RÖPORTAJLAR
1 Ocak 2013 Salı

Özfatura-Gökçek karışımı bir başkan olurum

MHP Büyükşehir adayı Gönül Soyoğul’un sorularına içtenlikle yanıt verirken çarpıcı açıklamalarda bulundu.

Özfatura-Gökçek karışımı bir başkan olurum

İzmir Büyükşehir Belediye başkanlığı döneminde Burhan Özfatura’nın prenslerinden olan, 3 dönem Bornova DYP ilçe başkanlığı, bir dönem il sekreterliği yapan, 1994’te DYP’nin Bornova Belediye Başkan adayı olup 800 oy farkla kaybeden, 1995 yılında MHP İzmir ikinci bölge ikinci sıradan milletvekili adayı gösterilen… Ancak adı uzun süredir aktif siyasetten uzak olan Murat Taşer, siyasete bir girdi, pir girdi.
MHP’nin İzmir Büyükşehir Başkan adayı ilan edilmesinden itibaren durdurak demiyor. Bir saniyesini boşa harcamıyor. Her gün birden çok yerde, her gün birden çok kanalda, gazete sayfalarında, adeta siyasetten uzakta kaldığı günlerin/yılların acısını çıkartıyor.
Bir sözünde rakibi Binali Yıldırım’a çatıyor, öteki iki sözünde ise Aziz Kocaoğlu’na… Tweetlerinin ise neredeyse tamamında hedefi, Kocaoğlu. Çünkü o, seçime bir ay kala AKP’nin tamamen devreden çıkacağına, seçimin CHP ile MHP arasında yaşanacağına inanıyor; bu yüzden üç ok atıyorsa birini Yıldırım’a, ikisini Kocaoğlu’na doğru sallıyor.
Çok hırslı olduğunu ben söylüyorum; çok iddialı olduğunu ise o ifade ediyor.
Bürokrat olarak İzmir’de Özfatura, Ankara’da da Melih Gökçek’le birlikte çalışan ve her ikisinin belediyeciliğini takdirle anan, eğer seçilirse ve o da isterse belediyeyi Özfatura ile birlikte yöneteceğini ifade eden Murat Taşer ile hızlı girdiği siyasette hedefleri üzerine epey uzun bir sohbet gerçekleştirdik. Sözü uzatmayıp sizi Murat Taşer ile başbaşa bırakıyorum.

 
 
GÖNÜL SOYOĞUL: Sizin özgeçmişiniz siyasi hareketlilik taşısa da bürokratlık ve işadamlığı yönünüz son dönemlerde daha ağırlıklı. Nedir size Büyükşehir yolunda bu büyük adımı attıran?
 
MURAT TAŞER: Biz İzmir için attığımız her adımın küçüklüğüne büyüklüğüne bakmayız. İzmir için olduktan sonra adım küçük olmuş büyük olmuş bizi ilgilendirmez. Biz İzmir’den hiç kopmadık. Ve illa İzmir’den milletvekili olayım, başkan olayım gibi düşüncede olmayıp sivil toplum örgütlerinde, cemiyet yaşamında nerede bize yer düşüyorsa, hizmete nerede imkan bulabiliyorsak biz orada olduk. Hiç gocunmadan İzmir’e hizmet sevdamızı sürdürmek için çabamızı sarf ederiz. Yani daha önce de ifade ettiğim gibi Damızlık Sığır Yetiştiriciliği Birliği’nde yönetim kuruluna ilk girdiğimde rahmetli Sezai abim vardı. Belediyede genel müdürlükten ayrıldık birliğin genel kuruluna girdim yönetim kuruluna seçildim. Rahmetli Sezai abi politik bir insandır, üzerimde çok emeği olan bir insan. Benim için belediye başkanlığı adaylığıyla, Büyükşehir belediye başkan adaylığı gibi Damızlık Sığır Yetiştiriciliği Birliği üyesi olmak arasından hiçbir fark yok. Yeter ki İzmir’e hizmet edeyim. Hangi konular olursa olsun. Çok genç yaşta siyasete başladım. Siyaseten kendimi çok yorgun ve yaşlı hissediyorum. Ama hiç kopmamıştım.
 
SOYOĞUL: Niye yorgun ve yaşlı hissediyorsunuz?
 
TAŞER: Çok genç yaşta başladık. 25-26 yaşlarında ilçe başkanlığı ile başladık. 27-28 yaşlarında belediye başkan adaylıklarıyla devam ettik. Babam Adalet Partisi’nin Bornova’daki teşkilat başkanlığını yaptığı dönemlerden sonra hep içindeydik. Üniversite yıllarında da okuduğum Ege Üniversitesi genellikle sol görüşlü öğrencilerin yoğunlukta olduğu bir yer olmasına rağmen, sınıfta sağ görüşlü bir veya iki kişiydik. Ama medeni kurallar içinde tartışmamızı sürdürüyorduk. Hiçbir zaman tartışmamız birbirimize yüz yüze bakamayacak seviyede olmadı. Arkadaşlarımızın büyük bir çoğunluğu o günün moda deyimiyle Halkın Kurtuluşu, İGD’li ve Dev- Genç’li arkadaşlarımızdı. Muazzam tartışmalar içine giren, İzmir’deki sol aktiviteleri düzenleyen ve tertipleyen bir ekibin bulunduğu sınıfta okuyorduk. Ama ben özgürce tek başıma kendi merkez sağ ifademi belirtiyordum. Saygı ve sevgi kuralları içinde bu tartışmaların içinde de devam ediyorduk. Yerli Bornovalı olduğumuz için benden rahatsız olamıyorlardı. Tartışmaları yüzümüze bakamayacak noktada tutmuyorlardı. 
Büyükşehir Belediye Başkan adaylığıma gelince Ankara’dan döndükten sonra tamamen kendi çiftliğimde hayvan ıslahı, hayvan ırkını geliştirmek ve yapmış olduğum çalışmalar neticesinde işte şap hastalığının olduğu dönemlerde bunları çeşitli yerlere duyurabilmek için çaba içindeydim. Dört ayda bir yapılan şap aşısının yeterli olmadığı bunun üç ayda bir yapılması gerektiğini savuna savuna son bir yıldan beri Tarım Müdürlüğü de bunun çalışmasına devam etmeye başladı. Benim koyduğum bu katkılar bana bir haz veriyor. Tekrar söylüyorum. Kapatmış olduğum bir defterim vardı. Babamın sağlığı çok kötüydü. Yatalak hastaydı babama bakmak durumundaydım. Kendisiyle evde yaşamak zorundaydım. Bunun 1 buçuk yılını zaten Ege Üniversite Rehabilitasyon Merkezi’nde kiraladığımız odadan hiç çıkmamacısına geçti. Babamı yürüteceğim diye büyük bir mücadelenin içine girmiştik. Maalesef onu beceremedik. Ama 5 yılımı aldı. Yaklaşık 80 gün önce de babamı kaybettim. Bu adaylık süreci de tam o sürece denk geldi. Sayın Necat Karataş başkanımız illa aday olmam gerektiğini, 95 yılında milletvekili adaylığı döneminden tanıyoruz, sonraki yaşantını da biliyoruz. İzmir için en uygun aday sizsiniz demesini psikolojik olarak hazır değilim, kendisini kaybettim beni affedin, daha uygun bir aday olursa onun yanında çalışırım, projelerine yardımcı olurum dememe rağmen sayın başkan alternatif düşünmüyoruz, sen kabul edene gelip gideceğiz dedi. Ben de gelip gitmeyin kaçıp gidecek durumda değiliz dedik. Türkiye’nin içinde bulunduğu süreç büyük gerginlikleri de beraberinde getiriyordu. Bu gerginlikleri de yumuşatabilecek, tekrar eski haline getirebilecek, sevgi saygı kardeşlik içinde koyabilecek bir Milliyetçi Hareket Partisi’nin etkin olması, alternatif bir parti olarak durması gerektiğine inanan bir insandım. Bu İzmir için de geçerliydi. İzmir’in yerel yönetim bazında ve genel yönetim bazında hak etmediği bir yönetimle karşı karşıya kaldığına inananlardan birisiyim. Ama tekrar ediyorum İzmir’in çok geri kaldığına inanmıyorum. 

 
SOYOĞUL: Oraya da geleceğiz ama dikkatimi çekti, babanıza bakmak için bir anlamda hayatınızı rölantiye almışsınız; babanız örnek aldığınız bir insan mıydı?
 
