Türk kimliğine ve üst kimlik özelliğine yönelen eleştiri okları, hangi gelişmelerin habercisi olabilir? Akıllardaki soru bu.

Ne hazindir, sosyalist sistem çöktükten sonra, yaşanan çok boyutlu bozgun üzerine kafa yormak yerine, Kürt sorunundan bozma solculuktan medet uman kimi solcular Türk kimliğine saldırıyor. İslamcı cenah hakeza…

Bilinmeli ki bu topraklarda yaşayan her insanın sahip olması gereken hakların değil de salt Kürtlerin haklarının üzerine inşa edilen siyaset, Batı mahreçlidir.

Batı’nın bu meseleye ilgisi yeni değil; demokrasi ve insan haklarıyla kamufle edilen Kürt sorunu, Türk devletinin varlığına karşı bir tehdit olarak kullanılıyor. Lozan’dan sonra böyle oldu…

Osmanlı döneminden Cumhuriyet’in kuruluşuna uzanan batılılaşma, Cumhuriyet kurulduktan sonra, Batı tarafından ihtiyatla karşılanmıştır.

Nitekim gerek AET gerekse AB dönemlerinde Türkiye’nin bekleme odasından çıkmasına asla izin verilmemiştir.

Ve bu bekleyiş Türkiye’ye çok zarar vermiştir. AB kapısında beklerken Gümrük Birliği’ne girmek yerine Dünya’ya açılmayı tercih etseydi, Türkiye’nin uluslararası sistemde yeri AB ülkelerinin çoğundan iyi olacaktı. AB, yitirilmiş zamandır.

Batı, Ön Asya’da, burnunun dibinde, kontrol edemeyeceği devletleri istemiyor. Ruslar ile Türklerin muhtemel güç birliği Batı’nın kâbusu olagelmiştir. Bu yüzden, Türkiye gibi devlet geleneği olan ülkelere daima soğuk bakılmıştır.

Sırf bu nedenle, Batı Bloku’nda yer almasına rağmen, Türkiye’nin bağımsız politikalarına üç kere NATO kanalıyla müdahale edilmiştir; 1960 İhtilali, 1971 muhtırası, 1980 darbesi. İlk iki darbeyle, Sovyetler Birliği destekli ağır sanayi yatırımlarının önü alınmıştır; Seksen darbesiyle de ticaret sermayesi öne çıkarılarak sanayi yatırımları yavaşlatılmıştır.

Gerçek şu ki Türkiye Cumhuriyeti kurulurken ekonomi kapitalist finans sistemine entegre edilmiştir. Osmanlı döneminde iki kere denenmiş fakat başarılamamış. Yani, Türkiye’de üretim ilişkileri kapitalisttir. Ancak, Sovyetler Birliği ile ilişkiler, seksen darbesine kadar iyi yönetildi. Bu da Batı’yı her zaman rahatsız etti.

Ekonomide durum böyle iken, seksenli yılların başında, Batı, ASALA’yı tasfiye ederek PKK ile birleşmesini sağladı ve PKK ile yola devam etti. PKK yandaşlarının Batı muhabbetinin nedeni budur. Ve Türkiye’nin elini kolunu terör tehdidiyle bağlamak tam olarak Batı politikasıdır.

Türklerin batılılaşma hikayesi, Türk kimliğinin üstündeki tehdide bakılırsa, Batı indinde sevimsiz bir hikâye…

Evet, yeni toplumsal mutabakat koşulları ortaya çıkmıştır. Yeni Dünya düzeni, yeni toplum ve yeni siyaset bağlamında bir toplumsal mutabakatı gerektiriyor. Ne ki bu mutabakatı Kürt sorununa indirgemek, akla ziyandır.

Türkiye’nin iç dinamiklerini çalıştırarak sorunları ele alış yöntemini oluşturması kaçınılmazdır. Dijital devrimin getirdikleriyle hemhal yeni toplumsal mutabakat iç dinamiklerden azade oluşturulursa, bu sadece ve sadece Batı’ya biat olur.

Mesele, insan haklarına dayalı devletin inşası ve yeni Dünya düzenine entegre edilmesidir. Bu ahvalde, Kürtler zaten kendi kültürünü yaşar. Ne ki Batı bunu istemiyor. Kontrol edilebilir üç parça Anadolu ve Trakya istiyor.

Türklerin bir federasyon altında Araplar ve Kürtlerle federal yönetim oluşturması devrimci fikir ise, işimiz çok zor; O Batı icazetli sözüm ona devrim iç savaşı başlatır. Ve ortaya en az 2 parça Türkiye çıkar.