Balıkçı diye tanınan Cevat Şakir Kabaağaçlı, bu günlerde yine gündemde. Bu sıralar bir Tv.dizisi var ya…”Şakir Paşa Ailesi”nin ; adam olmaz denilen dertsiz tasasız oğlu… Cevat!
Şakir Paşa, Osmanlı’nın son dönemlerinde,
Girit ve Atina’da Valilik ve Büyükelçilik yaptı. Oğlu Cevat’da 1890 yılında Girit’te doğdu…
Sadrazam (Başbakan) olan amcası Cevad Paşa ile, babasının adlarının birlikteliği ile, adı Musa Cevat Şakir oldu. Para sıkıntısından bir ara Afyon’daki Kabaağaç çiftliğine gittiklerinde “Kabaağaçlı” soyadını aldı, “Halikarnas Balıkçısı” takma adı ile de ünlendi…
Murat Bardakçı, Hürriyet Gazetesinin
2 Aralık 2021 tarihli sayısında, babasının vurulma olayını anlatmıştı…
Bu olay nedeniyle, ilk mahkumiyetten 14 yıl hapis cezası almış, ikinci mahkumiyet sonrası Bodruma sürülmüş, “hem bugünün Bodrumunu ve hem de Türk Edebiyatı’nın büyüklerinden
biri olan “Halikarnas Balıkçısı”nı yaratmıştı…
Burada da yazıldığına göre ; hemen herkesin sanatçı olduğu çok önemli bir ailedir… Yani, çocukları Modern Türk sanatının yüz akı olmuşlardır. Başta da oğul Cevat Şakir’in ; Yazar, Gazeteci, Ressam, Şair, Rehber, Araştırmacı olması gibi…
***
Gazeteci, Çevirmen ve Yazar Liz Behmoaras,
“Küçük Dev Kadın AZRA” adlı ; duru dilli, akıcı, adıyla da çok uyumlu, güze bir biyografik kitap yazdı. Bizim de yazımızın kaynağı oldu…
Buradaki Azra, bildik Azra Erhat’tı…1915’ Şişli, İstanbul’da doğdu. Filolog, Arkeolog, Çevirmen, Gazeteci ve Yazar… Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi mezunu. Doç.Dr. Bir akademisyen…
Azra Erhat, kendisini genç Cumhuriyetin örnek kadınının bir simgesi olarak görürdü. “… Değerli kadın, erkek kadındır. Erkeğe asalak olmayan, bağımsız ve özgür insan…” Atatürk bu hakkı böyle olmaları için tanımıştır derdi. “Gerçek Atatürk’çü, aydın ve apaydın” bir kadındı…
Azra Erhat’ ın entelektüel çevrede de çok arkadaş ve dostları oldu…Tesadüf bu ya, bir gün evine havagazı kontrolüne gelen memur, Kemal Sadık Gökçeli (Yaşar Kemal) di… Sonra eşi olacak, çok köklü Yahudi bir aileden gelme Tilda ile tanışmıştı. Tilda Serrero, “Yaşar Kemal’in başına gelecek en büyük nimetlerden biriydi” diyordu…
Biri de Azra Erhat’ın “ çok çok öperim, hem de öyle rujla mujla değil…” dediği, “Balıkçı” Cevat Şakir Kabaağaçlı’ydı.
Bugün de revaçta olan “Mavi Yolculuk”, savaştan hemen sonra 1945’lerde Balıkçı’nın çağrısıyla, Sabahattin Eyüboğlu ve Erol Güney’in katılımıyla, yani sadece erkeklerle yapılan bir geziyle başlamış, sonra Sabahattin Ali ve diğerleri de katılır olmuştu…
Elbette Balıkçı ile tanıştıktan sonra Azra’da, kimi kadınlar da gezinin müdavimi olmuş, Mavi Anadolu’culuk tezini kurmuştu. Salt gezi değil, bir düşünce oluşumu gibiydi…Yazdıkları için mutlu olanlardan övgüler aldığı gibi sövgüler de alıyordu… En hafifleri ; “Mavi yolcu, hafif solcu”, “Zeus’un bacanakları”, “Burjuva hümanistler” gibilerdi!
Halikarnas Balıkçısı, “Ben burada stop diyorum Azra. Senin başını epey ağrıttım. Ama senden başka yazacağım kimsem de yok. O da bana kafi. Cevat’ın” Diye yazdı. 14 Ekim 1973 Cumartesi günü kemik kanserinden öldü…
Azra’ya, “Arkamdan yazacağını düşününce öleceğim geliyor yahu!” demişti… Öyle de oldu.
O da büyük aşkı Balıkçıdan sonra, 6 Eylül 1982’de sabaha karşı kanserden son nefesini verdi...
Sabahattin Eyüboğlu ölümünde bir kaç ay önce, çok şey bilen bir adam olarak Balıkçı’ya ithaf, “Dörtlük” adlı şu şiiri ile bu kültürünü çok nefis anlatıyordu ;
“Balıkçıdan mektup gelir sel gibi / Merhabası püfür püfür yel gibi / Bir Akdeniz var sanki yüzüğünde / Saçar dünyaya bir cömert el gibi”
İyi Pazarlar…