AKP Genel Başkanı Erdoğan’ın, yerel seçimler öncesi sloganı, “İstanbul’u alan Türkiye’yi alır” olmuştu. İstanbul’u alan Ekrem İmamoğlu’da buna dayanarak, Türkiye’yi yönetmeye talip oldu.
İmamoğlu, 2024 Yerel Seçim başarısı üzerine, CHP yönetiminin değişmesini talep etmişti. Onun sloganı ise, “CHP değişirse, Türkiye değişir” idi. Kılıçdaroğlu gereğini yapmayınca, yani görevi bırakmayınca, Kurultay’da İmamoğlu ile Özgür Özel, CHP’yi değiştirecek bir sonuç aldılar.
Bu sonuç beklenmiyordu. Çünkü Kurultay delegeleri Kılıçdaroğlu’nun döneminin delegeleri idi. İstanbul hariç bütün il başkanları da, Kılıçdaroğlu’na destek bildirisi yayınlamışlardı. Bu nedenle Kılıçdaroğlu çok rahattı. İl Başkanları ona bağlıydı, Milletvekilleri ve belediye başkanları hep onun döneminde bu koltuklara sahip olmuşlardı.
Ancak bu süreçte, demokratik etik kurallar gereği Kılıçdaroğlu’nun aday olmaması gerekiyordu. Defalarca seçim kaybetmişti. Hem de birçok uyarıya rağmen son seçimde, Mansur Yavaş ve Ekrem İmamoğlu’nun aday olması halinde, Erdoğan’ın kaybedeceği yönünde çok güçlü eğilimler olmasına rağmen, kendi adaylığında ısrar etmişti.
Genelde seçmen düzeyinde ve özelde ise CHP tabanında Kılıçdaroğlu’na karşı büyük bir tepki oluşmuştu. Bu belli ölçüde seçmenin CHP’den uzaklaştıracak duygusal ortama da neden olmuştu.
Şu anda, CHP’de kargaşa yaratma olasılığı çok yüksek olan “Şaibeli Kurultay” olarak anılan Kurultay, aslında CHP’ye yönelik tepkileri yumuşatan ve tekrar ilgiyi artıran bir olay olmuştu. Aday belirleme sürecinde hiç de onaylamadığım bir yol izlenmiş olsa da, seçmen yerel seçimlerde, Özel-İmamoğlu ve Yavaş’a yabana atılmayacak destek verdi.
Kurultay’da Kılıçdaroğlu’nu devirmekten daha önemli bir sonuçtu bu. Ama seçime Kılıçdaroğlu ile gidilmemesinin de bu başarıda katkısı olmuştu.
Kılıçdaroğlu, bütün bu gelişmelere rağmen, ihanet duygusunu bir türlü üzerinden atamadı. Öyle anlaşılıyor. Şimdi yeni yönetim yüzünden koltuklarından olan bazı profesyonellerin de kışkırtması ile CHP’yi parçalamaya ve iç kavgaya sürüklemeye yönelik girişimlere karşı bir tepki vermiyor.
Ne yapacağını bilmiyoruz. Ancak yakın çevresinden basına sızan haberler, mahkeme kararı beklendiği yönde çıkarsa, parti yönetimini devralacağı yönünde.
Kılıçdaroğlu, bu oyunu göremeyecek kadar akılsız ve tecrübesiz biri değil. Üzerinden bir yılı aşkın süre geçince, birden CHP’nin 20. Olağan Kurultay’ının şaibeli olduğuna karar veren irade, herhalde hukuk peşinde değil. Kılıçdaroğlu da bunu görüyor elbette.
Nasıl ki, Erdoğan-Bahçeli ittifakı, “Analar ağlamasın” ve “Terörsüz Türkiye” başlıkları altında PKK ile diyalog sayesinde DEM ve Kürt seçmeninin muhalefet saflarında pasifize etmeyi başardıysa, aynı irade, sokakta giderek etkisi artan, CHP öncülüğündeki toplumsal muhalefeti de etkisizleştirmek istiyor.
Bunu soruşturma, tutuklama ve görevden almalarla başaramayınca, daha etkili bir yöntem olarak CHP’yi kendi içinde kavgaya tutuşturmak yöntemi devreye sokulacak gibi gözükmektedir.
CHP Kurultaylar partisidir. CHP iç kavgaların partisidir. Huzura hasret bir partidir.
Deniz Baykal zamanında da böyleydi, Kılıçdaroğlu zamanında da böyleydi. Şimdi yerel seçim zaferi ve Olağanüstü Kurultay’da yeni yönetimin elde ettiği destek ile uzun yıllardır olmadığı kadar, sokağı ve meydanları iyi yöneten ve umut olma yolunda adımlar atan CHP’nin hızını kesmek için devreye konan bu operasyonu bozabilecek kişiler Kılıçdaroğlu ile Özel’dir.
Bir araya gelip bu oyunu bozamazlar ise, toplumsal muhalefetin duyarlılığını görüp, özveride bulunamazlar ise, “CHP değişirse, Türkiye değişir” sloganının hayat bulması zorlaşacaktır.