TAŞER: Evet. Babamla aramda 20 yaş fark vardı. Hem abi kardeş, hem de baba oğul gibiydik. Babam cemiyet yaşamını çok seven bir insandı. Çok okuyan bir insandı. Zaman içinde çiftliğe gittiğimde yanı başında Şu Çılgın Türkler kitabını görmüşümdür, diğer tarafta da Kur’an-ı Kerim. Beş vakit namazında hacı bir insandı. Bulunduğu yerlerde de imam olmadığı takdirde imamlığını yapardı. Ama cemiyet yaşamı da son derece önemliydi. Adalet Partisi’ndeki görevleri, belediye meclis başkanlıkları, imar komisyonu başkanlıkları, mahkemelerin bilirkişi olarak tayin edilen bir kişisi olması. Kamyoncular Kooperatifi’nin kurulmasına öncü olması. Bütün olumsuzluk içinde bizim de tahsilimizi tamamlamak için çok çaba sarf etti. Bütün imkanlarını seferber etti. Biz dört kardeşiz. Dört kardeşin de aynı şekilde yetişmesi için büyük çaba sarf eden, bütün hayatını çocuklarına vakfeden bir insan. Geniş bir aileye sahibiz ve dolayısıyla aile bağlarımız çok kuvvetli. Dolayısıyla babam benim her zaman hayatta ve cemiyette sadece ve sadece bir makamın ve çok paranın insan hayatında, cemiyette yer tutmasının yeterli olmadığını öğretti. Başka hasletlerin de yeterli olduğunu öğretti. Biz de babamızın bize öğrettiği bu hasletleri üzerimizde taşıyabilmek için bir mücadelenin içindeyiz. 

 
SOYOĞUL: Ne mutlu. Babanızı tanımadım ama hayatınızda size yol çizen insanlara baktığımda Burhan Özfatura’yı görüyorum. Onunla beraber çalışmışlığınız var ve sizi bu süreçte de destekliyor. Bir dönem de Melih Gökçek var hayatınızda. İki belediye başkanı. İsmi olumlu ya da olumsuz, tanınmış insanlar. Ne izler bıraktılar sizde?
 
TAŞER: Burhan Özfatura ile tanışmam hayatımda çok büyük rota çizdi. Hatta zamanını almazsam nasıl tanıştığımızı da ifade etmek istiyorum. 94 yılında ben Doğru Yol Partisi’nin ilçe başkanıydım. Belediye başkanlığı adaylığına başvurmuştum. Ve ısrarla ön seçim isteyen bir adaydım. O zamanda 800 civarında delege ön seçim için oy kullanacaktı. Burhan Özfatura da 94’te Büyükşehir belediye başkan adayıydı. Burhan bey yapmış olduğu araştırma neticesinde beni yanına çağırdı. ‘oğlum ben seni araştırdım sordum, önseçim isteğinden vazgeç seni Bornova belediye başkan adayı olarak açıklayacağım’ dedi. Ben de kendisine ‘sayın başkanım teşekkür ederim. Ben sizi dışarıdan biliyorum. Ekibinize çok bağlı bir insan olduğunuzu biliyorum. Dolayısıyla ben önseçim talebinde bulunuyorum. Sizin beni açıklamanızı istemiyorum’ dedim. O da döndü ‘siz bana güvenmiyor musunuz’ dedi. ‘Ben öyle bir şey söylemek istemiyorum ben doğru bildiğim yolda yürümek istiyorum’ dedim. ‘Bu kadar açık yüreklilikle bana güvenmediğini söyleyen tek insansın’ dedi yüzüme karşı. ‘Önseçimi kaybetsen de seni Bornova başkan adayı yapacağım’ dedi. O bana daha büyük sorumluluk yükledi. Ben önseçime girdim. Açık farkla kazandım. Ama 800 oyla başkanlığı kaybettim. Kaybettiğim gece de üzüldüm. O dönemlerde daha nefsimizi kontrol etme pozisyonumuz yoktu. Çok üzülüyorduk, çok seviniyorduk. Bugün daha farklı tabii. Bu üzüntü içindeyken seçimin ertesi akşam telefon çaldı. ‘Oğlum neredesin sen? Beni kutlamaya niye gelmedin? Kaybettin diye dünyan mı yıkıldı? Ben kaybetseydim sen kazansaydın ben seni kutlamayacak mıydım. Sabah hemen yanıma gel. Bu belediyede birlikte çalışacağız’ deyince Burhan bey hakkında çok daha fazla sıcaklık başladı. İnanılmaz onur duydum. Ondan sonra çalışmalarımızda bilmediğim belediyeciliği en iyi nasıl yaparım, Burhan beyin bana gösterdiği bu teveccühü en iyi nasıl uygularım gecemi gündüzümü 24 saat bu görevleri yapabilmek için çaba sarf ettim. Bütün bunlar Burhan beyle belediye başkanlığı döneminde genel müdür seviyesindeydi. Yani daha açıkçası ben Burhan beyin yanına ilk girdiğimde yaklaşık 50. adamdım. Ama sezon bittiğinde yani Burhan beyin dönemi kapandığında 8’inci 10’uncu adamdım. Ancak benim Burhan beyle asıl tanışmam ve yakınlaşmam Burhan bey belediye başkanlığını kaybettikten sonra oluştu. Bilhassa Melih (Gökçek) beyin yanına Ankara’ya gittiğimizde. Burhan beyle beraber gittik. Birtakım projeleri beraber değerlendirdik. Benim ailem de çocuklarım burada olduğu için benim yanıma gelemedi. Burhan beyin ailesi de gelmedi. Yoğun bir şekilde Burhan beyin geliş gidişleri arasında aynı evde yaşadık. Aynı evde kaldık. Beraber yemek yedik. Bulaşığı beraber yıkadık. Çayımızı beraber içtik. Burhan beyle birbirimizi çok daha yakından tanıma fırsatını bulduk. Ve ondan sonra da bir baba oğul ilişkisi başladı. Ve tüm Türkiye bilir ki, ben Burhan beyden onay almadan hiçbir şekilde yola çıkmam; bunu herkes bilir. 

 
SOYOĞUL: Siz belediye başkanlığını kazanırsanız bu kenti Burhan beyle beraber yönetiriz mi diyorsunuz?
 
TAŞER:Zaman ayırırsa, o zamanı verirse çok mutlu olurum. İzmir’e çok şey katacağına inanıyorum.
 
SOYOĞUL: Melih Gökçek biliyorsunuz İzmir’le çok yakından ilgili bir insan. Bazen öyle müdahale ediyor ki çok tepkiyle karşılaşıyor. İzmir’de çok seveni olduğunu düşünmüyorum. Peki size göre nasıl birisi Melih Gökçek?
 
TAŞER: Melih bey çok seri düşünen, çok süratli hareket eden, yapmış olduğu işlerde duygusallığı ikinci planda bırakan, bütün işlerini mantık üzerine yapan bir insan. Burhan bey öyle değil. Burhan beyin duygusallık tarafı ağır basıyor. Melih bey çok radikal kararlar alabilir. Burhan bey duygusallık sebebiyle daha fazla araştırma içindedir. Melih bey doğru olduğuna inandığı her şeyin arkasında çok sert bir şekilde durabiliyor. Burhan bey bir işin doğru olduğuna inanabilmesi için zaman harcıyor. Aman bir haksızlık yapmayalım, kimsenin hakkına tecavüz etmeyelim diye bir ürpertide duruyor. Bir eleştiri geldiği zaman hemen dikkate alıp ne demek istedi diye değerlendirmeye alıyor. Melih bey inanılmaz derecede altında çalışan insanların önünü, ufuklarını açıyor. Bunu yaparken de baba oğul ilişkisi kurmuyor. Başkan ve genel müdür. Yapıyorsan devam et sorumluluk senin. Yapmıyorsan sorumlusu sensin. İyi yaptıysan Melih bey güzel yaptı. Kötü yaptıysan genel müdür kötü yaptı. Kırmızı çizgileri vardır. Melih beyden de çok zor ayrıldım. Eşimin rahatsızlığı sebebiyle ayrılmak zorunda kaldım. O da bana ne zaman istersem gelebileceğimi, kapının her zaman açık olduğunu söyledi. Benim için bürokratlık ve siyaset adamlığı dönemi kapanmıştı ve ben İzmir’e dönmek istiyordum. Çünkü eşimin hastalığı vardı. İki kardeşini de birer ay arayla kaybetmişti. Eşim büyük bir sıkıntı çekti. Bunu söyleme diyor, beni hasta bir kadın olarak lanse ediyorsun diyor ama bu oldu. Torun dünyaya gelince ona ilaç oldu.
 
SOYOĞUL: Siz diyelim seçimi kazandınız ve belediye başkanı oldunuz… Hangi yöntemle kenti yönetirsiniz, yani Melih beyin artıları Burhan beyin artıları… nasıl bir karışım olur? Tabii ortaya çıkacak olan Murat Taşer’dir ama nasıl olur?
 
TAŞER: Herhalde Melih Gökçek-Burhan Özfatura karışımı olur.
 
