RÖPORTAJLAR
28 Şubat 2014 Cuma

Siyasette hiç dayım olmadı, örgüt emekçiyim ben!

Gönül Soyoğul, CHP Karşıyaka'nın örgüt emekçisi genç adayı Hüseyin Mutlu Akpınar'la tüm detaylarıyla yerel seçimi konuştu.

Siyasette hiç dayım olmadı, örgüt emekçiyim ben!

CHP aday adaylarının gerim gerildiği, neredeyse her aday adayının ‘bitti bu iş, partim beni aday gösterecek’ dediği, özellikle sahaya Temmuz ayında çıkıp maddi/manevi yıpranmış isimlerin ‘nereye varacaksa varsın, yeter ki bitsin bu işkence’ diye ya sabır çektiği sürecin sonunda…
Kim açıklansa küçük çaplı bir kıyamet yaşanacağının herkes farkındaydı da…
Konak ve Karşıyaka denkleminde adeta kızılca kıyametin kopması beklenmiyordu.
 
Yaşananları, o gerilimli süreci yeniden anlatacak değilim. Ama Karşıyaka CHP adayı Hüseyin Mutlu Akpınar anlatabilir…
Akşam Konak adayı olup, sabaha Karşıyaka adaylığının ilan edilmesinin nasıl bir duygu olduğunu bizimle paylaşabilir…
Ve elbette seçime 30 gün kala Karşıyaka için düşündüklerini, beklentilerini söyleyebilir.
Biz soralım, siz okuyun, kararı da seçmen versin artık, buyurun…

 
 
GÖNÜL SOYOĞUL: Karşıyaka adaylığınız belli olduktan sonra Sayın Cevat Durak ile ilk buluşmanızda “Siyaset yapma ahlakını babamdan öğrendim. İnsanın geni sağlam olacak ve siyaset oğuldan babaya değil, babadan oğula geçer’ dediniz. Bu cümleniz, babanızın sizin üzerinizde güçlü bir siyasi motif olduğunu düşündürttü bana, öyle mi?
 
HÜSEYİN MUTLU AKPINAR: Babadan oğlu geçen siyaset değil de ahlak, duruş… Bunu kastederek söylemiştim bunu. Babamın benim üzerimdeki etkisi… Tabiî ki, gerçekten bu siyasi yaşamımda ailemin çok önemli olduğuna inanıyorum. Çünkü ben çok siyasal bir ailede büyüdüm. Sadece anne baba olarak değil, bütün sülale siyasetin içerisindeydi. 1980 öncesinde kentin ülkenin bağımsızlığı için mücadele veren bir genç kuşaktı aile…
 
SOYOĞUL: Öğretmen miydi babanız?
 
AKPINAR: Benim babam öğretmenlik de yaptı ama mimarlık okudu. Annem öğretmen. Siyasete ne zaman başladın diye soran olduğunda 1969 yılında doğduğumda nefes alış verişim siyasetin içinde oldu derim. Hiçbir zaman siyasetin dışına çıkmadım. Öyle bir ailenin içinde, bedel ödeyen o dönemin çok ağır koşulları içerisinde yaşayıp da bedel ödeyen, hiçbir zaman varsıllığı değil her zaman için halkın yanında olan yoksulun yanında olan ve hizmet etmek için insanlarla bir arada olan bir aile kültürü içerisinde yetiştim ben. Babam çok genç yaşında 31 yaşında Cumhuriyet Halk Partisi’nden 1977 seçimlerinde ön seçimle çıkıp belediye başkanı olmuş bir insan. Bir tabir vardı, ‘belediye başkanı olmak çok kolay, belli bir yasa çerçevesi içinde belediye başkanlığını yerine getirebilirsin ama asıl olan halk önderi olabilmektedir’ diye. Eğer bunu yaparsan belediye başkanı olmuş olursun diye böyle bir rol model oldu babam. Babayla çok haşır neşir olamadık; çünkü hep dışarıdaydı, hep insanlarla beraberdi. Ben de o yaşlarda daha ilkokula giderken, herkes bilye, futbol, çelik çomak oynarken bildiri dağıtmakla geçti o çocukluk yaşım ve 1978 veya 79 yılıydı; tam anımsamıyorum ama Süleyman Demirel’in başbakan olduğu dönemde Ereğli’de bir yürüyüş olmuştu. İnsanlar ekmek mücadelesi için sokaklardaydı. Ellerinde tencere tava aş ekmek özgürlük diye yürürken ben de annemle beraber elimde küçük bir tencere ve bir kapağı birbirine vurarak yürüdüm, büyüdüm ve hala o tencere tavayı sokakta çalmaya devam ediyorum.
 
SOYOĞUL: O yıllara dair, unutmadığınız bir anınız var mı?
 
AKPINAR: 1980’de darbe olduğunda tabiî ki birçok insan arandı birçok insan gözaltına alındı tutuklandı; benim babam da belediye başkanıydı ve belediye başkanıyken birkaç gün neler oluyor Türkiye’de diye izlemek üzere saklandı. Evimize polisler, jandarmalar geldi etrafımız sarıldı. Ben de evin en büyük çocuğuyum, ‘arama izni yoksa açma kapıyı’ demişti büyüklerim. Ben de kapıyı açmadım, çünkü kardeşlerimiz de küçük ablamız da vardı o gün evimizde. Kapı çalınınca ben de arama iznini istedim, hemen gittiler getirdiler, arama iznini okudum ve kapıyı açtım. Daha 11 yaşında bir çocuk… İki tane sivil polisin bir portmantoya bir de yere vurup dayağını yemiş bir çocuğuyum… O günlerden geliyorum, o günleri, bu kötü anıyı unutmadım ama o yaşadıklarım üzerimde kötü etki bırakmadı. Belki, ideolojim ve inançlarımın olgunlaşmasında bana yol gösterdi.
Asıl ilginç olan… Uzun yıllar sonra gençlik yıllarımda Menderes’te bir mekanda o polislerin biriyle karşılaştığımda ‘simanız yabancı gelmedi, ben sizi tanıyorum bir yerden’ dedim. ‘Nereden tanıyacaksın, ben seni tanımıyorum’ dedi.  CHP’de o zaman da il yönetim kurulu üyesiydim 2005-2006 yıllarında. Burada küçük bir kokoreççi dükkanı açmış. Ben tanımıyorum deyince, peki dedim nerelisiniz? ‘Maraşlıyım, polistim ben, emekli oldum, çok yerde gezdim’ dedi. Nerelerde görev yaptınız dedim; Ereğli’de dedi. ‘Sizin adınız şu mu’ dedim, çünkü isimlerini hiç unutmadım. Şaşırdı, nereden bildin dedi. Hani dedim 11 yaşında küçük bir çocuğu bir portmantoya bir de yere vurmuştun ya dedim, işte ben oyum dedim. ‘Sen Kenan Ağabeyin oğlu musun’ deyip bana sarılıp ağlamıştı. ‘Beni affet’ diye… Dedim ki, ‘seni affedecek hiçbir şey yok, sen o günkü şartlarda onu yaptın, en azından bugünkü ideolojik olarak olgunlaşmamda da onun katkısı vardı. Çünkü sistemle mücadele ve o faşist cuntayla mücadele etmem için siyaset yapmam gerekiyordu, bugün de siyaset yapıyorum’ diye ona cevap vermiştim.
Zorlu bir çocukluk süreciydi… Gençlik dönemim de… Babam cezaevine girdi uzun yıllar orada kaldı. Sadece babamın benim siyaset yapmamda katkısı, rol model olmasıdır bana. Beni zorlamadı, git siyaset yap git, git belediye başkanı ol, git milletvekili ol demedi bana. Böyle bir yönlendirme yapmadı. Bana sadece öğüt verdi, o da 1987 yılında bir mekanda otururken… Sürgün cezasından gelmişti dedi ki, “ Oğlum senden tek bir şey istiyorum; yalan söyleme, insanları aldatma, hırsızlık yapma, insanların mutluluğu için çalış, küfretme, hakkını kimseye verme, adam gibi ol… Para kazanılır, olur-olmaz ama karnını doyuracak kadar, kimseye muhtaç olmayacak kadar para kazan; ama ondan çok, dost kazan” dedi. Ben dost kazandım. Ben insan sevgisiyle yüklüyüm.

