkas ekibini izlemek daha bir anlamlı oldu.

Selcan Ordulu’nun konuşmasında Büyük Atatürk’e vurgu yapması ise, salondaki herkes gibi beni de fazlasıyla mutlu etti. Atatürk, halk oyunlarını milli kimliğin önemli bir parçası olarak görmüştü. Gazi, halk oyunlarının sadece bir eğlence aracı değil, aynı zamanda toplumun ruhunu, tarihini ve karakterini yansıtan bir sanat dalı olduğuna da inanıyordu. Bu nedenle, halk oyunlarının araştırılması, derlenmesi ve yaşatılması için birçok girişimde bulunmuştu. Atatürk’ün en sevdiği halk oyunlarından biri de Zeybek idi. Özgürlük ve mertliği simgeleyen bu oyun, onun karakteriyle de örtüşüyordu. Atatürk, bazı özel davetlerde bizzat Zeybek oynardı. Genç eğitmen Selcan, Atatürk’ün “kadın ve erkek birlikte dans etmeli” öğretisine bağlı kalarak sahneye karma Zeybek ekibini davet etti.

113 Ekd

Selvi Gizem Birmo ise Doğu, Güneydoğu ve İç Anadolu bölgelerinde yaygın olarak oynanan Halay dansı hakkında bilgilendirdi bizleri… Toplumsal dayanışmayı, birlikteliği ve coşkuyu yansıtan Halay; genellikle düğün, bayram, asker uğurlaması gibi toplumsal eğlencelerde oynanıyor. Halayı çekmek de izlemek de çok güzel.

Bu mükemmel geceye emek verenlere teşekkür borçluyuz. Müzik Yönetmenleri, Öğr. Gör. Dr. Tarkan Erkan, Öğr. Gör. San. Yet. Serdar Kastelli… Oyun Eğitmenleri: Barış Sarıkaya, Şafak Hasan Kahraman, Selcan Ordulu, Selvi Gizem Birmo, Osman Sertkaya, Mert Cabbar, Efe Can Dişbudak, Özlem Bozdemir… Kostüm Tasarım: Öğr. Gör. Merih Oldaç, Öğr. Gör. M. Aykut Mis… Görüntü ve Işık Tasarım: Öğr. Gör. Dr. Ferruh Özdinçer… Ve Genel Sanat Yönetmeni Prof. Dr. Mehmet Öcal Özbilgin. Her birinizi tek tek kutluyorum.

Bu genç insanları sadece dün gece için değil, Halk Oyunlarımızı yaşatmada gösterdikleri emek nedeniyle de tebrik ediyorum.

Bir büyük teşekkür de amatör ruhla sahneye çıkıp dans eden Ege Kültür Derneği üyesi dostlara…

Bu gösteri 21 Şubat’ta Berlin’de tekrarlanacak. Büyük ses getireceğine inanıyorum, başarılar diliyorum. Yolunuz açık olsun, güle oynaya gidip gelin.