SOYOĞUL: EGE KOOP Başkanı Hüseyin Aslan’ın Büyükşehir aday adaylığında sizin ve Burhan beyin açık desteği oldu. Büyükşehir olmadı, şimdi Hüseyin Aslan’ın adı bazı ilçeler için geliyor. Ne yaparsınız? O dönem desteklediniz. Şimdi CHP’den aday olsa ne yaparsınız? Desteğiniz devam ediyor mu?
 
TAŞER: Hüseyin Aslan’a biz proje bazında destek verdik. Hüseyin Aslan beyin İzmir’de hangi siyasi partiden aday olursa, bu proje ekibiyle birlikte devam ederse diye yola çıktık. Benim kendisinden şöyle bir ricam vardı: CHP gibi bir siyasi partiden aday olmayı düşünüyorsunuz anladığım kadarıyla. Aday olduğunuz takdirde sakın bize CHP rozeti taktırabileceğinizi düşünmeyin. Hesabınızı böyle yapın dedim. Yani bizim her şeyimiz açık her şeyimiz net. Sayın Hüseyin Aslan’ın bu ekiple İzmir büyükşehir başkan adayı olsaydı faydalı olabileceğine inanıyorduk. Burhan bey’in söylemi de bu yöndeydi, biz elimizden geldiği kadar bu projeleri üretmeye çalıştık ve dikkat ederseniz bu projeleri ürettiğimizde de saklamadık gizlemedik, bütün herkese beyan ettik. İsteyen siyasetçi isteyen büyükşehir başkan adayı bu projeleri portföyüyle alabilir, uygulayabilir, saklayabilir, kullanabilir diye de böyle bir kıskançlık içerisine de girmedik. Bizim için, İzmir için proje üretmek hangi alanda olursa olsun hangi kulvarda olursa olsun İzmir için üretilsin bizim için bir mahsuru yoktur. Kim nasıl faydalanacaksa, kim nasıl daha iyi hizmet etme imkanını oradan elde edecekse alsınlar kullansınlar. Bu sadece Hüseyin Aslan konusunda değil…Kamuoyunun bilmediği bir hadise var. AK parti Bornova ilçe başkanı adayı ya da belediye başkan adayı olmak isteyen çok değerli arkadaşlar da bizi biraz olduğumuzdan büyük gördüğü gibi yanımıza gelir danışırlar doğru bildiğimiz ne varsa ifade etmeye çalışırız bu CHP’den belediye başkan adayı olmak isteyen arkadaşlarımız için de, doğru bildiğimizi tartışırız. Mesela AK Parti Bornova İlçe Başkanı Sayın Hüseyin Özkan ‘‘Ya Murat ağabey Sayın Başbakan gelecek İzmir’le ilgili neler söylemem lazım? Nasıl projeleri hayata geçirmemiz lazım?’’ diye yanıma gelir o dönemde ben de kendisine demiştim, benim hep içimde kaldı Hüseyin  bu Manisa yolundan giderken MTA bloklarının sol tarafında bin dönümlük bir hazine arazisi var çok güzel bir arazi  Homeros vadisine dayanır, bu alan eskiden topçu tugayına askeriye tahsisli bir alandı sayın genel başkan burada dar gelirli vatandaşlar için toplu konut üretilebilir… o projeyi alıp sayın başbakana sunmuştu. Yani benim için İzmir için faydalı olacak hangi legal konu olursa olsun benim için mahsuru yok ben elimden gelen beynimin bildiğini doğru bildiğimi ifade etmekten çekinmeyen bir insanım. 

 
SOYOĞUL: Bildiğim kadarıyla özellikle 9 ilçede iddialısınız, hangi ilçeler bunlar?
 
TAŞER: Biz sonuçta Büyükşehir başkanlığı dahil olmak üzere çok sayıda ilçe alacağımız iddiasındayız. Hangi ilçeler olduğunu diğer ilçelere haksızlık yapmamak için müsaade edin söylemeyelim. Diğer ilçelerdeki arkadaşların morali bozulmasın, başkan bizi niye saymadı demesinler diye ondan çekiniyorum, ancak şunu söylüyorum. Milliyetçi Hareket Partisi İzmir Büyükşehir Belediye Başkanlığını ve diğer Büyükşehir belediye başkanını açıkladıktan sonra Türkiye’de gelinen siyasi konjoktürün de etkisiyle inanılmaz bir oy artışını kamuoyu yoklamalarında sizler de takip ediyorsunuz. Gerçi ben matematikçiyim yani kuyruklu yalan diye hocalarımızın öğrettiği bütün kuralları biliyoruz ama bütün bunlara rağmen anketin de nasıl yapılması gerektiğini bilenlerden birisiyim. Dolayısıyla kamuoyu yoklamalarının  hele bu atmosferde çok sağlıklı olmadığının da bilincindeyim, atmosfer daha ileriye gidince daha profesyonel gerçekçi bir şekilde kamuoyu yoklamalarıyla vatandaşın önüne çıkacaklardır onu da biliyorum ama bütün bunlara rağmen hepsini bir ortaya kattığımızda MHP’nin hem Türkiye çapında hem İzmir’de oylarının insanları şaşırtacak şekilde yükseldiğini gözlemliyoruz.
 
SOYOĞUL: Neye bağlıyorsunuz peki bunu?
 
TAŞER: Ben kişisel kanaatimi söylüyorum; şimdi ortada bir merkez sağ vardı ve asıl pasta bu merkez sağdaydı. Sol oyları genelde yüzde 20-25 bandında, çok süratli zıpladığı zaman 30’lara kadar çıkabiliyordu. Geriye kalan yüzde 70 oy sağ seçmene kayıyordu. O merkez sağ daha önce Anavatan Partisi, Doğru Yol Partisi ve buna benzer partilerin kamuoyunda bırakmış oldukları iz nedeniyle kamuoyunun güvenini yitirdi, bir türlü kendi toparlayamaz hale geldi; buna bir de ekonomik kriz eklenince bu güvenle tam katmerli hale geldi, insanlar artık desteklemez halde bir siyasi atmosfer oluştu. Bu süreç içerisinde pek de tasvip edilmemesine rağmen AKP ortaya çıktı. Samimi insanların merkez sağdaki hakikaten dürüst namuslu devletinin milletinin geleceğini düşünen insanların büyük bir kısmı ‘‘aman kardeşim daha önce çok suistimal var talan var bunların hakkından bunlar gelir, alnı secdeye geliyor hiç olmazsa çalmazlar, çırpmazlar, suistimal yapmazlar, yolsuzluk yapmazlar’’ düşüncesi ön planda olarak samimi bir şekilde buraya oy verdi. Daha sonraki yıllarda da ilk etapta gelişlerinde samimi bir şekilde ekonomik göstergeleri ikinci plana atarak biraz şova ve gösterişe dönük yatırımlar yaptılar. İşte tüp gazın fiyatının artmaması, doların fiyatının artmaması dünya ekonomisiyle entegre; bunlar bütün bu yapmış olunan ekonomik verilerin kendilerinin yapmış olduklarını insanlara anlattılar ve söylediler. Halbuki Allah var o dönemki koalisyon rahmetli sayın Ecevit, Devlet Bahçeli ve Mesut Yılmaz ortaklığı bu radikal kararları almasaydı o günkü ve bugünkü ekonomik verilerin Türkiye’de olmayacağını, çok sayıda insan daha yeni yeni farkına varmaya başladı ki o değerli insanlar kendilerine siyaseten intihar denilebilecek kararları yüreklice aldılar. Memleketin bekası bizden daha önemlidir diye o kararları aldılar ve semeresini de bugünkü mevcut iktidar topladı, maalesef bunun sarhoşluğuyla devam etti. Bugün gelmiş olduğumuz nokta maalesef CHP’nin hala bir ümit olamadığı bir umutsuzluk içerisinde olduğu… Yerel yönetim göstergelerinde dikkat ederseniz illere sağlıklı bir başkan adayı seçmekten ziyade yerel seçim sonrası yapılacak kurultayın hesapları yapılan bir CHP var karşımızda. Hala vatandaşa ümit ve umut olamamış. Öbür tarafta en çok kullandıkları argüman olan yolsuzluk, suistimal, rüşvet ve buna benzer hadiselerin en fazla üstüne biz gideceğiz, halkımızı  kurtaracağız söylemleriyle iş başına gelen Ak Parti iktidarı da 17 Aralık’ta ne olduğunu resmen tescilli hale geldi. Bunlar zaten biliniyordu, zaten kokular dışarı çıkıyordu ama tescilli ve belgeli hale gelince bugün insanlarımız yeni bir alternatifin olması gerektiğine inanmaya başladı. Bugünkü konjonktürde bu alternatifin MHP olduğu da bir gerçek. Dolayısıyla hem MHP tabandan gelen bu talebe cevap verebilmek amacıyla Türkiye çapında biz de İzmir ve ilçeleri çapında bu talebi karşılayacak düzeyde bilgi birikimi ve donanıma sahip adaylarla vatandaşın karşısına çıktık; dolayısıyla sonuç alacağımıza inanıyoruz.
SOYOĞUL: Bu sürecin en başından itibaren gazeteci deyimiyle iki tarafa da vuruyorsunuz; hem Kocaoğlu’na, hem de Binali Yıldırım’a. Bazı gazetelerin sadece Kocaoğlu ile ilgili eleştirilerinizi manşete çekmesi sizin sorununuz değil elbet ama sanki siz de daha çok AKP’den değil de, CHP’den, CHP’nin içindeki ulusalcılardan, Kürt açılımına karşı olanlardan oy almak gibi bir taktik içindesiniz. Ne dersiniz?
 
