Sigara, kimilerinin vaz geçilmez tutkusu, çok şarkıya da oluyor katkısı... Aysel Yakupoğlu ve Serkan Nişancı’nın güzel şarkısı “ Bir Nefes Sigara”nın da nefesi, dörtlüklerinin lezzeti ;
“Kendimi sevmediğim bi’günde rastladım sana
Gözlerindi gördüğüm en güzel gün ve manzara
Bir nefes sigara, biraz kokun, bir de Ankara
Anlatır seni bana…’
***
Çok üzüldüğümüz… Daha lise çağındaki kimi çocukların bile, niye ellerinde sigarayla dolaştığı bilinmez. Aslında biz de o tarihlerde başlamıştık da niye başladık, o da bizce bilinmez!
En iyisi İtalyan şairi ve yazarı, Ernesto adlı romanını, 1957’de tamamlayamadan ölen Umberto Saba’nın ; “Kestirmeler ve Kısa Hikayeler” kitabından kestirmeden bir örnek;
Roma mitolojisinde Baküs şarap tanrısı, Venüs ise aşk tanrıçasıdır… Eski bir Roma deyişinden gelen bir söz ; “Baküs, tütün ve Venüs insanı küle çevirir”. Bu söz, üç ana kötülüğe odaklanır: içki, sigara ve seks. Bunlar insanları yıkıma ve bazen de ölüme götüren tutkulardır…
İnsanlık bunların zararlı olduğunu biliyor da. Onlardan vaz geçememeden de, pişmanlık duyuyor…
Dip notta ise : ‘İtalyan romancı, oyun yazarı
ve iş insanı, 1928’de ölen İtola Sivavo’nun ‘Zeno’nun Bilinci’ adlı romanından, son bir sigarayı bırakma olayı hikaye ediliyor ;
Zeno, ilk sigarayı, babasından para çalarak içtiğini hatırlar. Sigaradan nefret ettiğini fark eder de, hastadır artık. Ama hastalığına rağmen son bir sigara daha içmek ister…
Gerçek hastalığı da bu olay üzerine, ilk kez vurgulanır.
Başlangıçta Zeno için sigara içmek, babasıyla ilişkisine bir tepkidir… “Bu hastalık bana ikinci hastalığımı verdi : ilkinden kurtarma çabası”
Zeno’nun sayılı günleri “sigara ve sigarayı bırakma kararıyla dolu” bir şekilde, sona erer.
Umberto Saba sonuçta ; alkoliklerin, morfin bağımlılarının vs.seksen-doksan yaşına kadar sağlıklı yaşayanların… Gelgitler yaşamadan kararlı biçimde zehri atmalarının, bilinçli olmalarına borçlu olduğunu… vurguluyor!
***
Gelelim bize…
Çok sigara içtik. Dudak tiryakisiyiz diye kendimizi kandırdık durduk. Arada bıraktık…
Bir tek içince yine başladık. Yıllarca hep böyle devam ettik… Dişler, tırnaklar sarardı, tırnaklar jiletle kazındı. Sürekli başlar ağrıdı!
Kimse sigara ikram edemezdi. Çünkü hep ağızdaydı. Giderek otlakçılar dadanırdı... Stajyerlikten bir avukat arkadaşımız vardı.
Hep alt dudağına yapışık sarkan sigarayla dolaşırdı. O yüzden ona da kimse sigara ikram edemezdi...
İyiliksever rahmetli Atalay Noyer’in de avukatıydı. O nedenle de severdik kendisini. Çok genç yaşta kaybetmenin derin acısını hissederiz içimizde hep…
Büro komşumuz olan bir avukat arkadaşımız da tam bir otlakçıydı… Çok severdim, saçlarının boyasına takılır, yağmurda dışarı çıkmamasını salık verir, kızdırırdım onu! Sık sık büroya girer, hemen masanın üstündeki sigaraya saldırırdı. Onun yüzünden de sigara masrafımız çok artmıştı!
Eşimin ve Kızımın özellikle sağlık kaygısından zorlamalarıyla, Kemeraltı’ndan, nikotini emiyor diye sürekli satın aldığımız yasemin ağacından yapılma ve halen de duran ağızlığa… Eşimce “13 Mart 1983” tarihi yazılarak sigarayı bıraktık. O gün bugündür tek bir sigara içmedik…
Ve, dünyanın en nefis işlerinden birini yaptık!
Üstelik de… 12 Eylül 1980 darbesiyle ; tüm özgürlüklerin askıya alındığı… Siyasi partilerin kapatıldığı, CHP’de Merkez İlçe başkanlığımızın gittiği ve siyasi yasaklarımızın başladığı,
O karanlık günlerde… öfkeli ve efkarlıyken !
İyi Pazarlar…