 
 
SOYOĞUL: Babanız sağ mı şu an?
 
AKPINAR: Evet sağ...
 
SOYOĞUL: Adaylığınızı duyunca nasıl tepki verdi size, yeni öğütleri oldu mu?
 
AKPINAR: Oldu tabi... Babam mide kanseri,,. Midesi alındı, ameliyattan çıktıktan, kendine geldikten sonra bana bir şey söyledi. Kasım ayıydı, ben de aday adayı olarak sahada çalışma yapıyordum. Dedi ki, ‘oğlum, 28 Ekim 1977’de adaydım, babamı ziyarete gittim. Babam bana ‘oğlum ne işin var senin burada? Git, rakiplerin çok hızlı çalışıyor seçime gireceksin 1 Aralık’ta seçim var, git çalış oğlum’ demiş. Dedem hacıydı, ‘dua ediyorum ben senin için’ demiş. Ve babam ayrılmış, öğleden sonra da Hüseyin dedem vefat etmiş. Kasım’da işte babamı görmeye gittiğimde bunu anlattı bana ve ‘1 Aralık’ta belediye başkanı seçildim ama babam o günleri göremedi. Tek bir şey diliyorum Allah’tan, benim babam o günleri göremedi, inşallah ben görürüm’ dedi. Belediye başkan adayı gösterildiğim gün telefonla konuştuk, hüngür hüngür ağladı. Herkesi çocuklar gibi aramış, ‘oğlum İzmir’de belediye başkan adayı oldu, belediye başkanı oluyor’ diye, bir çocuk gibi o mutluluğu paylaşmış.
Onların mutluluğu önemli Gönül Hanım; çünkü, çok çektiler bu memlekette… Demokrasi ve bağımsızlık mücadelesini verirken, koşulları bugün bizim gibi değildi. Biz rahat bir yerel yöneticilik yapacağız belki ama o insanlar hiç rahat yapmadı, hiç de rahat yaşamadılar. Çocuğunun bu güzel anını görmesi onu çok mutlu etti tabii… Öğüdü de şu oldu: Ben sana inanıyorum, güveniyorum, gözüm arkada kalmayacak, bu halk seni sevecek, buna inanıyorum. Çünkü senin genin sağlam oğlum dedi. Sana öğretecek hiçbir şeyim yok benim, zaten tırnaklarınla kazıya kazıya, yaşayarak öğrendin geldin’ dedi. Böyle bir sohbetimiz oldu.
 
SOYOĞUL: Şimdi gelelim sizin İzmir’de deprem yaratan adaylığınıza… Her yer sarsıldı ama biliyorsunuz ki en dipten vuranı, Konak ve Karşıyaka oldu. Siz Konak adayıydınız ama kendinizi Karşıyaka’da buldunuz… Ne zaman yapmıştınız başvurunuzu?
 
AKPINAR: 15 Ağustos’ta müracaat etmiştim.
 
SOYOĞUL: Bu süre içerisinde Konak aday adayı olarak çalıştınız, elinizden geleni yaptınız; hayaller kurdunuz, projeler hazırladınız, belki kafanızda bir ekip bile hazırladınız. Ama bingo! Karşıyaka’yı kazandınız… Neler yaşadınız o akşam? O tarihi akşamı bir de sizin ağzınızdan dinleyelim…
 
AKPINAR: O gün Ankara’daydım ben. Kardeşim de Ankara’da yaşıyor, çocuklar sömestr tatili nedeniyle oradaydılar. Dedim ki gideyim Ankara’ya; en azından çocuklarla beraber iyi de olsa kötü de olsa… Beraber paylaştık çünkü bu süreçleri, siyasi yaşamı, hayatımızı birlikte paylaşıyoruz. Sonuç hüsransa onlarla birlikte sarılıp ağlarsam da çocuklarıma sarılıp ağlayayım, mutlu olacaksam da onlarla mutlu olayım dedim. Gittim Ankara’ya… Bana cumartesi günü gece telefon geldi; dediler ki, ‘komisyondan Konak belediye başkan adayı olarak belirlendin, hayırlı olsun!”
 
SOYOĞUL: Nereden geliyor bu telefon?
 
AKPINAR: Bir arkadaşım aradı. ‘Böyle böyle duydum’ dedi. Tabii ben de teyit edemiyorum, çünkü beşli komisyondan insanları arayamazsınız gecenin o saatinde… Tabii sabaha kadar ‘doğru mu değil mi’ tartışması oldu aramızda, heyecanı da oldu. Sabah Merkez Yönetim Kurulumuz toplandı. Toplandıktan sonra oybirliğiyle hiçbir itiraz olmadan, tüm MYK üyelerimin kararıyla Konak Belediye Başkan adayı olarak belirlendiğim artık duyuldu. Tebrikler, telefonlar… Mutluluklar. Hem Konak’tan aday adayı olarak müracaat ediyorum, hem de ciddi bir siyasi mücadele verdim yıllarca. Ben hep il siyaseti yaptım. İl gençlik kolları başkanlığından başlamak üzere… Ve önemliydi. Bir tarafta da tartışmalı bir aday adaylık sürecinde; çünkü çok erken başlattık biz adaylık sürecini biliyorsunuz. Sayın belediye başkanımızın aday adaylarıyla ilgili ifadeleri, küçümsemeleri, ‘bu mu olacak benim yerime’ gibi laflarla çok dikkate almamaları…
 
SOYOĞUL: Hakan Tartan’ı mı kast ediyorsunuz?
 
AKPINAR: Evet. Ciddi dokunmuştu bana, çünkü ben örgüt emekçisiyim. Mesela ‘leş kargaları’ ifadesi vardı…Ben örgüt emekçisiyim. Siyasette derler ya dayınız yoksa bir yere gelemezsiniz diye. Benim dayım falan yok, hiç olmadı. Benim eğer dayım falan varsa, bu CHP örgütü içindeki, İzmir’deki 140 bin üyedir. Çünkü ben onlarla beraber siyaset yaptım ve nefes aldım.

SOYOĞUL: ’Ben siyasette dayısız bir yere gelenlerdenim’ sözüne tekrar döneceğim; şimdi ‘o geceye’ dönelim. MYK’dan adaylığınız çıktı, akabinde tebrikler ve kıyamet koptu…
 
AKPINAR: Ve inanılmaz bir mutluluk… Konak’tan telefonlar alıyorum. İlçe başkanımızla görüştük, planlar yaptık vs… Nasıl yapalım, karşılama yapalım mı dediler, ‘hayır, havaalanından arabamla kendim geleceğim daha sonra programlarız’ dedim. Mutlu herkes hayatından. İlk defa Konak’ta parti içerisinden gençlik kollarından kademe kademe yükselmiş bir insan belediye başkanı olacak. Böyle bir noktada insanlar mutlu.
 
SOYOĞUL: O an aklınızda bunun değişebileceği ihtimali…
 
AKPINAR: Yoktu. O an hiçbir şey yoktu.
 
SOYOĞUL: ‘Bu PM’den de geçer, artık ben Konak’tan belediye başkan adayıyım’ diye mi bakıyorsunuz?
 
AKPINAR: Evet. Sonra gece sanıyorum benim Karşıyakalı yanım da burada etken oldu diye düşünüyorum. Karşıyaka’ya daha uygun olacağım düşünülmüş ve bir arkadaşımın yerine Karşıyaka’ya görevlendirdiler. Sonuçta Parti Meclisi partinin en üst organı... Genel Başkanımızın böyle bir takdiri önemli; çünkü bunlar parti görevi. Bana bu görev gece tebliğ edildi. Sadece teşekkür ettim, çünkü CHP’de en sade üye olmak da önemli bir görev, partiyi önemli noktalarda temsil etmek de önemli bir görev... Teşekkür ettim.
 