TAŞER: Herkes kendine göre bir strateji çiziyor. Şimdi CHP ve AKP’nin gerek Türkiye’de ve en önemli argüman olan İzmir’de zaten düştüğü yanlışlık bu. Her ikisi de milliyetçi tabanlı merkezdeki sağ oyları daha önce nasıl paylaştılarsa aynı paylaşma telaşı içersindeler. Yine kerhen atılacak oylarla burada iki kutuplu bir seçim götürmeye çalışıyorlar. Ben herhangi bir kişiyi eleştirmiş olmak için eleştirme durumunda değilim, ben doğru bildiğimi ifade ediyorum. Siyasi strateji de önümüzdeki dönem gelişmeler öyle bir noktaya gelecek ki bundan bir ay sonra bana göre AKP yarıştan kopacak; seçim CHP ve MHP arasında geçecek, bu kadar da iddialıyım.
 
SOYOĞUL: Büyükşehir için mi söylüyorsunuz?
 
TAŞER: Evet, Büyükşehir için söylüyorum. AKP yarıştan kopacak, seçim CHP ve MHP arasında geçecek diye söylüyorum.
 
SOYOĞUL: Bunlar verilere dayanarak mı yoksa gözlem mi, nasıl?
 
TAŞER: Bu pozisyonda AKP’ye bilhassa İzmirli seçmenin çok önemli bir ders vereceğini düşünüyorum. Çünkü hem CHP’de hem AKP’de beni çok rahatsız eden bir konu var. Rahatsız eden konu şu: İzmir seçmeni çok incedir, İzmirli seçmen takiyeye dayalı politikadan da nefret eder. Ve İzmirli seçmen bir tarafın da insanı değildir. İşte Burhan Özfatura döneminde 2 dönem sağı seçmiştir. Demokrattır, tek bir siyasi görüşün kalesi de değildir. Bunu da zaman içerisinde ispat etmiştir. İzmirli seçmen doğru, net, olduğu gibi görünen göründüğü gibi olan kişi ve partileri sever. Şimdi bütün samimiyetimizle şunları ifade edelim; sayın Binali Yıldırım yani İzmir’i ne kadar sevdiğini ne kadar İzmirli olduğunu ifade ediyor. Sayın Binali Yıldırım İzmir’den onu sayın başbakan milletvekili adayı yapmasaydı zamanında İstanbul’dan yapsaydı, ‘hayır ben İstanbul’u istemem İzmir benim aşkım ben İzmir’den aday olacağım’ diye direnir miydi? Bir talimat geldi sen İzmir’den adaysın dendi o da çıktı geldi İzmir nasıl bir yermiş diye, baktı gördü İzmir güzel bir yermiş dedi. Tamam, güzel milletvekili seçimi farklı, 12 kişiden birisisin ve o partinin oyunu alıyorsun. Milletvekili adaylarının 12 kişinin taşıdığı özellikler bir harman oluyor vatandaşın karşısına öyle çıkıyor. Belediye başkan adaylığı çok daha farklı. Adamın yedi sülalesini araştırırlar, nefes alışına bakarlar, yaşam biçime bakarlar, çocuğunun ne iş yaptığına, nasıl giyindiğine ne kuşandığına,eşin nasıl yaşıyor, ne yapıyor, evli misin, boşandın mı, buna benzer unsurlar gelir önüne, tek seçiliyorsun. Şimdi burada bütün samimiyetimle ifade ediyorum; sayın Binali Yıldırım İstanbul Büyükşehir Belediyesi Başkan adayı olmak için 4 ay boyunca inanılmaz bir kulis yürüttü. Onun için İzmir umurunda değildi. Fakat o kulisin sonucunda mevcut siyasi partisinde İstanbul adayı olması uygun görülmedi, dolayısıyla en uygun biçimde İzmir’de adaylığı uygun görüldü. Bunun sebebi de neydi? Mevcut Ak Parti’yi destekleyen insanların arasından İzmir büyükşehir belediyesi başkan adaylığına layık birisini bulamadılar! 

 
SOYOĞUL: Bu söz, AK Partililerin canını acıtır ama…
 
TAŞER: Bu doğru değil mi? Demek ki bu kapasitede bir insan yok ki Binali Yıldırım’ı buldular! Doğrusu ama şu; hiç kimse AK Partili olup ta AK Partiden aday olmaya İzmir’i tanıyan bir insan, İzmir’den Büyükşehir belediyesi başkan adayı olmaya cesaret edemedi. Aslı bu. Şimdi sayın Binali Yıldırım bütün bu şartlar içerisinde geldi ve kendine göre bir politika yapmaya çalışıyor. Bütün samimiyetimle soruyorum şimdi ben. Sayın Binali Yıldırım belediye başkan adaylığını kaybetti, milletvekili adaylığı da bitti, İzmir’de yaşayacak mı? İzmir’de yaşamayı düşünüyor mu? Yok böyle bir şey. Ortada bir gerçek var, sayın Binali Yıldırım İstanbul insanıdır. İstanbul’da düzenini kurmuştur, İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nde İDO şirketinde genel müdürlük yapmıştır, belediyecilik konusunda İstanbul’da denizcilik üzerine oluşmuştur. Nevi şahsına münhasır, şahsına diyecek hiçbir kelimem olamaz, zaman içerisinde mikrofonlarda konuşmamın ve coşkumun içerisinde ağzımdan şimdiden söylüyorum ters bir şey çıkarsa onu incitecek; çok özür diliyorum hem Aziz Kocaoğlu’ndan, hem sayın Binali Yıldırım’dan. Benim kesinlikle ve kesinlikle şahıslarıyla bir şey söz konusu bile olamaz. benim karakterime de yakışmaz yaşam biçimime de yakışmaz.
Sayın Kocaoğlu’na gelince… Şimdi bir tarafı söylediğin diğerini söylemediğin zaman sanki MHP’nin oyları bu tarafa döndürülecek gibi bir yaklaşım içersinde devam ediyor, bu eleştiriyi ben de alıyorum. Yalnız Aziz Kocaoğlu’na çatıyorsun, senin Aziz Kocaoğlu’yla bir husumetin mi var? Hayır böyle bir şey olması kesinlikle mümkün değil. Sevgili Aziz ağabeyimle Bornova’dan tanışırım Bornova’dan bilirim. Birbirimizi gayet iyi biliriz. O da benim sosyal yaşamımı bilir, ben de onun sosyal yaşamını bilirim. Aziz ağabey yani Aziz bey Bornova’da mağazacılık yaparken biz belediyecilik yapıyorduk, büyük kanal projesini yapıyorduk, metroyu yapıyorduk. O mağazacılık yapıyordu, kendi siyasi partisinin içerisinde Kazım Dirik mahallesinde delege çıkarmadıklarında Aziz bey gibi değerli bir insanı niye delege çıkarmıyorsunuz diye biz daha çatıyorduk. Ama ortada bir gerçek var, Aziz bey Bornova belediye başkan adaylığına talipti 2004’te. CHP onu oraya uygun görmedi Behçet Yavuz diye bir arkadaşı açıkladı. Ancak Behçet Yavuz denilen arkadaş kendi ailevi meselelerinden dolayı adaylıktan çekildi. Bir gün içinde bir aday bulunması gerekiyordu, o günün güç dengeleri birbiriyle tartışırken aradan Aziz Kocaoğlu çıktı. Çünkü Aziz bey çok ön planda olan biri değildi. Yani sosyal yaşamı da kimseye zararı olmayan ama çok faydası olan bir insan da değildi. Birbirimizi bilen insanlarız, cemiyet yaşamı olan biri de değildi. Klasik CHP’liydi işte, onu delegede yapmıyorlardı zaman içinde, yani o derece bir delegeydi. Tesadüfen Bornova belediye başkanı oldu. Şimdi o günün CHP’si Aziz Kocağlu’nun başkanlığında 5 bin oyla Bornova Belediyesi’ni kazandı. Ondan sonra gelen arkadaş 70 bin oy farkla geldi ama. Bu kadar CHP’ye yatkın bir Bornova’dan Aziz Kocaoğlu 5 bin oyla seçimi kazandı. Siyasette bir de nasip, alın yazısı var arkadaş! Rahmetli Ahmet Piriştina’nın vefat etmesi gündeme geldi; bana göre İzmir büyükşehir belediye meclisinde seçilecek deve dişi gibi siyaseti bilen insanların kapışması, çatışması sonucu… Tekrar, sessiz sakin aman kimseye zararı olmayan, kimseye bulaşmayan insan portresi çizen Aziz Kocaoğlu büyükşehir belediye başkanı oldu. Bunlar nasip meselesi. Yani diyeceğim şu; Aziz Kocaoğlu büyükşehir belediye başkan adayı olmasaydı, şu an benim gibi İzmir büyükşehir belediye başkan adayı olabilecek yürek taşıyamaz. Böyle bir yürek sahibi değildir. Ancak tesadüflerin sonucunda geldi, devam etmeye devam ediyor. Kendisi bu cesareti gösteremez, siyasi cesareti yoktur Aziz Kocaoğlu’nun. Birbirimizi bilen insanız.
 
