Yazımızın başlığına bakıp...

“Aşk ile Sevda arasında fark var mı?” diyebilirsiniz...

Kimilerine göre yok...

Mesela...

Muhlis Sebahattin’e ait “Hatırla Sevgili”nin sözleri...

Yaşımız kaç olursa olsun hala kulaklarımızda:

“Bana sen öğrettin aşkı, sevdayı...

Ne çabuk unuttun beni sen hercai?”

Demek ki; “Aşk ile Sevda” arasında fark var...

Çözelim bilmeceyi...

***

Aşk temelde başka kişiye duyulan romantik sevginin karşılığıdır... Sevda ise daha çok tutkulu olanı isimlendiriyor... En doğrusu ise şu:

“Otomobil sevdalısı olabilirsiniz ama hayat arkadaşınıza aşıksınızdır...”

***

Okumaya başladığınız “buruk” bir aşk hikayesidir...

Bir örneği yoktur; emsalsizdir...

Ne var ki...

Bi’o kadar “aşka saygı”nın tam karşılığıdır...

20’li yaşları sürenler doğal olarak hatırlamayabilir...

Ama...

Orta yaşını sürenler...

O “imkansız aşkı” hiç ama hiç unutamadılar...

***

Kadın 12 yaş büyüktü erkekten…

“Bana mısın?” demediler…

Aşklarını dolu dolu yaşadılar…

Tam sekiz yıl, üç gün” süren emsalsiz bir hayat ortaklığını…

Azrail'in The End” dediği güne kadar…

Hazin bir ayrılığın / bitişin sembolü gibi…

Bu aleme “hediyemiz olsun” diye sundular…

***

15 gün önce...

Hikayenin erkeği 20’nci ölüm yıldönümüydü…

Büyük aşkının bu dünyaya veda edişi ise…

Neredeyse 40 yılı geride bıraktı…

Eski model bir sevda masalı değildi ama...

İnanın...

Masal gibi bir aşk yaşadılar…

Duyanlar inanmadı…

Tanık olanlar ise…

O hazin aşkın bitişine sadece…

Gözyaşları ile eşlik etti...

***

Genç kadın, İstanbullu aristokrat bir ailenin kızıydı…

İsviçre'de filoloji (yabancı dil) eğitimi görmüştü…

Özel bir lisede İngilizce öğretmeniydi…

O tarihe kadar…

Bırakın şarkı sözünü, iki satır şiir bile yazmamıştı…

***

Genç adam, çocukluğundan beri müziğe tutkundu ama…

Konservatuvar yerine kimya mühendisi olmayı tercih etmişti…

Bir farkla...

Kendisini Notaların Efendisi” gibi hissediyordu…

Haksız da değildi aslında…

Daha o yaşta…

1975 Eurovision Şarkı Yarışması'nın...

Sinyal müziği Çoban Yıldızı”nı besteleyerek…

Şöhrete giden yolun kapısını aralamıştı bile…

***

Esmer güzeli naif İngilizce öğretmeni ile…

Kimyacı bestekar…

İlk kez bir davette karşılaştılar…

Ve…

“İşte Öyle Bir Şey…” dedirten…

Bir sevda masalının kahramanları oluverdiler…

Sonra bi'daha hiç ayrılmadılar…

“Ruhların ve kalpların valsi başlamıştı…”

Ve, o sırada takvimler…

1975 yılının serin bir sonbahar akşamını işaret ediyordu…

***

O günden sonra…

İçtikleri su ayrı gitmedi…

Aslında…

Dünyaları apayrıydı ama…

Müzik onları hep bir çizgide birleştiriyordu…

Artık, dünya onlara dar” geliyordu…

Genç kadın şarkı sözü yazıyor…

Kimyacı sevgilisi onları “sihirli notalar” eşliğinde…

Unutulmazlar arasına yerleştiriyordu…

Türk Pop Müziği'nin, hala ölümsüz eserleri arasında yer alan…

“İşte Öyle Bir Şey”Sevdan Olmasa”Bir de Bana Sor” gibi…

Bugünlerde bile...

Dillerden düşmeyen şarkılara birlikte imza attılar…

Büyük aşkın bestekarı…

“Hababam Sınıfı” filmine yaptığı müzikle…

“Altın Portakal” ödülünün sahibi oldu…

***

Türkiye'nin ünlü sesleri için yaptıkları şarkılar…

Sanki onların aşkını anlatıyordu:

“Bende bu cehennem gibi yürek olmasa… Bende deli rüzgar gibi hasret olmasa… / Bir de cana can katan o sevdan olmasa… / Ah, bu hayat çekilmez…”

***

Erol Evgin'in seslendirdiği o şarkı…

Bir kor ateş gibi düştü sevenlerin yüreğine…

49 yıl önce altın plak aldı...