SOYOĞUL: İtiraz etmediniz yani?
 
AKPINAR: İtiraz etmedim çünkü itiraz edecek bir durum da yoktu ortada. Öyle düşünecek şansınız da öyle bir şey de yok.
 
SOYOĞUL: Biliyorsunuz, sizin Karşıyaka’ya aday yapılmanız üzerine ben de bir yazı yazdım ve dedim ki ‘bu hem Karşıyaka halkına, hem de sayın Mutlu’ya haksızlık. Parti kararından vazgeçmezse, Mutlu’ya yakışan, Karşıyaka adaylığını kabul etmemektir.’ Siz bu konuda diretebilirdiniz, niye diretmediniz? Yani diyebilirdiniz ki ‘Yok arkadaş, kalsın! Karşıyaka güzel yer, başkanlığı çok onurlu bir görev ama ben Konak’ı istemiştim. Partim Konak’a başka adayı uygun görmüş madem, ben çekiliyorum’ demek zor mu?
 
AKPINAR: Yok. Kolaydır.
 
SOYOĞUL: Kolaysa niye yapmadınız? Hiç git gel olmadı mı kafanızda?
 
AKPINAR: Oldu tabi. Neden olmasın? Yani ben siyaseti bugüne kadar, ben siyasetten ne alabilirim anlayışıyla yapmadım. Ben siyasete ne verebilirim, ne katkı koyabilirim anlayışıyla yaptım. Bunu benden önce düşünecek insanlar var yani, en son düşünecek insan benim, çünkü bu partiye benim emeğim var, kente emeğim var yani. Ben partiyi sadece Konak’ta temsil etmedim, Kiraz’da da, Kınık’ta da, Karaburun’da da, Karşıyaka’da da, Çiğlide de, Bornova’da, Karabağlar’da da, Balçova’da da temsil ettim. Çeşme’de de temsil ettim partimi. O açıdan benim için Karşıyaka Konak birbirinden farklı değil. Bir başka ilçe farkı yok bunun. Bu bir görevlendirmedir sonuçta, ben hiç kimsenin hakkını gasp etmiyorum ve yemiyorum. Herkes bütün aday adayları nasıl belirleneceğini bile bile biz gittik müracaat ettik. Bugün ben olmayabilirdim orada. Başka bir arkadaş olabilirdi ama parti kendi içinden bir rol model çıkarmak istiyor. Ve bu rol modeli de benim üzerimde ortaya koyuyor. Çünkü neden yıllarca sosyal demokratlar hep eleştirilmişti kendi içinden insan yetiştirmiyor diye… Ben içinden yetişen bir insanım. Ve bu görevlendirmeyi yaparken de Sayın Genel Başkan aynen şu ifadeyi yaptı: ‘Bu kadar temiz bir siyaset geçmişi ve ahlaklı duruşu olan bir insan olarak düzgün bir insanın siyasette bu noktalara gelmesinden büyük mutluluk duyuyorum. Bu partinin genel başkanı olarak seni kutluyorum ve görev veriyorum sana’ dedi. Ben bir görev aldım, partimi temsil görevi aldım, Karşıyaka’ya da uzak bir insan değilim.
 
 
SOYOĞUL: Karşıyaka’yla ilgili yakınlığınıza geleceğiz ama önce şunu sorayım. Size Karşıyaka denilince, hiç korkmadınız mı? Korku derken; yani ‘ben Konak için hazırlanmıştım, çalışmıştım. Karşıyaka projeleri için zaman az. Ayrıca Karşıyaka’nın özel bir yanı var, onlar kendilerini İzmir’in bile dışında hissederler, kendilerine 35.5 plakasını uygun görürler. Tepki alırım’ diye geçmedi mi aklınızdan?

 
AKPINAR: Hayır hiç geçmedi! Çünkü birlikte yürüdüğümüz yol arkadaşlarımız ve Karşıyaka’da benim inanılmaz bir sosyal çevrem var. Parti örgütünün dışında da bir sosyal çevrem var. Bugün çalışmalarımızda sokakta gezerken ilçe yöneticisi arkadaşlarımla beraber, onu da gözlemliyorlar.
 
SOYOĞUL: Şimdi söyleyin, ‘bir yanım hep Karşıyaka’ dediniz; nereden geliyor bu?
 
AKPINAR: Bizim İzmir’de Karşıyaka farklı bir yer, önce öyle başlıyayım. İzmir’de farklı olup Türkiye’de de farklı bir yer. İnsanlar İzmir’e yaşamak üzere gelirken illa bir Karşıyaka’da yaşama hevesi vardır; çünkü Karşıyaka geçmişten günümüze gelirken de bir sanayi kenti olarak düşünülmemiş, bir yaşam kenti olarak düşünülmüş. Bir sayfiye yeri, mesire yeri olarak düşünülmüş ve bu ister istemez gelen insanlarda da böyle bir algı oluşturur. Aynı durum bizim için de geçerli, o algıyı biz de yaşadık. 90’lı yıllarda, Ankara’dan geldiğimde. Karşıyaka’ya yerleştik. Eşim Atatürk Eğitim Araştırma Hastanesi’nde doktor olduğu için o dönemin ulaşım zorluğunda her gün Yeşilyurt’a gidip gelmek durumunda kalıyordu. Bir gün eve geldiğimde eşim koltukta uyuya kalmış, üstüne bir battaniye örttüm. Asistanlık dönemiydi, zor bir dönem, sürekli nöbetler, yani ayda 10-12 nöbet tutuyor, çok büyük zorluklar yaşıyoruz. Orada onu uyuyor bulunca kararı verdim. Ertesi gün Atatürk Eğitim Araştırma Hastanesi’nin karşısında bir emlakçı var, emlakçıya gittim. Bu civarda hastaneye 5 dakika uzaklıkta ev arıyoruz dedim. Bana 3-4 tane ev gösterdi, tesadüftür ki mülk sahibi de Karşıyakalı çıktı ve anahtarı aldım, hastaneye gittim, eşime anahtarı gösterdim. Bu ne dedi eşim, ‘evin anahtarı’ dedim, ‘5 dakika uzakta, bundan sonra oradan gelip gideceksin, bir de yollarda yorulmayacaksın.’ Sarılıp ağladı bana… Daha sonra Hatay’a taşındık.
Karşıyakalılık sevdası da nereden geliyor… 1985-86 yıllarında basketbol yine o zaman da popülerdi ve Karşıyaka Spor Kulübü’nün çok iyi bir basketbol takımı vardı. O basketbol takımına özenirdim, ilk Karşıyakalılık oradan… O dönemde Mersin’de yaşıyorduk ve Mersin’de Çukurova spor kulübü vardı, ama Çukurova’yı tutmazdık Karşıyaka’yı tutardık.
Ben profesyonel futbol oynadım. İstanbul Küçükçekmece’de, Ankara PTT ve Karamanspor’da profesyonel futbol oynadım. Futbol oynadığımda da benim en çok oynamak istediğim takım Karşıyaka’ydı. Ama bir türlü oynayamadım. En çok korktuğum forvet de Karşıyakalı Rıza’ydı. Rıza Ağabeydi diyeyim yani bizden büyük. Hiç Karşıyaka’yla rakip de olamadık, karşı karşıya da oynayamadım. Korkardım, ‘inşallah oynamayız Rıza’dan gol yemek istemem’ diye…Karşıyaka’da futbol oynayamadım ama yöneticilik yaptım. Karşıyaka Spor Kulübü’nde yönetim kurulu üyeliğinde ve futbol şubesinde çalıştım.
 
 
SOYOĞUL: O nasıl oldu? Çünkü Karşıyaka’dan ayrılmıştınız, bu yakadasınız, nasıl oldu bu? Normalde Göztepe’de falan olmanız lazım…
 
AKPINAR: Göztepe de bizim takımımız ... Altay da, Altınordu da, Buca da bizim takımımız sonuçta... Yani sahada sonuna kadar rekabet, dışarıda dostluk... Sürekli Karşıyaka’yla ilişkilerim devam ediyordu, arkadaşlarım orada, işte oturmalara oraya gidiyoruz vs… o dönemde de Karşıyaka’da böyle bir kongre süreci falan yaşanıyor, ben de çok hevesliyim.
 