 
SOYOĞUL: İlk dönem için ‘nasip, kısmet’ diyebilirsiniz de ikinci dönem aday olması cesaret değil mi?
TAŞER: Seçildikten sonra olayı gördü, ilişkilere girdi; bu ilişkiler içerisinde ekipleşmelere girdi ve ondan sonrası yürümesini bahsetmiyorum. Şimdi Aziz Kocaoğlu benim yerimde olsaydı herhangi bir şekilde hiçbir siyasi argümana sahip değil CHP’den İzmir Büyükşehir Belediye başkan adayı olmaya, basit bir Bornovalı olarak yüreği yeter miydi?
 
SOYOĞUL: Sıra Aziz Bey ile röportaja geldiğinde bunu sorarım kendisine…
 
TAŞER: Ben tekrar ben tekrar ifade ediyorum; 3 aday Bornovalı, 3 aday tesadüfen öyle denk geldi. Binali bey Bornova’da ev kiraladı, o da Bornovalı. Şimdi Bornova’dan İzmir Büyükşehir Belediye Başkanlığına talip olan hiçbir argümana dayanmadan sıfırdan talip olan kim olduğunu Bornovalılara gidip sorsunlar.
 
SOYOĞUL: Bu bir artı mıdır siyasette?
TAŞER: Hayır şunu söylüyorum; Bornovalı diyecektir ki bizim Bornova’dan kendisine güvenerek hiçbir gücü arkasına almadan İzmir büyükşehir belediye başkan adaylığına talip olan ilk kimdir diye soracaktır.
 
SOYOĞUL: Bornova açısından bu önem taşıyabilir ama diğer ilçeler açısından önemi var mıdır?
 
TAŞER: Hiç önem taşımaz. Diğer ilçeler için yapılacak icraatlar ve kurulacak ekibe… biz tüm bunları söylerken kendi şahsımızın aman aman, çok önemli, Süpermen, felaket bir insan konumunda tutmayız, haşa Allahtan korkarız, öyle bir iddiamız olmaz. Biz ekip insanıyız her söylemimde kimse Süpermen aramasın, kimse çok özel insan aramasın, bu bir ekip meselesidir, biz de böyle bir ekibe sahibiz, böyle bir ekibi biliyoruz İzmir büyükşehir belediyesinde bu konuda görev yaptığımız hali hazırda göreve devam eden ekip arkadaşlarımızla… Büyük kanal projesinde olsun metroda olsun alt yapıda ve üst yapıda olsun, işte İnciraltı gençlik rekreasyon alanında olsun EVKA’larda 32 bin konutun üretilmesinde olsun biz bir ekiple birlikte hareket eden, ekiple birlikte hareket edeceğimizi ifade eden söylemler içerisinde oluyoruz.
 
SOYOĞUL: Bornova’yı bu kadar çok ön plana aldığınıza göre, iddialı olduğunuz 9 ilçeden biri Bornova olmalı…
 
TAŞER: Metropollerde tabi Bornova var, Bayraklı var, Buca var, Konak aynı şekilde, inanılmaz performans gösteren bir kardeşimiz var. Bunları saymaya kalkarsak saymadığım arkadaşım alınır.
 
SOYOĞUL: Sizin tarımla ilgili daha doğrusu hayvancılıkla ilgili olduğunuzu biliyoruz. İzmir aynı zamanda çevresiyle birlikte bir tarım bölgesi. 12 yıldır AKP iktidarında tarımın hayvancılığın geldiği nokta da belli. Bu konudaki görüşlerinizi duymak isterim.
 
 
TAŞER: Çok çarpıcı bir rakam vereceğim şimdi size. Şimdi İzmir Türkiye’deki tarımsal üretimin yüzde 12’sini üretiyor. Ege bölgesinin tarımsal üretiminin yüzde 21’ini üretmesine rağmen hala bir organize tarım sanayi bölgesi kurulamamış. Şimdi İzmir’in yeni katılan ilçeleri özellikle tarım ve hayvancılıktan geçimini sağlayan çok sayıda insanı barındıran ve gayri safi milli hasıladan çok az pay alan insanlarımız. Şimdi bu insanlarımıza yaklaşırken tabi konuyu bilmeden yaklaştığınız zaman çok büyük problemleri de beraberinde getiriyor. Mesela sayın bakanın ben orada dolaşırken sarf ettiği bir şeyi gazetede takip ederken gördüm, İşte süt üreticilerinin ne kadar iyi durumda olduğunu ifade etmiş basında takip ettim. Ancak bizim 2 yıl öncesine kadar çok büyük çabalar sonucunda Türkiye’de kurulmasını sağladığımız ulusal süt konseyinin bundan 3 ay önce Türkiye’de yayınlamış olduğu verileri takip etmedi herhalde. Yani İzmir ve ege bölgesinde 1 litre sütün maliyetinin 1.2 lira olmasına rağmen piyasa şartlarının uygunsuzluğu yüzünden toptan süt alımlarının referans fiyatının 90 kuruş olması gerekmektedir diye çok garip bir karar aldı bu uygulamaya sokuldu. Yani maliyeti 1.2 ama satış 90 kuruş ve bunu da ulusal süt konseyinin resmi verilerinden takip edebilirdi.
Necmettin Erbakan başbakan, Tansu Çiller başbakan yardımcısı; ben de o gün İzmir damızlık sığır gezileri birlik başkanıyım… Yurt dışından Amerika’dan gelen hayvancılık konusunda önemli insanlarla Hilton otelinde bir kongre ve seminer düzenledik. Ben de o günün hayvancılığını anlatan bir konuşma yaptım. Konuşmamın içinde şöyle bir rakam verdim: ‘Bbiz bugün 1 kilo süt satıyoruz 2.1 kg süt yemi alıyoruz’ dedim, hiç unutmuyorum 1999-2000 yılları. Bugün bir çiftliğin yönetilebilmesi için bütün dünyada bir denklem vardır. 1 kilo süt sattığınız zaman 1.5 veya 1.6 kg süt yemi almanız lazım. Tarife budur. İstersen Amerika’da hayvancılık yap, istersen Arjantin, istersen Türkiye’de bizim dediğimiz gibi sanayi hayvancılığından bahsediyorum. Peki bugün bu hayvancıların durumu hangi durumda hiç dikkat ettiler mi? 1 kilo süt satıp 1 kilo yem alamayacak durumdalar. Bunun yürümesi mümkün değil. Hesap kitap bu kadar basit. Yine patatesin çok para etmesinin ne kadar faydalı olduğundan bahsetmiş. Peki biz ona kumpir deriz burada, Ödemiş’teki patatesçilerin neden artık hiç patates dikmediğini hiç düşünmemiş mi? Benim ona tavsiyem 10 sene evvel mazot fiyatı ne kadardı, şimdi ne kadar? Bugünkü fahiş fiyatı değerlendirmeye almasın, bu geçici bir fiyat, bu tüccarın eline geçmiş patatesin üreticinin elinden çıkmış fiyatı, üreticinin tüccara satmış olduğu toptan fiyatı ele alsın. 10 sene evvel patatesin fiyatı ne kadarmış, toptan satılan bugünkü patatesin fiyatı ne kadar; bir incelese, bir daha oraya giderken daha sağlıklı gider. Benim yapmış olduğum incelemelerde şöyle bir rakam çıkıyor; yaklaşık 10 bin misli artmış mazotun fiyatı 10 yılda! Ama gübre ona keza patates fiyatı nasıl olmuş biliyor musunuz? aynı kalmış aynı, 60 kuruş. O zaman da 60 kuruşmuş şimdi de 60 kuruş. Şimdi bu patatesçinin ne kadar mutlu olduğunu söylüyorlar orada. Biz çiftçi ve hayvancıyız, biz devletimize ve milletimize çok bağlıyız. Hiçbir zaman sıkıntılarımızı devletimizin ve milletimizin bölünmez bütünlüğüne halel getirecek hiçbir şeyin içinde olmayız. Bizim kendi lafımız var kendi aramızda ‘‘ bizim karnımızı yar, içinden seneye çıkar’’ deriz. Biz bu üslupla yetişen bir insanız.
 