Üstelik taaa o tarihte milyonun üstünde sattı…

***

Aralarındaki derin yaş farkı”na karşın…

Türkiye, onları birbirine çok yakıştırdı…

Mümkün olduğunca gözlerden uzak yaşadılar aşklarını…

Ne var ki…

“Koca kadının gencecik çıtır sevgilisi var!” yakıştırması…

Bir “leke” gibi üstlerine yapışır kalır diye çok korktular…

Birlikte gittikleri…

Polonya'daki Spot Müzik Festivali'nden sonra…

Radikal bir karar verdiler:

“Aşkımızı, bundan böyle kimselerden saklayıp, gizlemeyeceğiz…”

Müthiş rahatladılar...

***

O günlerde, film gibi bir olay geçer başlarından…

Kimya mühendisi, yüksek lisans için İngiltere'ye uçar…

Yolculukta müthiş bir fırtınaya yakalanır; ölümden döner…

O heyecanla bir beste yapar ve sevgilisine yollar…

İngilizce öğretmeni, sevdiği adamı korkutan fırtınadan habersizdir…

Hissettiklerini…

Binlerce kilometre öteden satırlara döker:

“İşte o an bir fırtına kopar… / Sanki o an yer yerinden oynar… /

Hoyrat bir rüzgar eserken… / Sallanan gemi misali… / Sallanır durur içimde dünya…”

***  

Artık, aşk aşktır ve aşk…

Dolu dolu yaşanmaya başlamıştır…

***

Sonra?

Sonra fena halde korktular…

Ya bu aşkı Türkiye kabullenmezse?

Nitekim, korkuları ağır bastı…

Aşklarını kalplerine gömdüler ve…

Saygın bir şekilde…

Bu sevda masalını bitirmeye karar verdiler…

Ne var ki…

Dudaklardan dökülen inkar sözcükleri”ne karşın…

Gözlerin yalan söyleyemediği…

Bir kez daha kanıtlanıyordu…

Belki inanmayacaksınız ama...

Sadece iş arkadaşı” olmaya / kalmaya yemin ettiler…

***

Yok Böyle Bir Aşk Yok Böyle Bir Sevda... Foto 2... Yazinin İçi̇ne Sonlara Doğru...

Ve, kader ağlarını örmeye başladı…

İngilizce öğretmeni göğüs kanserine yakalandı…

Tedavi için İngiltere'ye gidip, gelmeye başladı…

O melun hastalığı yenmeye yemin etmişti…

Neşeli görünmeye çalışıyordu ama…

Aslında…

Uçsuz, bucaksız derin bir hüzün yaşadığı…

“Koca Çınar” şarkısının sözlerinde kendini belli ediyordu:

“Serde delikanlılık, gençlik var koca çınar… / Sevda var, sen sevdanı çiğneyip geçer misin? / Öte yanda gurur var, ölesiye gurur var… / Seni unutanları… / Sen olsan sever misin?”

***

O İngilizce öğretmeni…

Unutulmaz aşk şarkılarının söz yazarı Çiğdem Talu'ydu…

“28 Mayıs 1983”te… (42 yıl önce)

O güzel şarkıları öksüz bırakıp…

Bu dünyaya ve deli gibi aşık olduğu genç sevgilisine…

Veda ederek bu dünyadan göçtü, gitti… 

***

O milyonların ezberine giren şarkı sözlerine…

Besteleri ile can veren kimya mühendisi ise…

Sihirli notaların yaratıcısı Melih Kibar'dı…

Büyük aşkını kaybettikten sonra…

Her şeyden elini eteğini çekti…

Müziğe bile kahretti…

O'na da 2000'li yıllarda cilt kanseri teşhisi koydular…

20 yıl önce tam da bugünlerde...

“7 Nisan 2005”te hayata veda etti…

***

Çiğdem Talu ile Melih Kibar'ın imkansız” aşkı…

Sekiz yıl, üç gün sürdü!

O zaman diliminde…

250'dan fazla şarkıya birlikte imza attılar…

Bunca yıldan sonra bile…

Geriye…

Dinlerken hepimizin kalplerini “pır pır” ettiren emsalsiz aşk şarkılarını bıraktılar…

***

Bitiriyoruz…

Çiğdem Talu ve Melih Kibar

Eşi, benzerine az rastlanan ölümsüz bir aşkı…

Yarattıkları şarkılarda yaşadılar ve hissettiklerini Türkiye'ye de yaşattılar…

Şimdi, sizin başınıza gelse…

Sevdiğinize yaşatabilir misiniz böyle bir sevda masalını?

Nokta…

Sonsöz: “Her şey seninle güzel; olmayacak düşlerin peşinde koşmak bile… / Anonim...”