SOYOĞUL: Kimden geldi teklif o zaman?
 
AKPINAR: Bizim eski ilçe başkanımız Hüseyin Çalışkan dedi ki; ‘Ya sen bu kadar seviyorsun futbolu,  olmak ister misin?’ dedi… ‘Biz de böyle destek veriyoruz, olmak istersen Karşıyaka’ya,  madem futbolcu olamadın…’ Çünkü ona da anlatmıştım az önce size anlattıklarımı. Teknik direktörlük diplomam olsa da Karşıyaka’da teknik direktör olsam gibi sohbetler ediyorduk… Bak dedi, gel hiç olmazsa hizmet et Karşıyaka’ya ve Akif Ersezgin’in yönetiminde… Akif Ersezgin bey de sağ olsun, o da eski Bergama Belediye Başkanımız, o da çok mutlu olacağını söyledi. Gerçekten güzel bir kadro oluşmuştu. Dolu dolu bir yöneticilik yaşamım oldu orada yani o maç heyecanları… Şampiyon olabilmek için mücadele veriyordu, bugün süper ligde oynayan birçok oyuncu o dönem Karşıyaka’da oynuyordu ve transferlerinde de etkili olduk, katkımız oldu. O dönemde şampiyon olamadık, şimdi diyorum ki inşallah belediye başkanlığım dönemimde Karşıyaka’nın süper ligde oynadığını görürüz diye düşünüyorum.
 
SOYOĞUL: Göztepe’yle resmi bir bağınız oldu mu? Bana göre ‘olsa ne olur’ da… Bu türden dedikodular çıktığı için soruyorum.
 
AKPINAR: Hayır hiç olmadı. Göztepe’yle… Tabi ki olabilir. Savunma mekanizması geliştirmiyorum burada. Göztepe’de arkadaşlarımız var, dostlarımız var ama Göztepe Spor Kulübü’yle ilgili herhangi bir üyelik, yöneticilik, taraftarlık noktasında bir ilişkim olmadı ama İzmir kulübü, sevdiğimiz bir kulüp. Göztepe’nin maçını seyretmek de nasip olmadı ama herhalde bu dönemde Göztepe eğer birinci lige çıkarsa yine seyredemeyeceğiz, çünkü Karşıyaka önümüzdeki sene süper lige çıkar diye düşünüyoruz. Ama davet olursa tabi ki gideriz Göztepe maçını da seyrederiz.
 
SOYOĞUL: Gezi süreci, Beşiktaşlısını, Fenerbahçelisini, Galatasaraylısını bir araya getirdi, bunu toplumsal muhalefet başardı. Aynı şey İzmir’de Göztepe ve Karşıyaka için de geçerli. Öyle değil mi?
 
AKPINAR: Ben bu Gezi direniş ruhunun adayıyım diyorum. Onu hep söylemişimdir. Çünkü Gezi direnişi siyasetçilere çok önemli bir mesai verdi. Siyasetçilere dedi ki: Kentte yaşayan insanlara rağmen karar alamazsın, alınmamalıdır da. Ben bilirimci, ben yaparımcı anlayış içinde olmamalısın dedi. Katılımcılığı içine koyacaksın dedi. Yani insanı dinleyeceksin, eğer bir hizmeti götürmek istiyorsanız ben yaptım git bunu kullan anlayışı içinde hizmeti üretip de verim alamazsınız. O açıdan o üretim süreci içerisine insanı koyup da o bölgedeki insana dönük yatırımı yapıp hizmeti götürürseniz o zaman sahip çıkar. O zaman işte o çimleri işçi sulamaz, o çimleri o mahalledeki sakin sular. Yani sahip çıkar kendi yaptırdığı yere. Ve bu süreçte de yine tencere tava çaldım. Başbakan dedi tencere tava çalanları şikayet edin, ben yine tencere tava elimde Gündoğdu’da meydanlardaydım, sokaklardaydım. Orada Göztepeli kardeşlerimle, Altaylı kardeşlerimle, Bucasporlu, Karşıyakalı kardeşlerimle kol kola girip atkının gökkuşağını renklerini, o barışın rengini boynumuza atıp meydanlarda haykırdık. Demokrasi ve özgürlük diye haykırdık, bunu birlikte başardık. Çünkü Türkiye’nin bugün böyle bir sürece ihtiyacı var.
 
SOYOĞUL: Kayda başlamadan önce dediniz ki ‘Ben yedi il başkanıyla çalıştım. Partinin emekçilerinden biriyim, parti emekçisinin belediye başkanı olabileceğini de gösteren örneklerden biriyim.’ İl yönetimlerinde hangi il başkanlarıyla çalıştınız?
 
AKPINAR: Ben Memiş Yıldırımcan’la çalıştım, Selçuk Ayhan’la çalıştım, Bülent Baratalı’yla çalıştım, sonra yine tekrar bir Selçuk Ayhan dönemi oldu, Rıfat Nalbantoğlu’yla çalıştım, Ekrem Bulgun’la çalıştım ve Ali Engin’le çalıştım.
 
SOYOĞUL: CHP’de böyle sizin gibi 7 il başkanının yönetiminde çalışan insan sayısı ya yoktur, ya da bir elin beş parmağını geçmez sanırım… Nasıl başardınız bunu? Vazgeçilmez biri misiniz siz?
 

AKPINAR: 7 İl Başkanım da benim adaylık sürecimde de geldi destek verdi bana. 2011’de milletvekili aday adayı olmuştum. İl Başkanlığında yaptığım adaylık açıklamamda o zaman il başkanım 6’ydı, 6 tane il başkanım gençlik kolları, kadın kolları başkanları benim dönemimde görev yapan parti meclis üyeleri ve milletvekilleri hepsiyle il başkanlığında açıklama yaptık ve arkadaşlar şunu söyledi: İzmir’de bu kadroyu bir araya sen getirdin diye. Ben barıştan yanayım, sevgiden yanayım, uzlaşıdan yanayım. Bu il başkanlarımla çalışırken kavga kültürünü geliştirerek çalışmadım, hiç kimsenin adamı olmadım, ben partinin adamı oldum. Oturup tartıştığımız da oldu ama o tartışmalarımız birbirimizi kırar yönde değil, partiye yarar sağlayacak yönde tartışmalardı. Çalışkan bir insanım, aldığım görevi de hiçbir zaman yarım bırakmam. İl başkanlarım da partililiğime güvenerek, çalışkanlığıma güvenerek beni tercih etmişlerdir. Ben seçilerek de geldim buralara. 2 dönem kurultay delegeliği yaptım, çok genç yaşta. Yine 2012 il kongresini önemsiyorum 3 tane liste yarıştı, tek anahtar listede yer aldım o da Ali Engin’in anahtar listesinde ve yine CHP örgütü en yüksek oyu tek anahtar listede yer alarak bana vererek yine o kurula beni görevlendirdi. Bakın geçmiş dönemde Deniz Bey’le çalıştım, Eşref Bey’le çalıştım, Önder Bey’le çalıştım, gençlik kolları il başkanlığında Adnan Bey’le çalıştım; 2012’de de farklı bir kadro vardı. Genel başkan ve yönetici CHP örgütü, çalışana emek verene her zaman için değer verir, onu destekler. Yani vazgeçilmezliğim çalışkanlığımdandır.
 
SOYOĞUL: Ve uzlaşma kültürü…
 
AKPINAR: Kesinlikle. Ben uzlaşma kültüründen yanayım. Yani bugün Türkiye’nin de toplumsal barışı sağlaması adına buna ihtiyacı var. Kavga ederek hiçbir yere ulaşamayız. Bugün zaten herkesle kavga eden bir başbakan var. Herkesi azarlayan, herkesle kavgalı bir başbakan var. Çünkü Türk toplumunun CHP’de siyaset yapan insanlardan beklentileri var; CHP’de siyaset yapan insanlara kendi içinizde kavga edin demiyor vatandaş.
 
