Sabahın köründe Trump’ın Gazze “şok fikri” ile uyandık. Dünya medyasını okumaya devam ediyoruz. Trump’ın hayalleri dünyayı nereye götürür bundan sonra birinci gündem maddesidir her yerde. Başkan“seçimi kazandım, aklıma esen her şeyi yaparım” şeklinde devam ediyor ama Ege Denizi de sallanmaya devam ediyor. Bizim de asıl gündemimiz bu!
Santorini'de 1 Şubat’tan bu yana 4’ün üzerinde 73, 3’ün üzerinde ise 440 deprem kaydedilmiş. Tüm Yunan adaları sarsılmış, bizim memlekette ise ansızın bir aydınlanma yaşanmış. “Acaba bizim binaların durumu ne?”diye düşünmeye başlamış yetkililer, gazeteciler, hatta sosyal medya fenomenleri. Yani deprem riski olan bir coğrafyada yaşadığımızı hatırlamak için illaki Santorini'nin mi sallanması gerekiyordu?
“İyi ki Santorini depremleri oldu da memleketteki binaların hali aklınıza geldi” demek istiyorum da…

Hani biz hep “komşu kıskanmasın” diye mega projeler yapardık ya, belki de şu binalarımızı sağlam yapmayı düşünseydik, öyle gece yarıları sessiz sedasız imar affı çıkarıp göklere dört kat fazladan bina dikmeseydik. Santorini depremi hatırlatana kadar bu detaylarla kimin uğraşacak hali vardı ki?
30 Ekim 2020’deki son İzmir depremi de gösterdi ki milletçe betonarme kaderciliğimizde çelik gibi sağlam duruyoruz. “Bina sağlam mı?” diye sormak yerine hâlâ “Deniz manzaralı mı?” diye soranlar, “Deprem toplanma alanı nerede?” yerine “Yeni AVM yapıldı mı?” diye merak edenler sağ olsun, her felaketten sonra kısa süreli bir panik, ardından tatlı bir unutkanlıkla eski düzenimize geri dönüyoruz.
Tatlı unutkanlıklar ülkesidir buralar!
Kentsel dönüşüm? O da ne? Biz ancak sosyal medyada birkaç gün ah vah edip sonra yine ruhsatsız ek kat çıkmaya devam ederiz. Sonuçta, “Bize bir şey olmaz, bişi olsa da bişi olmaz” mottosuyla yaşayan bir ahaliyiz.
Ama neyse, korkmayın... Santorini ve çevresindeki adalarda önümüzdeki birkaç ay boyunca artçı sarsıntıların sürebileceği belirtiliyor.
Bu deprem mevzuunda yetkililerden de kötü sınav verenler reyting peşindeki TV kanalları ile takipçi kasan sosyal medyacı cahil fenomenler.
Deprem mi oldu? O zaman klasik yayın akışımıza hoş geldiniz!
Önce birkaç “Son Dakika” başlığıyla tüm ekranları kırmızıya boyayalım. Ardından “Yıkım var mı, yok mu?” diye sorgulamadan rastgele bina görüntüleri paylaşalım. Üzerine birkaç panik dolu ses kaydı, manipülatif WhatsApp mesajları ve mümkünse eski deprem görüntüleri ekleyelim. İşte size medya ve sosyal medyanın deprem refleksi!
Televizyon kanallarına bakalım: İlk iş, stüdyoya bir “uzman” davet etmek. Uzmanımızın depremle ilgisi olup olmaması önemli değil; yeter ki ciddi bir ifadeyle konuşsun. “Fay hattı hareketlendi, büyük deprem geliyor” desin, biraz da “Allah hepimizi korusun” eklesin, yeter!
Bu arada yaptığı yorumlara genellikle katılmadığım, bazı tavırlarını çeşitliliğe saygısız ve tehlikeli bulduğum Prof. Celal Şengör’ün bu kez haksızlığa uğradığını yazmalıyım. Medya- sosyal medya yıkılıyordu dün… Celal Hoca “Ege Denizi'nde depremlerin olduğu Santorini yanardağı patlarsa hepimize Allah'a ısmarladık” demişti. “Ne demiş yine bu adam?” diyerek videonun tamamının peşine düştüm, youtube’da buldum. Hocaya bilgi vermeden ayaküstü magazin gibi soru sormuşlar. Adamı sıkıştırıp tuzak sorular sormuşlar ama reytingciler videonun tamamını tabii ki yayınlamıyorlar. Hoca videoda diyor ki: “Depremler ne tür depremler onu bilmek lazım!” Ama o kısmı paylaşmıyorlar. Yani volkanik depremler olmadığını söylemiyorlar, ağzından laf alıp kaçmışlar çoğu kez yaptıkları gibi. Hoca Yunanistan’daki akademisyen arkadaşlarından bilgi aldıktan sonra konuşsa zaten böyle bir şey demezdi… Bu da onun kaderi. Her mikrofona konuşmayacaksın!
Sosyal medyada durum daha da renkli: Takipçi kasma derdinde olanlar hemen “Bunu paylaşmazsan vebali boynuna” temalı paylaşımlar yaparken, bir grup “Ben demiştim”ciler de 2 ay önceki sallantıyı işaret ederek kâhinlik iddiasında bulunuyor. “Depremi önceden bildiğini” söyleyen hesaplar, yine muhtemelen Kova burcunun bu ayki enerjisiyle fay hatları arasında ilişki kuran grafikler paylaşıyor.
Özetle, medya da sosyal medyacılar da yine kötü sınav veriyor. Gerçek bilgiye ulaşmak mı? O biraz zor… Ama panik yaratmak konusunda hepimiz profesyoneliz. Şimdi herkes derin bir nefes alsın ve unutmasın: Deprem öldürmez, ama cehalet ve kötü habercilik öldürebilir!
Bundan sonra biz en iyisi her sabah kahvaltıda bir “dışarıda deprem oldu mu?” diye kontrol edelim. Belki ancak o zaman oturduğumuz evlerin, çocuklarımızı gönderdiğimiz okulların, hastanelerimizin ne durumda olduğunu düşünmeye başlarız.
Neyse, burası tatlı unutkanlıklar ülkesi… Çok da şey yapmamak lazım, Santorini depremlerini takipte kalalım!