Neşe ÖNEN
Ufak tefek hikayeler
3 Haziran 2023 Cumartesi

Bir otobüs durağında karşılaşmıştık. Ne kadar süredir bakışlarımız kenetlenmişti, hayatın bir
noktasında donup kalmış mıydık, uzun süredir mi görüşmüyorduk, hani hatırlamamayı tercih
ettiğmiz kertede mi yabancılaşmıştık, kestiremiyordum. Araya giren zamanı sadece
mevsimler, gülmeler, ağlamalar, yıkılıp giden ümitler, yeni hayaller değil, şimdi
anlamlandıramadığım bir sürü bocalamalarım ve değişken kişiliklerim de savurup
sürüklemişti. Ben de ardı sıra... Oradan oraya...


Bir sinema salonunun bilet kuyruğunda, çiseleyen yağmura rağmen, saatlerce dışarıda
beklerken. Başka bir gün bir cami türbesinin önünde, avuçlarımı açmış, hıçkırıklıklar
içerisinde ağlayarak dua ederken. Yoksa abartıyor muydum? Belki de mekanları
karıştırıyordum. Saatlerce sinema bileti kuyruğunda beklemeyi, Paris’i hatırlamakla
karıştırmış olabilir miydim? İstiklal caddesi olacak değildi herhalde! Hangi günler, haftalar ya
da yıllara denk düşer ki benim şu kısacık yaşam çizgimde, Beyoğlu’nun afilili mekanları!
Anadolu’nun muhafazakarlarını beğenmiyorduk ya, köylülük bastırdı her yanı diye dert
yanıyorduk birbirimize. Oysa çok daha uzaklardan gelen ve aramıza sessiz sedasız karışan,
üstelik ırkdaşımız da olmayan başka yüzler çoktan istila etmişti hayatlarımızı, seçkinler
sınıfının ayrıcalığına epey alıştırmışken gündelik zevklerimizi.
Bir türbe başındaki acınası zavallılığımı ise sadece, anavatan dediğim toprağımla
özdeşletirebiliyorum. Neden acınası? Bir ölünün ruhuna sığınarak, kendi ruhunu temize
çıkarmaya çalışmak mı? Yoksa bir ölünün ruhuna dua ederken, kendi günahlarından da
arındığına, kendini ikna edememekteki beceriksizliğin mi? İnanmadığın hiç bir şeye itaat
etme diye öğütlerdi babam. İnandığın şeyleri ise daima sorgulamaktan kaçınma.
İnandıklarımızın bizi sık sık yanıltma gibi huyları vardı, babam bunu bana ve kardeşlerime bir
düstur gibi anlatmaya çalıştı ölünceye dek. O göçüp gittikten sonra, neye ya da kime
inanacağımı sorup durdum kendime. Sürekli değişken ve devingen bir hayat anlayışına sahip
olacaksak, sabit bir değerler sistemine tutunamayacağız demektir ki bu fena. Durumun
vehameti, ille de bir dayanak ararken, ruhani bir dünyanın rehavetine kapılma lüksünden
mahrum olman değil. Gerçekle yüzleşmemek için kendinden kaçmaya çalışırken kaybolman.
Kayıp, bilmediğin yerlere göçmen. Ben biraz da buyum. Kendimden kaça kaça, kendimi daha
önce hiç gitmediğim otobüs duraklarında bulan bir düşkün...


Sahi hep böyle miydim ben? Her bir parçası, mistik köşelere saklanmış ya da her daim
dağınık. Tam tersinden söylersem, hep bir bütün olmaya çalışırken, her dönemeçte
kaybettiği bir yanını boş yere arayıp duran meczup. Ne farkederdi ki! Buradaydım işte! Tam
da ait olmam gerektiği yerde. Yaz güneşinin kavurucu sıcağında, nereye gitmek istediği
hakkında henüz bir fikri olmadan, her geçen otobüsün ardından acaba bu o muydu telaşıyla
seğirten ve sonra durakta beklediği yere geri dönüp beklemeye devam eden ben. En iyi
yönetmen ya da ressam hatta çok usta bir yazar bile bundan daha iyi tasvir edemezdi beni.
Beynime üşüşen onca imge arasından, binlerce kez, tekrar tekrar çıkartıp, jeneriğini de,
senaryosunu da yazdığım, sonra beğenmeyip zihnimden kovaladığım, ama bir türlü yeniden
canlandırmaktan imtina etmediğim gerçekliğim. Kuşkusuz bu bendim...

