Dünyada bir çok ünlü casus var da…
Biz bugün, Lawrence, Gertrude Bell ve Mata Hari’den söz edelim istedik. Ünsüzlere de birara… dedik!
***
Thomas Edward Lawrence… Takma adı ile Arabistanlı Lawrence, 1888 doğumlu, İngiliz istihbarat biriminde bir subaydı
Birinci Dünya Savaşı sırasında 1916 yılında, Osmanlı İmparatorluğuna karşı düzenlenen, Arap ayaklanmasının ve başarısının arkasındaki kişiydi…
Arap ayaklanması da ; Arap isyanı olarak Haziran 1916’da, Yemen ve Suriye’yi kapsayan, bağımsız ve birleşmiş Arap Devleti kurma amaçlı, bir silahlı isyandı!
Lawrence, aynı zamanda 1915’deki Suriye-Filistin cephesinde, İngilizlerin zafer kazanmasında da etkili bir isimdi…
İşte bu baskılar, Suriye’nin de çinde bulunduğu Arap coğrafyasını, 1918 yılında Osmanlı’ya terk ettirmişti… Zaten İngiliz Casusu Lawrence de 110 yıl kadar önce, bölgenin sınırlarını Cereblus’ta çizmiş, bir kısım Arapları Osmalılara karşı ayaklandırmaya, buradan başlamıştı…
Biraz da işin magazinine girersek…
İngiliz dedektif romanları yazarı Agatha Christie çok güzel bir kadındı. “Şark Ekspresi Cinayeti” romanını Lawrence’nin buradaki evinde yazmaya başladı… Ama, İstanbul’da Pera Palas Otelinde bitirebildi
Lawrence de, geçirdiği bir motorsiklet kazasından sonra, İngiltere’de 1935 yılında öldü…
***
Yine İngiliz Casusu Gertrude Bell, Lawrence
ile burada arkadaş oldular… Ama Türk’lerin arkasından dolap çevirmekten de geri durmadılar!
Gertrude Bell, İngiltere 1868 doğumlu. Oxford Üniversitesinden birincilikle mezun olan ilk kadın ; ‘Pasta keser gibi ülkeleri bölen kadın’, ‘cetvelle sınırları çizen kadın’, çöl kraliçesi’, ‘şark şeytanı’ gibi lakaplarla anılıyor. Arap’lar tarafından da çok seviliyor
Macera ve heyecan arayandı. Orta Doğu ülkelerine sık sık geziye çıkardı. Mezopotamya’daki Arap kabilelerini, Türk’lere karşı kışkırtandı…
Ancak, ünlü tarihçimiz İlber Ortaylı da ; çizilen haritaların acele ile oluşturulduğunu, bugünkü coğrafi yapının istikrarsızlığının temelini, bunun oluşturduğunu söylüyordu…
Gertrude Bell, nişanlısı Çanakkale Savaşında ölünce hiç evlenmedi. Aşırı dozda uyku hapı alınca, 1926’ yılında Bağdat’ta öldü…
***
Mata Hari… Hollanda da 1876’da doğdu. Öğretmen okulunda okudu. Okul müdürü ona aşık olunca, eski hikayelerini dinlemekten bıktı. Okuldan ayrıldı. Bir yüzbaşı ile evlendi
Çok güzel bir kadındı. Her yöne ışık saçıyor, ışıldıyor, göz kamaştırıyor ve bir yıldız gibi yanıp sönüyordu…
Kocasının kıskançlığından boşandı... Paris’e yerleşti. Paris sosyetesinin bir partisinde dansa başladı. Artık hayatı aşk, dans ve casusluk’tu!
Oynarken herkes ona hayran kalmış, ünü tüm dünyaya yayılmıştı. Dünya çapkınları Paris’i mesken tutmuştu… Ama yine de parasızdı!
Birinci dünya savaşı sıralarıydı… 1915’de Alman gizli servisine girdiği söylendi… Fransızlar yakalayıp hapse attılar. Yeterli delil olmadığı halde, yargılayıp kurşuna dizme kararı verdiler.
Korkusuz ve müdanasız bir kadındı…
Hücresinde ölümü beklerken şarkı söyleyip dans ettiği söyleniyordu. İdam yerine giderken de, “Bu Fransızlar beni öldürmekle savaş mı kazanacaklar” diye söylenip duruyordu
15 Ekim 1917 günü… Onu idam mangasının önüne diktiler. Gözlerini bağlatmadı. Ateş mangasına öpücükler gönderdi… Komutan emir verdi : ‘Ateeşşş’! 12 askerin 8’i ıskaladı!
İyi Pazarlar…