SOYOĞUL: Ama öyle bir görüntünüz var kendi içinizde, yani partinizde… 
 
AKPINAR: Aslında özünde böyle bir aman aman bir kavga olmasa da bu farklı da yansıtılabiliyor. En azından ben kendimden sorumlu olarak kavga eden bir adam değilim. Halkım için her türlü kavgayı ederim, kendi adıma yapmam halkım adına yaparım. Eğer orada halk mutlu olacaksa ve halkın refahı, geleceği söz konusuysa biz çocuklarımızın daha güzel bir ülkede yaşaması için siyaset yapıyoruz. Mevki, makam çabuk gelir geçer. Basamakları teker teker çıkarken insanların omuzlarına basarak çıkıyorsunuz, tek başınıza çıkmıyorsunuz. Ama o zirveden de bir inişi vardır; o zirveden inerken o sırtına bastıklarımın yüzüne bakıp selam verebiliyorsam ben o gün belediye başkanı da, milletvekili de en üst seviyede görev yapmış bir insan olarak da kendimi görürüm. Ama veremiyorsam da benim belediye başkanlığı yapmamın hiçbir anlamı yok.
 
SOYOĞUL: Gelelim siyasetteki dayı sözüne… Dediniz ki, ‘siyasette dayısı olmadan bir yere gelen insanlardan birisiyim…’ Siz böyle diyorsunuz ama içinizden birileri sizin de bir dayınız olduğunu, o dayının da Adnan Keskin olduğunu iddia ediyor. Sayın Keskin’in babanızla dava arkadaşı olduğu, sizin aday yapılmanızda etkili olduğu konuşuluyor. Adnan Keskin ile bağınız nedir? Bir dayınız var da biz mi göremiyoruz ya da öyle mi zannediyorlar?
 
 
AKPINAR: Geçmişte de Deniz beyle beraber çalıştım ve Deniz (Baykal) Bey beni çok sever, çok da saygı duyar sağ olsun. Önder (Sav) Bey keza aynı şekilde… Onlar döneminde de ben aday adayı oldum ama şartlar o gün aday olmamı göstermediği için aday olmadım. Ama partim için çalıştım. Adnan Bey de bu partinin içerisinde il başkanlığından milletvekilliğine, genel sekreterliğe, bugün Genel Başkan Yardımcılığına kadar büyük emek vererek görev yapmış bir insan. Ben Adnan Bey’e de diğer partili büyüklerime de her zaman saygı duyarım. Adnan beyle bizim özel ilişkimiz şuradan kaynaklanıyor; ben Adnan Bey’in Genel Sekreterlik yaptığı dönemde il gençlik kolu başkanıydım. 1996-1997 dönemi. En kızdığı İl Gençlik kolu başkanlarından biriydim ben çünkü hiç durmuyordum yerimde. Susurluk kazası oldu, kazadan sonra çıkan sonuçta kayıp silahlardan gözaltına alınıp tutuklanan insanlar serbest bırakıldı; ben İzmir’de tüm genç arkadaşlarımı topladım gittim adliyenin önünde zincirledim kendimi, savcılığa suç duyurusunda bulundum. Asıl suçlu temiz toplum, temiz siyaset isteyen biz gençleriz, kayıp silahlar da bizde diye!
 
SOYOĞUL: Niye kızıyor buna Sayın Keskin, ne var bunda?
 
AKPINAR: Aslında kızmasının temeli, ben evime gitmiyordum doğru düzgün, o anlamda. Eylem adamıdır çünkü kendisi biliyorsunuz. Evime gitmiyorum diye işte gece toplantıları, örgütlenme… ‘Oğlum dedi sen ne yapıyorsun?’ Çocuğum doğmuştu, ben bölge toplantısındaydım… ‘Sen işi karıştırdın, önce eşin, sonra işin, ondan sonra siyaset, sen daha şimdiden siyaset, eş, iş yaptın’ dedi. Ve böyle bir nasihatte bulunmuştu bana. O dönemden beri de beni takip eden bir insan. Adnan beyin sonuçta sevdiği birçok insan var ve aday olmak için bu süreçte müracaat eden Türkiye’nin her yerinden insanlar var. Kolay değil 2-3 yıllık bir siyasetçi değil Adnan Bey. 45 yıllık bir siyaset geçmişi var. 45 yılda da sonuçta birçok insanla birlikte oluyorsunuz. Adnan Bey bu son göreve geldikten sonra da benim performansım ve İzmir’den giden benimle ilgili güzel referanslar, yaptığım çalışmalar, TBMM Grup toplantısında il başkanımızı temsilen gittiğimde İzmir adına orada yaptığım sunum etkiledi insanları… Ve Adnan Bey’i de etkiledi Adnan Bey partinin içinden yetişmiş örgütün içinden yetişmiş insan; o noktada görüp sahip çıkması kadar doğal bir şey yoktur. Eğer benim yanlışım olsaydı, o noktalara siyaseti getirmemiş olsaydım Adnan Bey değil, hiç kimse beni savunmazdı. Ve şunu da söyleyeyim sadece Adnan Bey değil 5’li komisyondaki 5 başkan yardımcım da, onun dışındaki 4 genel başkan yardımcım da benim aday olmam noktasında savunmuşlardır. Sonra MYK’da bütün MYK üyeleri ve 3 tane grup başkanvekilim de benim aday olmam konusunda sahip çıkmıştır. Sadece Adnan Bey değil, Adnan Beyle beraber arkadaşlarının da katkısı vardır.
 
SOYOĞUL: Ne demek istediğinizi anladım. Peki babanızla Adnan Bey arasında bir bağ, bir dostluk yok mu? Dava arkadaşı oldukları söyleniyor…

 
AKPINAR: Babamın siyasi dava arkadaşları… Adnan Bey de dava arkadaşı… 1970’li yıllarda Adnan Bey İl Başkanıyken babam belediye başkanıydı. 1980 sonrası… Adnan Bey Denizli’de İl Başkanıydı. Babam Ereğli’de belediye başkanıydı. Ve bu insanlar CHP hep bir aile gibi olmuştur. Herkes birbiriyle tanışır ve dayanışma içerisindedir. 1980’den sonra cezaevleri sürgünler vs… Bu insanların birbirine kenetlenmesini sağladı yani dostluk ilişkilerini dayanışma ilişkilerini devam ettirdiler, sırtlarını birbirlerine dönmediler. Ve bir dayanışma ile götürdüler. Birçok dava arkadaşı vardır babamın. Yani babadan dolayı değil, siz de taktir edersiniz ki; eğer bir insanda bir şey yoksa kimin oğlu olursa olsun, kimin dava arkadaşı olursa olsun, kolay kolay bir yere gelmez. Benim sonuçta siyaset yapma anlayışım, kişiliğim, partililiğim ortada ama o insanların böyle siyasette kendini yetiştirmiş bir insana destek olmak da onları mutlu ediyor çünkü inanılmaz telefonlar aldım CHP’nin 1970’li yıllarda il başkanlığını yaptığı Sedat Akman telefon açıp gözyaşları içinde kutladı beni. Ankara’dan, Muğla’dan, İstanbul’dan, Trabzon’dan eski senatörler, milletvekilleri telefon açıp beni kutladılar. ‘CHP’de emek vermiş bir gencin, pırıl pırıl bir insanın böyle olması. Bizi onurlandırdın ömrümüze ömür kattın’ diyen var. Bakın, babamdan başka ‘ömrümüze ömür kattın’ diyenler var. Her televizyon programına çıktığımda takip edip sonrasında arayan insanlar var ve bunlar da benim gönüllü danışmanlığımı yapıyor. Yani siyasette tecrübe önemlidir, ben çok avantajlı bir insanım, siyasette ben iyi bir gözlemciyim, eksi yanlarını da gözlemledim artı yanlarını da gözlemledim. Benim ayağım yere basıyor.
 