Genellikle sabahları, geç kalkılan uykuların içinde kaybolurum. En korunaklı sığınağım: düşler
ülkesi. Gün, bin bir renkli rüyaların büyülü ve kıvrımlı yollarında ine çıka, döne dolaşa akıp
giderken, yavaş yavaş akşama ermenin sevinci zerkolur şuuraltıma. Zira, gündüzler,
kalabalıkların gürültüsünü duymaktan yorulduğum, yorucu ve çoğu zaman kasvetli haberlere
maruz kaldığım distopiler gibi ezer geçerler üstümden. Geceler ise; iç dünyamın dış dünya ile
son derece saygılı bir tonda temas kurabildiği ve etrafımdaki fiziksel varoluşu kabullenebilme
cesareti veren haleler temaşasıdır. Sessizlikten ziyade evrenle ve karanlığa düşen tüm
imajlarla, konuşup halleşebildiğim ritmik bir yaşam döngüsüdür. Çeşit çeşit karekterlerin
resmi geçit törenine dönüşen. Ellerinden tutup, halkayla çevirdiğim. Egzotik dansların bir
eğilip, bir kalkan bel kıvırmalarıyla coştuğum. Şuh kahkahalar attığım. Tınısını neredeyse
ezbere bildiğim. Işık zerrecikleriyle cam kadehlerde göz göze geldiğm. Enerjisine kapılıp,
samimiyetine mest olup iç döktüğüm. Sabah ezanına dek kokusuyla seviştiğim. Güneşin
aldatıcı yansımalarında kendi hayaletimi görüp korkarak, kanepenin ucuna sızdığım... Kısıtlı.
Kurak. Çokça yalnızlık acısı içinde debelendiğim. Bu da benim... Öyle kolay kolay itiraz
edilemeyecek kadar sahici ben...


Karşımda gün görmüş, geçirmiş bir edayla duran ey koca adam: Sorduğun soruya cevap
verebildim mi bilmem? “Hanımefendi, kimsiniz, benden ne istiyorsunuz” diye hırçın ama
daha çok ürkekçe ittiğiniz elimi, dostluk göstermek için uzatmıştım elinize. Bir yerlerden
tanışıyor olmalıydık. Yoksa, bu denli mahzun tadında, yapışıp kalmazlardı gözleriniz üzerime.
Bu olağanüstü karşılaşmamızı, etraftaki meraklı nazarların hoyratlığına teslim etmek, ikimize
de yakışmazdı. “Asıl siz kimsiniz?” diye sormaya yeltendim. “Günün bu saatinde, öğle
sıcağında, nereden buldunuz, niye buldunuz beni? Çok beklettim mi sizi?” Bu anın gelmesini,
uzun vakittir bekler gibi bir haliniz var da! Heyecanınız doruk noktasındaymışcasına,
gülümsediniz utangaçca. Kulaklarımı sağır eden sükunetinizle, bana ait olan her şeyi
sorguladığınız çığlıklarınızı işittim. Israrla sormaya devam ediyordunuz: “Hanımefendi
afedersiniz ama kimsiniz?” Kimsiniz sorusunun cevabı sizdeydi oysa. Ben otobüs durağında,
hangi yöne gideceğimi kestirmeye çalışıp, gelip geçen her otobüs üzerinden loto oynarken,
siz beni bulup, kimliğimi deşifre ettiniz. Lütfen elimi itelemekten vazgeçin artık. Direnmeyin.
Siz de pekala anlamış olmalısınız ki ben, kendindeki beni, bende bulduğunuz sizim. Ben
başkalarının sizde görmek istediği, öteki kendinizim. “Peki ama, asıl siz kimsiniz?