 
SOYOĞUL: Projelerinizi ne zaman paylaşacaksınız? Aralarında Hüseyin Aslan için hazırladığınız projeler de olacak mı?
 
TAŞER: Hayır, onlar zaten anonim proje haline geldi. Kamuoyuna açıkladık biz onları, onlar anonim proje haline geldi. Uygun gören kim olursa olsun o projeleri kullanacaktır. Yani bunların uygun olduğunu ifade ediyoruz biz zaten. Nasıl İzmir büyükşehir belediyesinin çok değerli bürokratlarının da şu an İzmir’in geleceğine yönelik gerek fen işleri hareketleriyle gerek ulaşım koordinasyon daire başkanlığı marifetiyle geleceğe yönelik nasıl projelerinin anonim proje olduğunu ifade ediyorsak, bunlar da uygun projelerdir. Biz bunların aynısını kabul edeceğiz. Benim vurgulamak istediğim bir konu daha var burada. Sayın Çakmur belediye başkanlığı döneminde İzmir’de ilk defa toplu ulaşımın yani metronun getirilmesini gündeme getirmiş çok saygıdeğer bir belediye başkanı. Ben bir İzmirli olarak kendisine teşekkürü bir borç biliyorum. Şimdi o dönemde metronun projesini çizdirmiş, DPT onayını aldırmış, kredisini çıkartmış, güzergah olarak da İnciraltı Basmane arasını düşünmüş ancak ‘seçim atmosferi yaklaştı benden sonra gelen veya ben gelirsem’ diye bırakmış. Sayın Burhan Özfatura ve biz gelmişiz; demişiz ki bu çok güzel, bunu uygulamamız lazım ancak İnciraltı’nda kamulaştırma bedeli çok yüksek artı İnciraltı’ndan Basmane’ye kadar gelecek olan alanda da gerek alt yapı esnasında eksiklerimiz var, gerekse yolcu talebi açısından bu kısım uygundur diye düşünmüşüz proje değişikliğine gitmişiz. Proje değişikliğine gittiğimizde Bornova-Üçyol arasını 3,5 yılda 11.7 kilometreyi bitirmişiz. Bunu bitirdikten sonra yine Üçyol-Üçkuyular arasındaki projeyi çizdirmişiz, DPT onayını almışız, kredisini çıkarmışız, ihale aşamasına getirmişiz. Yine Bornova sanayi sitesi otogar ve Bornova merkez kısmının projesini çizdirmişiz, DPT onayını çıkarmışız kredisini bulmuşuz ihale aşamasına getirmişiz ve aynı sayın Çakmur’un yaptığı nezaketi göstererek İzmirlilere ‘seçim zamanıdır biz gelirsek biz, biz gelmezsek bizden sonra gelenler ihale eder bunları yaparlar’ demişiz. Bizden sonra gelenler de ihale etmiş, 3.5 km’lik metroyu uzun süre becerileriyle sonuçlandırdılar. Söylemek istediğim burada şu; şimdi aynı şey gündemde tramvay hattı güzergahı. Tramvay İzmir için kullanılabilir, temiz toplu ulaşıma faydalı olabilecek bir argüman. Yani buna benzer alternatif toplu ulaşım sistemleri projelerimiz de var. hava raylı sistemler gibi. Ancak İzmir’deki paydaşlar tramvay hattı konusunda belli bir noktada buluşamadı. Bu tramvay hattı güzergahı konusunda tartışma var. Tamam DPT onayı geldi, her şey açıklandı ama Aziz Kocaoğlu’nun seçim öncesi bir iş yapmak amacıyla bunu ihale etmesini yadırgıyorum. Şimdi burada 60 gün kalmış, bugüne kadar yapmamış olduğun bir proje. Bundan 2 sene önce projeyi ihale etmiş olsaydın ve yapmaya başlamış olsaydın söyleyecek tek kelimem yoktu. Ama üzerinde bu kadar çok tartışılan, orada oturan insanların büyük bir kısmının da tam kabullenemediği güzergah Mustafa Kemal Sahil Bulvarı’ndan geldikten sonra Cumhuriyet Meydanından sonra gelmesi de herkesi tartışmaya sürükleyen güzergahın olduğu bir dönemde bu tramvay hattının apar topar icraat yapılıyor görüntüsü içerisinde ihale edilmesi… Yeni gelecek arkadaşı geriye dönülmez bir planın içine sokmak demektir. Yani sayın Kocaoğlu sayın Çakmur’un, sayın Özfatura’nın göstermiş olduğu nezaketi maalesef burada gösterememiştir.
 Projelerimiz konusunda çok detaylı dediğim gibi anonim projeler vardır İBB’nin bütçesine yazılan 5 yıllık master planlarına yazılan anonim projelerdir bunların her biri doğrudur, devam edilecektir. Bunların dışında çeşitli yalnız EGE-KOOP’un değil Ticaret Odasının, Sanayi odasının sivil toplum örgütlerinin ortaya attığı çok uygun, çok güzel uygulanabilir ve İzmir için uygulanması gerekli projelerde anonim projelerdir; bunlar da dahil olmak üzere bizim de kendimize has özel olarak açıklayacağımız projeler gündeme gelecektir. Bu projeler genelde İzmir ve merkezi olmaktan ziyade İzmir’in yeni yapılanmayla birlikte ihtiyaca binaen kurulacak projeler olacaktır. Mesela bir kent kültürünün toplu ulaşım kültürünün oluşması için toplu ulaşım günü ilan edeceğiz diye ifade ettik. Yani o gün vali, üst düzey bürokratlar, zengini, fakiri herkes toplu ulaşımdan faydalanacak, polisiye tedbirlerle değil. Bir kültür oluşturmaya çalışacağız. Bizim bu kültürü oluşturmamız için hem gerekli alt yapımız yok hem insanımız toplu ulaşım kültürüne yeterli seviyede hizmet veremediğimiz için alışkanlığı yok. Yani adam tek başına aracına binip işine gitmeyi, işinden çıkıp evinde gitmeyi doğal karşılıyor. Metroyu daha denemeyen insanlarımızın olduğunu düşünüyorum. Denese, metrodan başka bir araca bir daha binmez. Bu dünyada bir başkente uygulanıyor ama ana hedef toplu ulaşım ve ulaşım aktörelerini tek bir çatı altında toplamak. Yani minibüsçü, taksici, deniz ulaşımı otobüsler Ödemiş-İzmir Bergama-İzmir, Karaburun-İzmir yapılan kooperatifçiler hepsi bir çatı altında toplanmalı. Sevk ve idare hem emniyet müdürlüğümüzün dahil olacağı kurul içinden tek bir çatı altında yönetilmeli. UKAME diye bir kurul var, bu Ukame genel esasları karar veriyor; şu güzergah şu araçlar… Benim söylemek istediğim bunun tepesinde bu kurulun tepesindeki insan Karaburun’dan gelen vatandaşın ulaşım sorunundan sorumlu olacak, ücretinden tut, sağlıklı refah temiz ve ekonomik olmasından sorumlu olacak, o kişi aynı zamanda deniz yollarının daha aktif kullanılan İzmir’de o ulaşımdan da sağlıklı hijyen ekonomik olmasından da sorumlu olacak. Tek bir merkezden yönetilecek. Bunun için çeşitli argümanlar var. Tek bilet uygulaması olabilir tek kart uygulaması olabilir, daha da çeşitlendirilebilir. Hiç kimseyi rahatsız etmeden, hiç kimseye zarar vermeden kendi çalışmasına önem verecek hizmete de önem verecek şekilde tek çatı altında toplanması.
 