SOYOĞUL: Şimdi Karşıyaka için ne yapıyorsunuz, ne düşünüyorsunuz, nasıl bir çalışma içindesiniz? Nasıl bir hazırlık içindesiniz, bunları ne zaman açıklayacaksınız?
 
AKPINAR: Şu anda sonuçta biz Büyükşehrimizle birlikte uyum içerisinde ve koordineli bir çalışma yürütüyoruz. Karşıyaka’nın ihtiyaçları var, bunları biliyoruz. Bununla ilgili bilim kurulumuz var, hepsi de Karşıyakalı; onun üzerinde çalışmalar yürütüyorlar ve büyükşehir belediyemizle de birlikte Karşıyaka’ya yapılacak olan hizmetleri örtüştürüyoruz. Yani yola çıkarken ayakları yere basan ve halkın mutluluğuyla direk ilintili, daha konforlu yaşayan bir Karşıyaka için çaba sarf ediyoruz. Karşıyakalı rahat yaşamayı ve yaşamaktan da keyif almayı seven insanların oturduğu bir ilçe... O açıdan da temelinde mutluluk var. Yapacağımız hizmetlerin sosyal demokrat belediyecilik anlayışımızın harfi harfine uygulandığı, insanların mutluluğuna dönük çalışmalar yapacağız. Karşıyaka’da geçmiş dönemde 2 dönem belediye başkanlığı yapmış belediye başkanımız var; o açıdan kendimi şanslı görüyorum biz bayrağı devralıp bayrağı daha yükseklere taşıyacağız. Kurumsallaşmış bir yapısı var. Çok genç bir belediye daha sonuçta Karşıyaka, o genç belediyeyi genç bir belediye başkanıyla buluşacak. O üretimi yapılmış ve bundan sonra yapılacak olan hizmetlerin de devamını sağlayacağız. Bizim de bunlara katkı koyacağımız projelerimiz var. İnsanlar mutlu olacak yani temelinde mutluluk var. Karşıyaka’daki insan özgür biçimde yaşamak istiyor, rahat yaşamak istiyor, demokrasinin olmasını istiyor, katılımcılık istiyor. Çok fazla bana alt geçit üst geçit yap demiyor Karşıyakalı. Karşıyakalı diyor ki, ben rahat ve mutlu yaşamak istiyorum huzurlu yaşamak istiyorum. Standardımı yükselt benim diyor. Konforlu yaşam diye onun için diyoruz. Ve Karşıyaka kültür, sanat, spor merkezi olan bir ilçemiz, bunu geliştireceğiz.
 
SOYOĞUL: Sayın Cevat Durak olsun, diğer aday adayları olsun, mesela Cihan Türsen, adaylık yoluna çok önceden çıkıp pek çok proje hazırlığı yapmışlardı. Onların bu hazırlıklarından da yararlanacak mısınız? Böyle bir talebiniz olacak mı veya onlar size kendiliğinden bunları sundular mı?
 
AKPINAR: Tabi bu aday adaylık sürecinde diğer arkadaşlarımın da bu saydığınız isimlerden başka diğer arkadaşlarımın da Karşıyaka’yla ilgili hayalleri vardı ve hizmet etmek istiyorlardı. Ben hiçbir zaman tek adamlık yapmadım, katılımcılığı ön planda tuttum. Kapıyı açtım gelin beraber üretelim ve o kente eğer bir hizmet yapılacaksa da herkesin katkısı olsun bu işte. Ben yaptım ettim, ben bilirim, ben yaparım anlayışıyla değil herkesin katkısı olsun. Belediye başkanımızın devam eden projeleri var ve önümüzdeki döneme göre hayalleri var. Diğer aday adayı arkadaşlarımın halka sundukları, partiye sundukları önerileri var. Bunların hepsini bir tablet yapacağız ve bu tableti de sağlıklı bir şekilde halkın önüne çıkacağız. Burada bu projeleri hazırladıktan sonra bizim amacımız kentte yaşayan sivil toplum örgütlerini de sürecin içine katıp bunları onlarla paylaşacağız. Yani kent estetiğini bozan, kentte yaşamı zorlaştıran bir hizmet, proje olmayacak. O açıdan sürecin içine herkesi katacağız ben de faydalanacağım tabi bunlardan, tecrübelerden faydalanacağım. Eski belediye başkanlarımızın olduğu bir kurul oluşturmayı planlıyoruz. Ben belediye başkanlığı yaptım görevim bitti değil hala gelip orada kent için çalışan çalışmak isteyenlerle kent içinde beraber bu işleri planlayacağız
 
SOYOĞUL: Sayın Cevat Durak tekrar aday gösterilmemesine rağmen, o duygusal sürece rağmen büyük bir olgunluk ve parti bilinci gösterdi. DSP’ye geçmedi, sizi kutladı, yanınızda durdu. Bu ‘Cevat Durak farkı’ için ne diyorsunuz?
 
AKPINAR: Cevat Durak CHP içinde 1992 yılından beri siyaset yapan bir ağabeyimiz. Biz Cevat Durak’la siyaset arkadaşlığı yaptık, aynı kurulda çalıştık. Ben il gençlik kolu başkanıyken Sayın Cevat Durak il yönetim kurulu üyesiydi. CHP olgunluğunu gösterdi Cevat Durak. Olması gerekeni yaptı. Aslında bu Cevat Durak’ın siyaset yapma anlayışını ortaya koyuyor, olması gereken bu. Tabi ki insanların içinde bir hüzün olacak, aynı şeyi ben de yaşayacağım. Ben de aday olmak isteyeceğim belki yarın gösterilmeyeceğim. Böyle bir görev tebliğ edilmeyecek, bu dünyanın sonu değil. Başka alanda, yaşadığım kente hizmet etmek için çaba sarf ederim, siyaset yapmak için o çabayı sarf ederim. İhtiraslarıma yenik düşmem hiçbir zaman ama Cevat Durak CHP’li olmanın onurunu yaşanan bir insan olarak, en sade üyesi bile olmak büyük onurdur bizim için; bugün o olgunluğu gösterdi kendisine teşekkür ediyorum. Bundan sonra da sayın Cevat Durak’la, sayın Şebnem Tabakla, sayın Kemal Baysak’la, sayın Cihan Türsen’le sayın Nevzat Çobanoğlu’yla, yine bir arada olacağız çünkü yaşadıkları kentle ilgili hayalleri var ve hizmet etmişler o kente.
Bir de şunu söylemek isterim. Bizim kendi meselemiz değil, bugün ülkenin geleceği oylanıyor. 30 Mart yerel seçimleri yerel seçimlikten çıktı genel seçim havasına büründü. Projelerin konuşulduğu değil demokrasinin, bağımsızlığın konuşulduğu bir seçim süreci bu seçim süreci. Bugün o yurtseverlik ve ülkenin geleceği adına yapılmış olan fedakarlık önemli bir fedakarlık, çünkü gelecek kuşakları ilgilendiren bir şey. Bizim ismimizin bir yerde gösterilmesi aday olmamız ya da olmamamız mesele değil. O da CHP’liğini gösterdi. O olgunluğu gösteren tüm CHP’lilere bir kişiye değil ben hepsine teşekkür ediyorum. Ülkenin geleceğinin oylanacağı bir seçim sürecinde oy birliğiyle CHP İzmir’de açık ara kazanacak. Bir daha sayın başbakan İzmir’in adını dahi ağzına alamayacak.
 
 
SOYOĞUL: O zaman şöyle sorayım; sizin böyle ülke genelini düşünerek söylediğiniz konumu Karşıyaka halkı da böyle mi algılayacak? Bir de Karşıyaka’da CHP ile AKP arasında 92 bin oy farkı var.  Karşıyaka halkı bu hassasiyeti, bu dengeyi gözetecek midir, sizin adaylığınızla ilgili tartışmalar sürecini göz ardı edecek midir, bu farkı siz koruyacak mısınız, yükseltecek misiniz, ne diyorsunuz?
 