Yazdır   Önceki sayfa   Sayfa başına git  
YORUMLAR
Toplam 1 yorum var, 1 adet görüntüleniyor. Onay bekleyen yorum yok.

Küfür, hakaret içeren; dil, din, ırk ayrımı yapan; yasalara aykırı ifade ve beyanda bulunan ve tamamı büyük harflerle yazılan yorumlar yayınlanmayacaktır.
Neleri kabul ediyorum: IP adresimin kaydedileceğini, adli makamlarca istenmesi durumunda ip adresimin yetkililerle paylaşılacağını, yazılan yorumların sorumluluğunun tarafıma ait olduğunu, yazımın, yetkililerce, fikrim sorulmaksızın yayından kaldırılabileceğini bu siteye girdiğim andan itibaren kabul etmiş sayılırım.
 
Buca'lı orhan 21 Haziran 2023 Çarşamba 00:23

Sanki oniki ciltlik bir ansiklopedi okumuş kadar yoruldum,ama çok keyif aldım.Her bir cümleniz için yorum yapabilir onlarca satır yazabilirim. Ama ben sizin kadar usta bir balıkçı değilim saygıdeğer hanımefendi.Oltayı her attığınızda zokayı havada yakalayan balıklar (kelimeler)yok benim denizimde.Benim avlandığım yerler hep kayalık,arada zoka takılıp kopuyor şanslıysam kaya balığı heder ediyor yemleri. Çok kitap okumadım,hem üşendim hem de zaman kaybı gibi geldi bana.Ama çok güzel filmler izledim,kaliteli filmler koca bir hayat yaşamışcasına içine girip oynamışcasına... Son cümlenize (mahsulünüze)hitaben, biz bir kişiydik kırk bin parçaya böldüler bizi.Kimimiz Aynalıçeşme'nin dar sokaklarında,kimimiz Kasımpaşa birlik sokağında emin bakkaldan kavurma alırken bulduk kendimizi.Kimimizi de Şener Şen karpuz kamyonuna doldurup Almanya'ya gerçekten götürdü. O yüzdendir aynı dili konuştuğumuz birini bulduğumuzdaki sevincimiz. Ben kim'miyim,o kırk bin kişiden biriyim...

Yorumu oyla      2      3  
FACEBOOK YORUM
Yorumlarınızı Facebook hesabınız üzerinden yapın hemen onaylansın...
Mehmet KARABEL
Mehmet KARABEL
Polis kurşunu ile ölen ilk üniversiteli!
Engin ÖNEN
Engin ÖNEN
Sorun, sadece seçmenin öfkesi mi?
Nüvit TOKDEMİR
Nüvit TOKDEMİR
Papi Mehmet
Tayfun MARO
Tayfun MARO
Türk kimliğine husumet beslemek
Ender ALDANMAZ
Ender ALDANMAZ
İmamoğlu’nun el uzattığı Somalı köylüler
Nedim ATİLLA
Nedim ATİLLA
Mahfi Eğilmez’den Yeni Ekonomi ve Çevre
Muhittin AKBEL
Muhittin AKBEL
Bugün hepimiz çocuk olalım!
Fatih YAPAR
Fatih YAPAR
Gömleğin ilk düğmesini yanlış iliklemek!
Dr. Berna BRIDGE
Dr. Berna BRIDGE
Çok başarılı bir STK örneği: EÇEV
Cumhur BULUT
Cumhur BULUT
Bizim Yahudiler neden susuyor?
ÇOK OKUNANLAR
ÇOK YORUMLANANLAR
FACEBOOK'TA EGE'DE SON SÖZ
GAZETE EGE'DE SONSÖZ
KünyeKünye İletişimİletişim FacebookFacebook TwitterTwitter Google+Google+ RSSRSS Sitene EkleSitene Ekle Günün HaberleriGünün Haberleri
Maxiva