 
SOYOĞUL: İzmir denince en büyük hedef ulaşım gibi görünüyor. Bunu merkeze oturtmuş gibisiniz…
 
TAŞER: Bunu biz oturtmadık, bunu İzmirli oturttu. Bakın 6 aydan beri İzmir’in en büyük sorunu nedir diye araştırma yapıyoruz İzmirliye sormuşuz  İzmir’in en büyük sorunu ne ? İş alanı yok yüzde 57,4, bu sadece belediye tarafından çözülecek değil bütün paydaşlar elini taşın altına koymalı. Alt yapı, çöp temizlik yüzde 30,3, metro trafik ulaşım yüzde 30.1, çevre düzenlemesi yüzde 22.1, otopark sorunu yüzde 20.1, göç yüzde 18.6, konut fiyatlarının yüksekliği yüzde 18.3 hava kirliliği yüzde 12.2 gürültü yüzde 9.6 gibi eğri gidiyor. Şimdi ulaşım önemli, çevre düzenlemesi önemli, çevre düzenlemesi de kentsel dönüşüm ile beraber geleceği için kentsel dönüşüm son derece önemli, konut problemi son derece önemli. Bakın şimdi İzmir çok riskli bir deprem kuşağında, mevcut konutların yüzde 60’ı risk taşıyor. Yeni deprem yönetmeliğine uygun olmayan 60, 70, 80 yıllık binalar mevcut. Yüzde 55’i kaçak. Yüzde 40’ı kirada oturan bir İzmir var. En dehşet verici nokta da şu; 2014-2020 arasına İzmir’de 3 bin adet konut ihtiyacı var çıkacak. Bunun 163 bin adeti göç ve nüfus artışından talep olacak 80 bin adeti kentsel dönüşüm projelerin hayata geçirilmesinden dolayı olacak 40 bin adedi de mevcut binaların yenileşmesi anlamında toplam 283 bin. Biz daha önce 23 bin konut ürettik, diğer kooperatifler olmasaydı İzmir’deki kira bedelleri inanılmaz boyutlara çıkardı. Toplu Konut İdaresi amacından sapmış, hem İzmir büyükşehir belediyesi ile iyi iletişim kuramadığı için İzmir’de konut üretmemiş, hem de amacından saptıktan sonra Türkiye’nin çeşitli vilayetlerinde bana göre özel sektörün alanı olması gereken lüks konut üretimine doğru yönelmiş, tamamen bir ticarethane olmuş. Çevre ve Şehircilik bakanıyla entegre olması nedeniyle de son 17 Aralık’ta da büyük darbe görmüş, şu an işlevini yitirmiş şekilde duruyor ve İzmir’de yeterli hizmeti üretmemiş, konut açığı hızla devam ediyor.
 
SOYOĞUL: 31 Mart sabahı nasıl bir İzmir olacak?
TAŞER: İzmir ilklerin şehri, demokrasi tarihinde de ilk demokratik hareketlerin başladığı şehir, gerçi maalesef Manisa’ya kaptırdık. 5 yıl önce MHP Manisa belediyeciliği ile tanıştı ve çok başarılı bir belediyeciliğin örneklerini orada gördü. Şu an Türkiye ve İzmir’i AKP ve CHP kıskaç altına almaya çalışan zihniyete en güzel cevabı Manisa’dan verdi. Ben inanıyorum ki MHP hem AKP’ye hem CHP’ye bugüne kadar almış oldukları ödünç oyların karşılığında göstermiş oldukları şımarıklık ve hizmet olarak vermemelerini çok pahalı ödetecek. ‘Ne AKP ne CHP, çare MHP’ diyeceklerine inanıyorum. Allah bize İzmirlilerin göstereceği teveccühe mazhar olmayı nasip etsin. Şu andan dizlerim tir tir titriyor, ben bu İzmirlilere nasıl hizmet vereceğim diye.
Şunu da ifade etmek istiyorum bu arada. Kamuoyunda şöyle bir hava estiriliyor İzmir çok geri kalmış diğer iller çok öne gitmiş. İzmir köy kaldı gibi söylemler İzmir’e çok büyük haksızlık yapıldığı kanaatindeyim. İzmir’in bazı konularda bilhassa yerel yönetim genel yönetim itibariyle iyi hizmet almadığı gül gibi ortada aşikar. Bunu şöyle söyleyebilirim İzmir 37.6 milyar lira vergi vermiş 7.6 milyar lira yatırım almış ama Konya’dan geri kalmış kardeşim dendiğinde 2.9 milyar vergi vermiş Konya, 4 milyar lira yatırım almış ve yıllardan beri bu adaletsizlik sürüyor geliyor. Bu adaletsizlik içinde buna sebep olan merkezi iktidarın kalkıp ‘ya kardeşim Konya bile sizi geçti siz İzmir olarak geri kaldınız’ demesi, bir İzmirli olarak beni çok incitiyor, çok rahatsız ediyor. Bunu yapan sensin, sonra bunun politikasını da yapan sensin. Peki yerel yönetim itibariyle uygun bir çalışma sergileyebilmiş miyiz? Maalesef son dönemdeki tablolarını sağlıklı yürütmemiz sebebiyle de 2011 yılında sadece İzmir Büyükşehir belediyesi 207 milyon lira şirket zararı kapatmış bütçeden. Yine 2011 yılında ESHOT  zararı 145 milyon lira bütçeden kapatılmış ama 2010 yılında raylı sistem gibi hayati derecede önemli bir argümana da 143 milyon lira da ayrılabilmiş. Yani yerel yönetimler de layıkıyla bu hizmeti sergileyebilecek noktada değil. Daha fazla özel sektörün ve sanayicinin kendi imkanlarıyla yapmış olduğu çabalarla büyümeye çalışan bir İzmir ortaya çıkmış. Mesela İzmir sanayide çalışan insan sayısı İstanbul sanayiden fazla, nüfusun yüzde 32 sanayide çalışıyor. En çok iş gücü sanayide oluyor. Türkiye’nin vergisinin yüzde 10’unu İzmir karşılıyor, yabancı yatırımcı Türkiye’de yüzde 23 ile ilk sırada. Yine söylüyorum geçmişte olduğu gibi son 20 yıl içinde ilkleri olması özelliğini sürdürmektedir. İlk kalkınma ajansı, ilk teknoloji enstitüsü, ilk rüzgar santrali gibi. Ve nüfus artışı çok yüksek 2050 yılında Türkiye’nin nüfus açısından 2. büyük ili olacak ve buna benzer sanayicinin ve ticaret erbabının yapmış olduğu yatırımlar ve projelerle büyümüş olduğunu görüyoruz. Ancak yerel yönetimin ve genel yönetimin sorumlu olduğu bazı şeyler var. Uluslar arası toplantılar ile dünya ile ilişkilerinde rol oynama etkinliklerinde ne kadar etkili? Pek çok hava yolu şirketini bünyesinde barındıran doğrudan uçuşlara açık bir havaalanına sahip midir ? Otobüs deniz ulaşımı bölgesel demiryolu ileri bir ulaşım alanına sahip midir? Uluslar arası finans kuruluşlarının hukuk bürolarının holdinglerin borsaların başka kuruluşların ev sahipliğini yapabiliyor muyuz?  Kongre ve seminerlerin düzenlenebileceği alt yapı ve donanıma sahip miyiz? Bu verilere baktığımızda merkezi yönetimin ve yerel yönetimin maalesef İzmirli sanayici ve ticaret erbabının çok gerisinde kaldığını, İzmir’in geri kalmış gibi bir görüntü çizmesinde en büyük aktörlerin bunlar olduğunun altını çizmekte fayda var. Biz inancımız gereği yeise kapılmayız, İzmir itibariyle Türkiye’nin Akdeniz’in yıldızı, kongre ve seminerler merkezi, sağlık merkezi ve batıya açılan penceresi olan İzmir’i çok iyi bir konumda değerlendireceğimize, çalışmalarımızla o noktaya getireceğimize inancımızla yola çıktık.

 
 
SOYOĞUL: Hükümetin verdiği rakamı yerel idare olarak değiştirmeniz mümkün değil, siz bu makus talihi nasıl aşacaksınız?
 
