Sevgili günlük, üst üste gelen zorlu hastalıklarım nedeni ile senden uzak kaldım. Seninle dertleşemediğim süre içerisinde dünya yine dönmeye devam etti, ancak altı üstüne gelerek. Maalesef, önümüzdeki dönem, dünya gezegeninin sürekli çalkantılara gebe kalacağı zamanlar olarak şekillenecek. Başka türlü bir resim çizmek, en azından şimdilik, kabil görünmüyor. Trump’ın 20 Ocak’ta başkanlık yemini etmesiyle birlikte, “uluslararası hukuk ve düzenin” eskisi gibi devam edemeyeceği bir dönemece giren insan uygarlığı, korkunç bedellerle sınanacak, besbelli!
Trump yönetimi, sadece Amerika’nın çıkarlarına zarar verdiği düşünülen ülkelere, kişilere, şirketlere ya da uluslararası kurumlara ceza kesmekle kalmıyor, kendi vatandaşlarına ve köklü kurumlarına da telafisi imkânsız diyetler ödetmeye hazırlanıyor. Bunlardan son günlerde uygulamaya geçen bazılarını hatırlatmakta fayda var:
Bildiğimiz gibi Trump, en son imzaladığı kararnamelerle, Amerika’yı “Yakın Doğu'daki Filistinli Mültecilere Yardım ve Bayındırlık Ajansı (UNRWA) ile BM İnsan Hakları Konseyi’nden geri çekmişti. Bunlardan biri de Uluslararası Yardım Kuruluşu olan Uluslararası Kalkınma Ajansı (USAID) idi. Bu ajansa bağlı olarak çalışan bir yakınım anlatıyor; pazartesi günü on bin çalışanı olan ajansın, çoğunluğu yurtdışı temsilciliklerinde çalışanı (iki yüzü hariç) bulundukları ülkelerde çalıştıkları kurumlara kartla giriş yapamadıklarını, giriş kartlarının iptal edildiğini, işyeri elektronik posta adreslerinin iptal edildiğini fark ediyorlar. Salı günü, kişisel elektronik posta adreslerine gelen bir mesajla, büyük bir şok geçiriyorlar; “En geç cumartesi günü Amerika sınırları içinde olacak biçimde, bulunduğunuz ülkeleri terk edin, bu tarihten sonra bulunduğunuz ülkelerin size verdiği vize geçerli olmayacaktır…”
Yakınımın anlattığına göre, en zoru, çocukları olan USAID çalışanları için oldu. Aileler, çocuklarının okulları ve komşuları ile ilişkilerini, doğru dürüst veda bile edemeden keserek, apar topar Amerika’ya dönmek zorunda kaldılar. Bugünden sonra ne ailelerini geçindirecek bir işleri var ne de çocuklarını bir okula kaydettirebilirler… Hatta büyük bir kısmının kalabilecekleri evleri dahi yok. Binlerce çalışan, bir haftadan az bir sürede, aileleriyle beraber mağdur edildi, işlerinden, okullarından yaşadıkları evlerinden oldular. Ne gam! Trump yönetiminin umurunda mı sanki…
Son günlerin moda tabiri ile Trump’ın heybesindeki turplar bunlardan ibaret değil. Turpun en büyüklerinden biri; düşük gelirli on sekiz milyondan fazla Amerikalının, sağlık hizmetlerine ve ilaca erişiminin, federal ve eyalet hükümetleri tarafından finanse edildiği “Medicaid (Düşük Gelirliler İçin Sağlık Yardım Programı).” Trump hükümeti şimdi, bu sağlık sigortası sağlayan kurumu (Medicaid) ilga etmek istiyor. Eğer bu gerçekleşirse, dünyanın en pahalı sağlık hizmetlerine ve ilaç fiyatlarına sahip Amerika’da milyonlarca insan ölecek. Yok abartmıyorum; bildiğiniz ölecek, özellikle kronik hastalıkları olan ve ilaç tedavisini bir gün dahi aksatmadan sürdürmesi gereken Medicaid üyelerinin, ayda binlerce doları bulacak tüm bu masrafları, kendi ceplerinden karşılamaları imkânsız. Varsın ölsünler! Trump yönetimi için, “ölen ölür, kalan sağlar bizimdir” mottosu geçerli nasılsa…
Bir turp daha; ülkeye giren, alüminyum ve çelik gibi hammaddelerin ithalatına uygulanan vergi oranları artırıldı geçenlerde. Keza başta Çin, diğer ülkelere uygulanacak ithalat vergi oranlarının artırılmasının sonuçlarını bir iki ay içinde, tüketim maddelerine zincirleme yansıyacak fahiş fiyat oranları ve yüksek enflasyon olarak, bütün Amerikalılar hep beraber göreceğiz. Elimizde üzerinde “Mega” yazan kupalarla Amerika’nın ihya edilmesini bir güzel kutlarız artık!
