Trump, 5 Şubat 2025’te, İsrail’in soykırımcı ve savaş suçlusu başbakanı Netanyahu ile Beyaz Saray’da görüşmesinden sonra; “Gazze’yi Amerikan’ın devralacağından ve burayı Ortadoğu’nun Rivieara’sı yapmaktan” söz etti. Trump’ın sözünü ettiği Fransız Riviera’sından biraz bahsetmekte fayda var. 

Fransız Riviera’sı, 18. Yüzyıldan itibaren, Avrupa aristokrasisinin, sanatçıların ve entelektüellerin gözde tatil yeri olan, 19. yüzyıldan sonra İngiliz soylularının kış aylarını geçirmek için tercih ettiği, zamanla dünyanın en lüks ve prestijli tatil destinasyonlarından biri haline gelen bölgedir. Nice, Cannes ve Saint-Tropez gibi şehirleriyle tanınan Riviera, masmavi denizi, göz alıcı sahilleri ve yüksek sosyetenin uğrak mekânlarıyla ünlü.

Fransız Rivierası’nın oluşum süreci, zaman içinde doğal güzelliklerin keşfedilmesi ve bu bölgenin turizme açılmasıyla gerçekleşti. İlk olarak 18. yüzyılda aristokratların ilgisini çeken bölge, 19. yüzyılda demiryolunun inşasıyla daha geniş kitlelere ulaştı. Avrupa’nın zenginleri, burayı kışlık konutlar ve tatil yerleriyle doldururken, sanatçılar, yazarlar ve entelektüeller de bölgeye akın ettiler. 20. yüzyılda ise Cannes Film Festivali gibi etkinliklerle, uluslararası tanınırlık kazandı.

Görüldüğü üzere; Riviera’yı dünya çapında, en popüler tatil yerlerinden biri yapan süreç, barışçıl bir seyir içerisinde, yerli halkın rızasıyla ve gönüllü katılımıyla gerçekleştirilmiştir. Yani, böylesine bir bölgeyi yaratmak için yerli halkın yaşadığı yerleşim yerleri, Gazze’de olduğu gibi, bombalarla harap edilmemiş, insanlar zorla yerlerinden sürülmemiş, öldürülmemiş, evleri, okulları, hastaneleri başlarına yıkılmamıştır.

Amerika’yı Kızılderili soykırımından tanıyoruz zaten

Amerika’nın etnik temizlikçi yüzüyle, kıtanın yerli halkları Kızılderililere uyguladığı soykırım ve sürgün politikaları sayesinde, yüzyıllar öncesinden tanışıyoruz zaten! Benzer bir durum, Gazze’de yaşanan trajedinin ortasında şekilleniyor. Gazze halkının, İsrail’in arkasında duran birincil güç Amerika’nın desteği sayesinde, yıllardır süren sistematik baskı ve işgal altındaki yaşamı, Amerika’nın kendi yerli halklarına uyguladığı sömürgeci ve ırkçı şiddetle birebir benzerlik gösteriyor… Trump, Gazze için, “Tarih tekerrür etmemeli dese de”, arzusu hilafına “tarih Gazze’de tekerrür edecek” gibi görünüyor. Üstelik tam da Trump’ın arzusu ile!

Bildiğimiz gibi, Amerika kıtasındaki yerli halkların topraklarının, yaşam alanlarının ellerinden alınması, milyonlarca Kızılderili’nin katledilmesi, kültürel soykırım, zorla göç ettirmeler, hastalıklara, açlık ve sosyal çöküşe maruz bırakmalar, kıtadaki ekonomik kaynakları ele geçirme planının parçasıydı. Gazze’deki bugünkü durum, aynı şekilde, soykırımcı Netanyahu hükümetinin arkasında duran, askeri ve finansal destek sağlayan Amerika ve Batılı güçlerin desteğiyle, Filistin halkının yok edilme sürecine dönüştürülmek istenmektedir. 1948’den bu yana, İsrail’in işgal politikaları ve sürekli saldırılarıyla başarılı kılınan bu gidişata Trump’ın 5 Şubat’ta, son rötuşlarını vurmak için kollarını sıvadığını, pervasızca, bütün dünyanın gözünün içine baka baka ilan etmesine, soykırımcı Netanyahu da dünyanın en pis sırıtışıyla eşlik ediyordu…

Trump’ın bu açıklaması, Filistin halkının, zaten uzun yıllardır maruz kaldığı insan hakları ihlallerinin üzerine, adeta bir soykırım manifestosu olarak geldi: Gazze’de yaşayan iki milyondan fazla Filistinlinin zorla yerlerinden edilmesini, komşu ülkelere sürgün edilmesini, bölgenin lüks tatil beldesine dönüştürülmesini kapsayan ve böylece Filistinlilerin var olma hakkını reddeden dört dörtlük bir etnik temizlik…

