15 Kasım Seyit Rıza’nın ölüm yıldönümüydü…

Atatürkçü’lüğün, Cumhuriyet değerlerinin ve laikliğin simgesi olan İzmir’deki bir ilçemizde, bir dernekçe, belediye tesisinde anması bile yapıldı…

Keza, bir süre önce de, bir İlçe Belediyesinin konferans salonunda, yine bir dernekçe buna benzer bir program yapılmıştı…

Gerek yer seçimi ve gerekse sosyal demokrat kimi parti yöneticilerinin ; görsellerini de ziyaret ederek, bunları sosyal medya hesaplarına koyması, yadırganan bir durum olmuştu…

Hele de, aynı partiden bir Milletvekilinin, Dersim’de katliam iddiasıyla, 88.Yıldönümü için mesaj yayınlaması… Mesajının bir bölümünde de Seyit Rıza’nın infaza giderken ;

“Evladı Kerbelayız ; yazıktır, günahtır, zulümdür” sözleriyle insanlığın ortak vicdanına seslendiğinin yazılması… Ama, aşağıda yazacağımız şekilde, bu yoldaki meramının tümünü içermemesi, bir eksiklik sayılırdı!

***

1936 yılında, Dersim İlinin adı kanunla Tunceli oldu. Yasanın uygulaması ile birlikte, 1937 yılı başlarında da olaylar çıktı…

Tarihçi yazar Prof.Dr.Hakkı Uyar’ın , “Seyit Rıza Gerçeği” başlıklı incelemesinden yararlanarak, özetle ve yaklaşığıyla deniyor ki ;

Dersim ve Seyit Rıza gerçeğine, bugün kimlik siyasetiyle bakılıyor... Kendi mahallenden birinin hain olamayacağı inancı, kendi mahallenden ya da ideolojik kökeninden geriye dönük kahraman yaratma ihtiyacı gibi…

Tarihin tahrifi sonucunu doğuruyor bunlar!

Şeyh Sait, (Çerkes) Ethem, Seyit Rıza, Vahdettin gibi figürler de bu nedenlerle kendini gösteriyor… Oysa tarihe ait olanın, tarihte kalması gerekiyor… Böyle figürleri kahraman ilan ederek, bugünkü sorunlara çözüm bulunamaz…

Üniter Devlet yaratma çabası II.Mahmut döneminde başladı… Bu süreç Atatürk’ün vefatıyla tamamlandı. Merkezi yönetimin ağırlığı artınca da, buna bir tepki olarak Kürtçülük hareketleri başladı…

Dersim isyanının Alevilikle bir ilgisi yoktur. Aşiret yapılanmasının ve coğrafyanın bir ürünüdür. Rıza Zelyut’un bu konulardaki kitabı ve diğer bazı yayınlardan görülebilecektir ki,

Dersim İsyanı bölgesel bir isyandır…

Seyit Rıza ne bir Kürt milli önderidir, ne de sıradan masum bir insandır… Buradaki meselede ; devlet otoritesinin sağlanması, merkezi otoriteye dahil olma, ağaların marabalaştırdığı kitlelerin yurttaş yapılması söz konusudur… Çıkan isyanlar da silahlıdır, silahla da bastırılmıştır!

***

Makbule Özsoy sayfasında da yazıldığına göre, Dr.Naim Babüroğlu özetle diyor ki ;

Şeyh Sait ve Seyit Rıza’yı savunanlar var…

*Ama eğer Atatürk’ün Üniter, ulus ve laik devlet yapısını savunuyorsanız, bunları savunamazsınız!

*Altı Ok ya da Kemalizme bağlıysanız, bunları savunamazsınız!

*Aşiretlerin bazıları isyana katılmadı. Kürtlerin ya da Alevilerin çoğu, ayaklanmayı desteklemedi. Diyap Ağa Atatürk’ün yanındaydı. Eğer Şeyh Sait ve Seyit Rıza’yı destekliyorsanız Atatürk’ü reddediyorsunuz demektir. Bu halde Diyap Ağa da sizi asasıyla kovalardı!

***

Yukarıda anılan Milletvekilinin Seyit Rıza’dan yaptığı alıntının tümü de dahil, o ortamı ; İdamında hazır bulunan, Demirel dönemlerinin Dışişleri Bakanı İhsan Sabri Çağlayangil’in, özetle şöyle anlattığı aktarılıyor :

Meydana çıkardık, hava soğuktu ve etrafta kimse yoktu. Meydan doluymuş gibi sessizliğe ve boşluğa hitap etti… “ Evladı Kerbelayıh. Bi hatayıh. Ayıptır. Zulümdür. Cinayettir. “ Dedi.

Müthiş bir çelişki değil mi ?

Seyit Rıza : hata diyor… Mahalleli hayır diyor!

Umulur ki Parti son kararıyla da ; halkın sesinin yanında… Artık çelişiklerden arınmanın da yolunda !

İyi Pazarlar…