AKPINAR: Karşıyakalı çok duyarlı bir seçmen profilidir. Karşıyakalı ülkesine sahip çıkan ve bağımsızlıktan, demokrasiden, özgürlükten yana olan insanların yaşadığı bir yer. Bu fark daha da artacaktır, bizim hedefimiz yüzde 80’lere varan bir oy farkı. Karşıyaka’da biz bu birliği ve bütünlüğü sağladık, bu birlik sandığa da yansıyacak. Oy oranı kesinlikle düşmeyecek. Bunu seçimler yaklaşırken de çıplak gözle göreceksiniz. İnsanların nasıl sahip çıktığını, nasıl CHP’ye, geleceğine destek vereceğini göreceksiniz; o açıdan Karşıyaka’daki seçmene güveniyorum, inanıyorum. Oylarını bölmeyecekler, dağıtmayacaklar oy birliğiyle CHP’de bütünleşecekler. Kim güçlüyse ona gitsinler ve Karşıyaka farkı fark edilmiş ve görülmüştür. Temennim Karşıyakalı 30 Mart yerel seçimlerinde farkını bir kez daha göstersin. Biz 30 Mart 2014 yerel seçimlerinden sonra da sandıkta bir Karşıyaka farkı yaratmak istiyoruz.
 
 
SOYOĞUL: Meclis listenizi nasıl buldunuz? İçinize sindi mi?
 
AKPINAR: Kesinlikle sindi. Birebir örtüşen bir meclis üyesi yapısıyla çalışacağım. Benim için önemli olan değerler var, ahlaki değerler var. Meclis üyesi sonuçta yaşadığı bölgeye hizmet etmek, yardımcı olmak için belediyeyle vatandaş arasındaki köprüdür. Onun için çok iyi bir meclis grubumuz oldu. Eğilim yoklamasına uyduk. Eğilim yoklamasında ön sıralarda genç arkadaşlarım yer aldı ve onlar Büyükşehir belediyesine gidiyor. Kontenjanda yüzde 50 kadın kotası uyguladım çünkü kendim yazdım, 2 erkek 2 kadın var benim kontenjan listemde. Ve mesleki dağılımlar önemli…
 
SOYOĞUL: Hepsi Karşıyakalı mı?
 
AKPINAR: Tabi tabi... Hep Karşıyaka’da yaşamış, Karşıyaka’ya sadece siyasette değil farklı alanlarda da hizmet etmiş kişilerden oluşan bir liste.
 
SOYOĞUL: Memnunsunuz yani?
 
AKPINAR: Çok memnunum. 37-0 yapacağız biz. Hedefimiz 37’de 37 yapmak. Diğer belirlenemeyen arkadaşlar var onlar da çok değerli insanlar. İnanın Karşıyaka’da seçmek zor, özellikle eğilim yoklamasına uyduk fermuar sisteminde de aralara yerleştireceğimiz arkadaşlarda zorlandık. Arkadaşlarım meclis listesinde yer alamadılar ama biz hep birlikte sonuçta yine meclis üyesi gibi gelip oraya, o yürekliliği gösterip partiye hizmet için temsil etmek için gelen arkadaşlarımla da yine farklı çalışma grupları oluşturarak değerlendireceğiz, birlikte olacağız.
 
 
SOYOĞUL: Bu kadar siyaset yeter deyip, biraz da ailenizden bahsedelim derim. Eşiniz hala Yeşilyurt Eğitim Hastanesi’nde mi?
 
AKPINAR: Evet, biz aile olarak adım gibi çok mutlu bir aileyiz. Mutlu bir evliliğimiz var. Eşimi çok seviyorum, 17 yıllık evliyim, aşkımız hiç bitmedi. Flört ettiğimiz zamanlardaki mesajlaşmamızı ve işaret diliyle konuşmamızı hala daha yaparız onunla. 2 tane çocuğumuz var; 17 yaşında oğlum 11 yaşında kızım. Oğlum tam bir gitar ustası, müthiş bir müzik kulağı var. Türkiye’de yapılan bir müzik yarışmasında kendi müzik grubu Türkiye’nin en iyi 2. orkestrası seçildi. Ve müzik tutkunu da bir aileyiz, ben becerebildiğim kadar bateri çalıyorum, kızım keman çalmaya çalışıyor daha çok küçük zaten, eşime de dedik ki sen şarkı söylersen orkestrayı tamamlarız! Her ne kadar itiraz etse de eline ara sıra mikrofonu veriyoruz bize eşlik ediyor. 

 
SOYOĞUL: Eşinize yeniden bir fedakarlık göründü, Yeşilyurt’a yine Karşıyaka’dan gidip gelecek ama?
 
AKPINAR: Çok ilginç bir şey anlatayım size şimdi. Bundan 5-6 yıl önceydi, Foça’dan ilçe örgütünün toplantısından dönüyoruz. Gece Karşıyaka yönetim kurulu üyesi olan arkadaşımı Bostanlı’da evine bıraktım. Cıvıl cıvıl ortalık her yer insan, herkes çoluk çocuk ortada dolaşıyor, gençler masalarda falan… Hatay’a gittim eve, hayat durmuş sanki, sokaklarda tek tük insanlar. Eşime dedim ki, ‘artık Karşıyaka’ya dönelim, orada şehir yaşıyor. Hem ulaşım da daha kolay şimdi, otomatik vites bir araba alalım, onunla git istersen.’ Dedi ki, ‘rahatlığa alıştım, konfora alıştım, evden işe beş dakikada gidiyorum. Hem emekliliğime fazla kalmıyor, sonra gideriz söz.’  
İşte bu aday adaylık sürecini anlattım ya size başlangıçta. O akşam Konak belli oldu, eşime telefonla söyledim. Tabi sonra Karşıyaka olarak değişince, eve gittim, baktım herkes uyuyor, bu saatte kimseyi uyandırmayayım dedim, vurdum kafayı ben de yattım. Sabah kalktık kahvaltı yapacağız, eşime dedim ki Karşıyaka adayı oldum, dedi ki ‘bak anlıyorum seni ama Karşıyaka’ya şimdi gidemeyeceğiz.’ Vallahi diyorum, inanmıyor. ‘Hayatım, tamam gideceğiz, 2 yılımız daha kaldı’ falan diyor. Baktım olmuyor, açtım telefonu sizin haber sitesine girip haberi gösterdim. Baktı, elinde çatal bıçak vardı, onu koydu masaya, ‘kalk ayağa’ dedi, o da kalktı, tuttu beni alnımdan öptü. ‘Seni niye seviyorum biliyor musun?’ dedi; ‘sen çok kararlı bir adamsın. Dediğini sonunda yaptırttın ya, helal olsun sana’ dedi.
Bakın, gerçekten ben eşimi çok seviyorum ve onların eşimin ve çocuklarımın mutluluğu için her türlü fedakarlığı yaparım, çünkü onların rahat yaşaması gerekir. Evde huzurlu olmazsanız sokakta huzurlu olamıyorsunuz. Ben bugün siyasetteki başarımı da evdeki huzuruma bağlıyorum. Orada çok huzurlu olduğum için çok rahat bir şekilde siyaset yaptım ve insanlarla beraber yaptım, onun için çok şey borçluyum. Yani ben inat edip de hayır efendim gideceğiz orada yaşayacağız, ben orayı çok seviyorum, orada yaşamak istiyorum deyip götürüp de orada huzursuz olmaktansa orada yaşayıp mutlu ve huzurlu olmak da her şeye bedel, belediye başkanlığına da bedel milletvekilliğine de bedel. Huzur olmadı mı hayatta hiçbir şey olmuyor. İsterseniz dünyanın en iyi insanı olun.
 