TAŞER: Zaten sıkıntı orada ana fikir orada. Bakın bir Homeros Vadisi yaptı sayın Kocaoğlu, bunu yapma aşamasında sayın Mehmet Ali Susam bana bir toplantıda sordu, Murat orayı nasıl görüyorsun diye, ‘ağabey kalabalık cevap vermeyeyim’ dedim. ‘Yok ver’ dedi, Peki siz bilirsiniz dedim Aziz Bey’in de olduğu toplantı yaklaşık 4 veya 5 sene önceydi. ‘Bu tür organizasyonları yapmak önemli değil, bakmak önemli. Bunları belediye bütçesinden yapmaya kalkarsanız belediye bütçesinin acil yapması gereken projelere pay bırakamazsınız. Biz Dikmen Vadisi’nde uyguladığımız gibi bunları özel sektör marifetiyle yapmak, bakımını da özel sektöre bırakmak’ diye ifade ettim. Bugünkü CHP zihniyetinin olaya bakış açısı sadece devletçilik kafasıyla belediye bütçesiyle hizmet etmeye çalışmak. İşte belediye bütçesinin yapısı belli. Onu da çok açık ve net biçimde söyleyeyim, 4 milyar 900 milyon lira 2014 bütçesini hazırlamışsınız. Bugün yüzde 85’i İller Bankası payından gelecek yüzde 15’ini kendiniz üreteceksiniz. 4 milyar 900 milyon lira hazırlamış olduğunuz belediye bütçesinin İZSU’ya ve ESHOT’a ayıracağınız 2 milyar lirasını ayırın bir kenara, geriye 3 milyar kalıyor. 3 milyar lira Büyükşehir’in mali bütçesi. Şimdi bunun da başarılı gerçekleşme oranının yüzde 90 varsayarsanız bu da 2 milyar 700 milyon gibi bütçe oluşacak. Bunun yüzde 70’i genel yönetim ve personel giderleri. 2 milyar lira bunu düşerseniz 700 milyon yatırıma ayıracağınız para. Çok basit hesaplıyorum. Peki zarar eden şirketlere ve ESHOT’a 500 milyon lira her yıl yatırıyorsunuz, geriye kalıyor 200 milyon yatırıma ayıracağınız bütçe. Ya borçlanacaksınız yatırım yapacaksınız ya da ürkmeden korkmadan sanayi odası, ticaret odası, medyanın da içinde olduğu ortak akılla yap-işlet-devret modellerini, uluslar arası finans piyasasını buraya getirebilecek yatırımcıları buraya ortak etmeniz gerekiyor. Çünkü İzmir’in artık yürüyerek değil zıplaması gitmesi gereken zorlukları var. İzmir bir Antep değil Konya değil. Onlara ne kadar yatırım yaparsınız yapın, makyaj yapabilirsiniz ama o ticaret ruhunu oraya veremezsiniz. O ticaret ruhunu oraya veremezsiniz. Çok yatırım yapmakla bir şehrin kalkınması söz konusu değildir. O ruhu veremezsiniz yine küresel kent yapamazsınız. Bu ruh İzmir’de bulunduğu konum itibariyle, kültürü itibariyle, yetişmiş iş gücü itibariyle bu ruh

şimdi değil tarihinden beri var İzmir’de. Bu ruhu tamamlamak gerekiyor. Biz ekip olarak bunun olacağına inanıyoruz.

 
İzmir için en büyük projemiz, ‘erdemli şehirler’
 
Atatürkçülüğümü, bu adamlara test ettirecek insan değilim!
YORUMLAR
Toplam 14 yorum var, 10 adet görüntüleniyor. Onay bekleyen yorum yok.

Küfür, hakaret içeren; dil, din, ırk ayrımı yapan; yasalara aykırı ifade ve beyanda bulunan ve tamamı büyük harflerle yazılan yorumlar yayınlanmayacaktır.
Neleri kabul ediyorum: IP adresimin kaydedileceğini, adli makamlarca istenmesi durumunda ip adresimin yetkililerle paylaşılacağını, yazılan yorumların sorumluluğunun tarafıma ait olduğunu, yazımın, yetkililerce, fikrim sorulmaksızın yayından kaldırılabileceğini bu siteye girdiğim andan itibaren kabul etmiş sayılırım.
 
göztepeli 23 Şubat 2014 Pazar 22:32

bir kez daha İzmir in 5 yılını çöpe atmak isteyenler yüzünden gerçekten samimi ve işi bilen insanlara ön yargılı bakılıyor bu adamın verdiği guvenı ne aziz ve binali veriyor projeleri saymakla bitmiyor belediyeciliğin içini biliyor ve amacı sadece hizmet etmek bos bos denizi seyretmek değil.

Yorumu oyla      13      6  
Serkan... 19 Şubat 2014 Çarşamba 09:02

Yazıyı okumayan parti yanlıları hemen saldırmış adam onu kastetmemiş, duygusallık ve matematiksel zekadan bahsetmiş, karakterden değil...

Yorumu oyla      12      6  
Ayhan Kocaman 17 Şubat 2014 Pazartesi 18:49

Beyfendi sizin ağzınızdan çıkanı kulağınız duyuyor mu? Melih Gökçek gibi İzmirlilerin antipatisini kazanmış birisinin adını telaffuz ederek öyle olacağım diyorsunuz. Sizin işiniz bu kafayla İzmir'de çok zor.

Yorumu oyla      15      7  
mos 17 Şubat 2014 Pazartesi 00:08

al sana tipik bir mhp hatası nereden buluyorlarsa eski püskü hocanın taabiriyle taklitcileri şaşıyorum oylar HEPAR'a arkadaşlar mhp falan bahçeli sayesinde hikaye oldu sn oktak başkana tavsiyem bir an önce hepar saygılar yaşasın anadolu kartalları

Yorumu oyla      12      7  
süleyman 15 Şubat 2014 Cumartesi 22:53

Abi farkındamısın acaba bazı şeylerin!!!

Yorumu oyla      13      6  
Haydar 14 Şubat 2014 Cuma 16:50

İrfan erol ip den karşıyakada, murat taşer mhp den izmirde özfaturanın kalan ekibi nerede yav?

Yorumu oyla      12      5  
onuncu köy 14 Şubat 2014 Cuma 16:32

sana oy vermezdik ama selam verirdik, iyi şanslar dilerdik syn aday ama değilmi ki gökçek hayranısın sana selam da vermeyiz bilesin.

Yorumu oyla      17      5  
sedat 9 Şubat 2014 Pazar 21:35

murat cesaretin varsa gökçeği izmire getir seni tebrik edeyim

Yorumu oyla      15      6  
HOCA 7 Şubat 2014 Cuma 10:40

MHP NERDEN BULMUŞ BU KOPYE MÜSVETTESİNİ.BİR ÜLKÜCÜ OLARAK BU SEÇİMDE OYUMU İNADINA CHP'YE VERECEĞİM.SIRF BU ŞAHSIN AĞZINDAN MELİH GÖKÇEK ADI ÇIKTIĞI İÇİN.

Yorumu oyla      24      13  
ozan 5 Şubat 2014 Çarşamba 08:32

türkiyeye bir tane gökçek yeter.

Yorumu oyla      24      11  
FACEBOOK YORUM
Yorumlarınızı Facebook hesabınız üzerinden yapın hemen onaylansın...
KATEGORİDEKİ DİĞER HABERLER
İzmir için en büyük projemiz, ‘erdemli şehirler’
Saadet Partisi İzmir adayı Özüdoğru, Gönül Soyoğul’a konuştu. Özüdoğru ...
İzmir'in köylerini kalkındırmaya adanmış bir hayat
İzmir’de siyasetin ve yerel yönetimlerin en önemli isimlerinden İl Genel ...
Ben halkta örgütlendim
Balçova Belediye Başkanı Mehmet Ali Çalkaya, semt evleri projesine katkı ...
 
İzmir'de seçimin anahtarı Karşıyaka
40 yıllık Karşıyakalı, 40 yıllık CHP'li Karşıyaka Belediye Başkanı Cevat ...
Benim gerçeğim kanunlardır
Vali Mustafa Toprak, İzmir'e bir geldi, pir geldi. Göreve başladığı ilk ...
2014’ün sorumluluğu bana ait!
Yazarımız Gönül Soyoğul, hem partisi, hem de kendisi için önemli olan ...
 
İzmir'de Gezi ruhu var
İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Aziz Kocaoğlu'nun danışmanı, İzmir Akdeniz ...
Kafamdaki başkan profili…
CHP Genel Merkezi’nde Genel Başkan Kemal Kılıçdaroğlu ile EGE TV’nin prestij ...
Aziz Bey, Gökçek taktiği güdüyor
AK Parti İzmir’in Patronu ile seçim ve gündem üzerine… Gönül Soyoğul sordu, ...
 
Mehmet KARABEL
Mehmet KARABEL
Rahmetliyi nasıl bilirdiniz?
Tayfun MARO
Tayfun MARO
Bir Batı hikayesi
Engin ÖNEN
Engin ÖNEN
Saltanat ve yağma kurumu olarak belediyeler...
Nedim ATİLLA
Nedim ATİLLA
Onlar hayatın düşmanıdırlar sevgilim…
Muhittin AKBEL
Muhittin AKBEL
Analar ne yiğitler doğurmuş!
Çağdaş ÖZGÜN
Çağdaş ÖZGÜN
Fotoğraf: İnsanlığımızı yitirirken soytarıya mı dönüşüyoruz?
Kemal ARI
Kemal ARI
Atatürk'ü anlamak...
Oytun NALBANTOĞLU
Oytun NALBANTOĞLU
Göztepe gün sayıyor!
İhsan Özbelge ÖZDURAN
İhsan Özbelge ÖZDURAN
Aklıma 'Doğan Kardeş' geliverince… 
Kemal ANADOL
Kemal ANADOL
Sandık tartışması...
ÇOK OKUNANLAR
ÇOK YORUMLANANLAR
FACEBOOK'TA EGE'DE SON SÖZ
GAZETE EGE'DE SONSÖZ
KünyeKünye İletişimİletişim FacebookFacebook TwitterTwitter Google+Google+ RSSRSS Sitene EkleSitene Ekle Günün HaberleriGünün Haberleri
Maxiva