Başka bir turp, Trump’ın Elan Musk’a kurdurttuğu “DOGE (Hükümet Verimliliği Birimi)” yirmi altı yaşın altındaki genç ve tecrübesiz mühendislerden oluşuyor. Bu ayın başında DOGE ekibi, Hazine Bakanlığı’na baskın yaparak, gizli istihdam verilerini elde etmişti. Hızını alamayan ekip daha sonraki günlerde ise Eğitim Bakanlığı ve Medicaid sistemlerini ele geçirmişti. Medya tarafından baskın ve hatta “bir iç darbe” olarak nitelendirilen bu duruma pek çok hukukçu karşı çıkarak, DOGE’nin federal bir kurum olmadığını, dolayısıyla bakanlık verilerine erişimlerin yasal olmadığını savunuyor. Ne fark eder ki! Trump’ın yeni dünya düzeninde yasaların ya da anayasanın bir bağlayıcılığı yok zaten…
En son turp, “Uluslararası Yolsuzluk Faaliyetleri Kanunu (FCPA).” 1970’lerde Watergate skandalından sonra yürürlüğe giren bu kanun; herhangi bir ABD vatandaşının, ABD şirketinin ya da ABD borsasında işlem gören herhangi bir şirketin, yabancı bir yetkiliye rüşvet teklif etmesini veya vermesini yasaklarken, aynı şekilde, ABD topraklarında bulunan herhangi bir yabancı uyruklu kişi ya da yabancı şirketin de bunu yapmasını engelliyor. Trump bu yasayı kaldıran kararnameyi de imzaladı. Sebep; Amerikan şirketlerinin ya da yatırım yapmak isteyen iş insanlarının rekabet gücünü artırmak. Yani Trump diyor ki; bu yasa nedeni ile Amerikalı şirketlerin ya da iş insanlarının rüşvet verememesi veya alamaması yüzünden, yatırım fırsatları, rüşvet verenlere veya alanlara kaptırılıyor, bu da Amerikalı iş insanları ve şirketler açısından haksız rekabet yaratıyor… Bu yasanın ortadan kalkmasıyla, şimdiye dek yolsuzluklarla yapılan mücadelelere büyük bir darbe vurularak, küresel yolsuzlukların da önü açılmış olacak. Açılsın canım, ne güzel! Trump yönetiminin neoliberal felsefesi “bırakınız yapsınlar, bırakınız geçsinler, gemisini yürüten kaptandır” değil mi zaten!
Sevgili günlük, Trump yönetimi, sadece Amerika’yı değil, tüm dünyayı öngörülemez bir çılgınlığa sürüklüyor. Zengin teknokrat kodamanların başını çektiği bu sürüklenişi dizginlemek için yeryüzünün demokrasiden yana olan tüm emekçi güçlerinin dayanışma içerisinde sağlam bir karşı mücadele geliştirmesi gerekiyor. Aksi takdirde, bütün turpları, emeğinden ve demokratik direniş hakkından başka hiçbir gücü bulunmayan yoksul kesimlerin boğazına tek tek dizecek bu zorbalar.
Faşizmin ayak izlerini, birinci ve ikinci büyük paylaşım savaşlarından tanıyoruz. Dünya üçüncü büyük paylaşım savaşının eşiğinde, gelin görün ki günümüzdeki nükleer silahlar, geçmişin geleneksel silahlarıyla kıyaslanamayacak denli üstün ve yok edici, böyle büyük global bir savaştan kimse sağ kurtulamaz… Amerika’nın ve dünyanın, heybesindeki turplarla birlikte Trumpgiller’den ve Trumpgiller zihniyetine öykünen bütün aşırı sağ ve radikal zihniyetlere öncülük eden liderlerden kurtulması gerekiyor. Bunun için ise her bir bireyin sorumluluk alması, insan haklarının, hukuk kurallarının ve demokratik standartların ihlal edildiği her yerde, demokratik örgütlenmeler içerisinden sesini yükseltmesi elzem. Bu vesile ile mottomuzu hatırlayalım: “Kurtuluş yok tek başına ya hep beraber ya da hiç birimiz!”