İsrail’in Arkasındaki Güç: Amerika’nın Rolü

Amerika Birleşik Devletleri’nin, İsrail’in tarihsel olarak en büyük destekçisi olduğu herkesin malumu. Keza, İsrail’in askeri operasyonları ve işgalci politikaları, Amerika'nın yönlendirdiği bir dış politika çerçevesinde şekillenmektedir. Dün, Kızılderililere yapılan soykırımların ve toprak alımlarının ardında nasıl büyük bir ekonomik çıkar vardıysa, bugün de Gazze’deki durumun arkasında aynı motivasyon bulunmaktadır: Topraklar üzerinde kontrol ve ekonomik çıkarlar… Amerika, yerli halkların topraklarını çalıyordu, aynı şekilde İsrail de Filistinlilerin topraklarını işgal ediyor, yetmedi, şimdi de bazı kaynaklara göre yüz bini bulan, çoğu kadın ve çocuklarını öldürdükleri Gazze halkını, etnik temizlikle topraklarından sürmek istiyorlar. Trump’ın gerekçesi hazır; Gazze’yi, Ortadoğu’nun Rivieresı yapmak, tabi yerseniz!

Gazze'deki durumu yalnızca bölgesel bir sorun olarak görmek yanıltıcı olacaktır; bu, küresel bir adalet sorunudur. Bütün bu yaşananlar, uluslararası toplumun ciddi bir sorumluluğa sahip olması ve gerçek anlamda bir barışın tesis edilmesi gerektiğini göstermektedir. Gazze yıkımının sorumlusu yalnızca İsrail değildir. İsrail’e birinci derecede silah ve finansal destek sağlayan ABD ve onunla iş birliği yapan Fransa, İngiltere ve Almanya gibi ülkeler, bu vahşetin suç ortaklarıdır. Gazze’nin yerle bir edilmesine katkıda bulunan bu güçlerin, Trump’ın bu bölgeyi bir tatil yeri yapma planlarına sessiz kalmaları halinde, sicillerine bir de etnik temizlik suçu eklenecektir.

İnsanların hastanelerde tedavi bile göremediği, çocukların yetersiz beslenme ve hastalıklarla mücadele ettiği Gazze’yi kalkındırmanın yolu, orada yaşayan halkı sürgün etmek değil, onların temel insan haklarını tanımaktan ve yardım etmekten geçer. Oysa, Trump, ilk iş olarak Gazze’ye yardım götüren BM (Birleşmiş Milletler) yardım örgütü UNRWA’dan ve İnsan Hakları Konseyi üyeliğinden çekildi. Trump’ın tek vizyonu, Gazze’yi Filistinlilerden arındırmaktan ibaret. Bu gerçekleştirdiği takdirde ise; bir halkın tarihini, kültürünü ve varlığını bir sahil beldesi inşa ederek silen, modern dünyanın en büyük insan hakları ihlallerinden biri olarak tarihe geçecektir.

Uluslararası toplumun, bu açık soykırım tehdidine karşı sessiz kalması düşünülemez. Birleşmiş Milletler’in ve insan hakları örgütlerinin bu plana karşı derhal harekete geçmesi, Filistin halkının zorla göç ettirilmesine ve Gazze’nin bir “Riviera” bahanesiyle işgal edilmesine karşı güçlü bir duruş sergilemesi gerekiyor. Fransız Rivierası ile Gazze’ye uygulanmak istenen proje arasındaki en büyük fark, sürecin doğasında yatmaktadır. Fransız Rivierası, yerli halkın rızası ve barış içinde bir gelişim süreciyle şekillenirken, Gazze’nin sözde “Riviera”ya dönüştürülmesi, yerli halkın zorla sürgün edilmesiyle, bombalarla ve baskıyla gerçekleştirilmeye çalışılmaktadır. Birinin doğuşu sanata, kültüre ve refaha dayanırken, diğerinin ardında savaş, yıkım ve soykırım tehdidi bulunmaktadır.

Hepimizin görmesi gereken şudur ki; Trump’ın “Gazze’yi Rivieraya dönüştürme” söylemi, aslında Filistinlileri yok etme politikasını, tatil cenneti fantezisi ile süslemeye çalışan bir maskedir. Ancak gerçek olan; bu plan bir “geliştirme projesi” değil, bir etnik temizlik girişimidir. İnsanlık, bu tür barbarca projelere karşı sesini yükseltmeli ve Filistin halkının topraklarında kalma hakkını savunmalıdır. Çünkü gerçek bir Riviera, ancak halkıyla, kültürüyle ve tarihiyle var olabilir. Gazze’nin halkını yok ederek inşa edilmeye çalışılan bir Riviera, sadece kan, acı ve adaletsizliğin üzerine kurulu bir utanç abidesi olacaktır…