SOYOĞUL: Bir günde Hatay’a taşınmıştınız, bir günde Karşıyaka’ya taşındınız. İki yıl sıkıntı yaşayacak ama…
 
AKPINAR: Şu an da rahat, çünkü eski o nöbetler falan bitti, şu an da uzman ve tabi eğitim planlama sorumlusu aynı zamanda eşim, yaşamak için de para kazanmak gerekir. Poliklinikte bir de şey yapıyor ama nöbet anlamında daha rahat. Ulaşım imkanında da sağ olsun Büyükşehir belediyemiz, Karşıyaka’yla İzmir’i birleştiriyor. Gerek kara ulaşımında gerek deniz ulaşımında aldığı gemilerle artık daha konforlu bir şekilde Karşıyaka’dan İzmir’e gelmek mümkün. Eşimle şöyle planlıyoruz biz: Bostanlı’dan iskeleden yeni alınan vapurlarımıza binecek, Konak’ta inecek metroya binecek, Hatay’da inip hastaneye yürüyecek; yani yine konfor var. Bu Büyükşehir’in son dönemdeki yaptığı işler açısından önemli. Karşıyakalı konforlu yaşayacak dememizdeki temel neden de bu.

 
Atatürkçülüğümü, bu adamlara test ettirecek insan değilim!
 
'İnanılmaz heyecanlıyım'
YORUMLAR
Toplam 15 yorum var, 10 adet görüntüleniyor. Onay bekleyen yorum yok.

Küfür, hakaret içeren; dil, din, ırk ayrımı yapan; yasalara aykırı ifade ve beyanda bulunan ve tamamı büyük harflerle yazılan yorumlar yayınlanmayacaktır.
Neleri kabul ediyorum: IP adresimin kaydedileceğini, adli makamlarca istenmesi durumunda ip adresimin yetkililerle paylaşılacağını, yazılan yorumların sorumluluğunun tarafıma ait olduğunu, yazımın, yetkililerce, fikrim sorulmaksızın yayından kaldırılabileceğini bu siteye girdiğim andan itibaren kabul etmiş sayılırım.
 
Şarlo 10 Nisan 2014 Perşembe 09:57

Bu yorum konu ile ilgili değil yayımcı kuruluş bağışlayınız. Karşıyakanın Kaldırımları ve yollarının işgali,kaldırımlardan sonra yollara atılan masalar.Bir kaç dönem Meclis üyeliği yapmış ve yeniden secilmiş Muhtereme yolda bakınız bu işgale diyorum sadece sırıtıyor.

Yorumu oyla      12      5  
1 Mart 2014 Cumartesi 14:42

Karşıyakalı dayatmayı sevmez sevmediği yemeği yemez

Yorumu oyla      42      14  
1 Mart 2014 Cumartesi 13:56

genelbaşkanları taşeron işçiye karşı ama belediye başkanları taşeronu çok seviyor birde üstüne üstlük maaş ödemiyorlar

Yorumu oyla      41      9  
CHP de... İLKESİZLİK , SEÇMENE SAYGISIZLIK... 1 Mart 2014 Cumartesi 11:20

Yani CHP Yöneticileri, demek istiyorki bizde alakart servis yok.. Tabldot servis var.begenmiyen yemez...Karşıyakalılara büyük saygısızlık yapıldı...SEÇİM ÖNCESİ Hiç bir ortamda Karşıyakalılara bu aday hakkında ne diyorsunuz diye sorulmadı AHA SANA BAŞKAN.ADAYI Diye taban gösterildi...Bakalım Karşıyakalılar bu numarayı yiyecekmi, yoksa BİZ ALMIYALIMMI DİYECEK...

Yorumu oyla      46      14  
karşıyakalı 1 Mart 2014 Cumartesi 11:09

sosyal demokrat başkanım. karşıyaka belediyesinden şu taşeron illetini kaldırırsınız inşallah. başarılar

Yorumu oyla      42      15  
fatih karasu 1 Mart 2014 Cumartesi 01:25

büyük il başaknaım sayın ALİ ENGİN çok doğru bsecimyapmıştır.. başarılar sayın AKPINAR

Yorumu oyla      31      48  
Uğur Gülbay 1 Mart 2014 Cumartesi 01:19

Hüseyin Abiyi yılların parti emekçisi olarak iyi tanırım, çok emek veren ve çalışan insanlardan biri. Dürüst ve etrafına pozitif enerji veren biri başarılı olacağına eminim...

Yorumu oyla      32      44  
ümit dönmez 1 Mart 2014 Cumartesi 00:33

Hüseyin mutlu akpınar bugüne kadar düzgün kişiliği tutarlı davranışlarıyla takdir toplayan bir kişi. Ancak adaylık başvurusu bile yapmadığı bir ilçeden kamuoyu yoklamasında nasıl birinci çıkıp aday oldu onu pek anlayamadım.

Yorumu oyla      60      12  
28 Şubat 2014 Cuma 23:37

yalaka çoktur iş yapan yoktur çalışanı sevmezler çalışmayanlar partilidir aman ha dikkat sayın başkan

Yorumu oyla      46      10  
28 Şubat 2014 Cuma 23:33

inşallah belediyeyi sen yönetirsin başkaları senin adına yönetmez

Yorumu oyla      60      10  
FACEBOOK YORUM
Yorumlarınızı Facebook hesabınız üzerinden yapın hemen onaylansın...
KATEGORİDEKİ DİĞER HABERLER
Atatürkçülüğümü, bu adamlara test ettirecek insan değilim!
CHP'den Konak adayı olan Eski Baro Başkanı ile hakkındaki eleştiriler, ...
Özfatura-Gökçek karışımı bir başkan olurum
MHP Büyükşehir adayı Gönül Soyoğul’un sorularına içtenlikle yanıt verirken ...
İzmir için en büyük projemiz, ‘erdemli şehirler’
Saadet Partisi İzmir adayı Özüdoğru, Gönül Soyoğul’a konuştu. Özüdoğru ...
 
İzmir'in köylerini kalkındırmaya adanmış bir hayat
İzmir’de siyasetin ve yerel yönetimlerin en önemli isimlerinden İl Genel ...
Ben halkta örgütlendim
Balçova Belediye Başkanı Mehmet Ali Çalkaya, semt evleri projesine katkı ...
İzmir'de seçimin anahtarı Karşıyaka
40 yıllık Karşıyakalı, 40 yıllık CHP'li Karşıyaka Belediye Başkanı Cevat ...
 
Benim gerçeğim kanunlardır
Vali Mustafa Toprak, İzmir'e bir geldi, pir geldi. Göreve başladığı ilk ...
2014’ün sorumluluğu bana ait!
Yazarımız Gönül Soyoğul, hem partisi, hem de kendisi için önemli olan ...
İzmir'de Gezi ruhu var
İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Aziz Kocaoğlu'nun danışmanı, İzmir Akdeniz ...
 
Mehmet KARABEL
Mehmet KARABEL
Polis kurşunu ile ölen ilk üniversiteli!
Engin ÖNEN
Engin ÖNEN
Sorun, sadece seçmenin öfkesi mi?
Nüvit TOKDEMİR
Nüvit TOKDEMİR
Papi Mehmet
Tayfun MARO
Tayfun MARO
Türk kimliğine husumet beslemek
Ender ALDANMAZ
Ender ALDANMAZ
İmamoğlu’nun el uzattığı Somalı köylüler
Nedim ATİLLA
Nedim ATİLLA
Mahfi Eğilmez’den Yeni Ekonomi ve Çevre
Muhittin AKBEL
Muhittin AKBEL
Bugün hepimiz çocuk olalım!
Fatih YAPAR
Fatih YAPAR
Gömleğin ilk düğmesini yanlış iliklemek!
Dr. Berna BRIDGE
Dr. Berna BRIDGE
Çok başarılı bir STK örneği: EÇEV
Cumhur BULUT
Cumhur BULUT
Bizim Yahudiler neden susuyor?
ÇOK OKUNANLAR
ÇOK YORUMLANANLAR
FACEBOOK'TA EGE'DE SON SÖZ
GAZETE EGE'DE SONSÖZ
KünyeKünye İletişimİletişim FacebookFacebook TwitterTwitter Google+Google+ RSSRSS Sitene EkleSitene Ekle Günün HaberleriGünün Haberleri
Maxiva