103 yıl önce tam da bugündü ve...

Şafak yeni söküyordu...

Yıldız tarihi ise...

“26 Ağustos 1922” sabahını işaret ediyordu...

Afyonkarahisar’ın ünlü Kocatepe’si...

Sanki birkaç saat sonra...

Top atışlarından “Cehennem”e döneceğini anlamış gibi...

Derin bir sessizliğe bürünmüştü...

***

Saatler, sabaha karşı 03:00’ü işaret ederken...

Başkomutan Mustafa Kemal...

Genelkurmay Başkanı Fevzi Paşa ve...

Batı Cephesi Komutanı İsmet Paşa...

Ordugâhtan Kocatepe'ye gelmişlerdi...

Zaman geçmiyordu sanki...

Gazi Mustafa Kemal...

Köstekli saatine bi’kez daha baktı...

Tam 05:00’i gösteriyordu...

Sağ elindeki kamçıyı havaya kaldırdı ve şimşek gibi indirdi...

Bu bir işaretti...

Top atışları kulakları sağır edercesine Yunan’ı allak bullak ediyordu...

Üç müthiş komutan...

Büyük Taarruz’u işte böyle başlatmıştı...

***

Biraz geriye dönelim...

“Hücuuuum...” emrinden yaklaşık 15 dakika önceleri...

***

Başkomutan Mustafa Kemal Paşa

Korkunç savaşı…

Bizzat sevk ve idare etmek için…

Birinci Ordu ve Genelkurmay karargahı ile birlikte çıktığı Kocatepe'de…

Bir ara…

Tek başına ve kayalıklar arasında…

Sol elinin başparmağı dudaklarında…

Düşünceli bir şekilde dolaşmaya başlıyor…

İşte o anı…

Sadece Atatürk’ün fotoğrafçısı Etem Tem ölümsüzleştiriyor...

Peki…

O “anıt fotoğraf” nasıl çekildi?

Hangi duygular öne çıktı?

Atatürk o fotoğrafı görünce ne dedi?

Hepsini öğreneceksiniz…

***

Fotoğraf sanatının...

O dönemin ölümsüz ismi Etem Tem anlatıyor; tek tek:

“O sabah hepimiz Kocatepe'deydik…

Taarruz, şafak vakti saat 05.00’te başlamıştı…

Mustafa Kemal Paşa…

Günler ve geceler süren yorgunluğuna rağmen ayakta…

Durumu adım adım takip ediyor, direktifler veriyor…

Bir ara kumandanlardan ayrıldı…

Tek başına…

Kayalıklar arasında “dalgın ve düşünceli” dolaşmaya başladı…

Zaman zaman da...

Sahra dürbünüyle…

Düşman cephesine bakıyordu…

Bir aralık o kayalık tepenin ucuna geldi…

Hafifçe eğilmişti…

Başparmağı dudaklarının arasındaydı…

Hemen objektifimi O'na doğru çevirdim…

Adeta…

Nefes almayacak kadar bir sessizlik içinde…

Deklanşöre bastım; fotoğrafı ölümsüzleştirmiştim!

Akşam saatlerine kadar 7×11 boyutunda sekiz rulo film çektim…”

***

Ya, sonrası?

Fotoğraf ustası Etem Tem, anlatmaya devam ediyor:

“Gazi Paşa, gün boyu ağzına tek lokma koymamıştı…

Yunan…

Gece ric'ate (geri çekilme) başlamıştı…

Uşak'a girdik…

Hiç zamanım yoktu…

Ahırdan bozma bi'yerde bir kaç film yıkadım…

Fotoğraflar birbirinden güzeldi…

Hemen dört tane yaptım, ertesi sabah Gazi'ye götürdüm…

O sırada berberi tıraş ediyordu…

Odada portatif bir masa, bir portatif karyola, iki iskemle vardı…

Bir aralık odayı işaret etti; dudağına geleni esirgemedi:

“A be… Bu bir başkumandan odasına yakışmaz!”

Salih (Bozok) odayı halılarla süsleyeceğini söyledi…

Zira o gün esir düşen Trikopis getirilecekti…

Atatürk, fotoğrafları aldı, baktı…

Parmaklarını fotoğrafların üzerinde gezdirdi…

Sadece…

İki kelime düştü dudaklarından:

“Çok güzel…”

***

Gururla söylemek gerekirse…

86 milyonuz maşallah ve…

O fotoğrafı görmeyen…

Sadece kundaktaki bebişlerdir…

Kesin!

***

...Ve, o fotoğraf…

Bin yaşasın...

Bugün tam 103 yaşındadır!

***

İşte, o fotoğraf için…

Yıllar sonra…

Falih Rıfkı Atay, Bir 26 Ağustos Yıldönümü” yazısında...

Şu cümle ile…

Tarihe not düşmüştü:

“Hiçbir fotoğraf objektifi, tarihe bu kadar canlı bir eser bırakmamıştır…”

***

Bu Fotoğraf Diyor Ki Bu Millete Foto 2 Yazinin İçi̇ne Sonlara Doğru...

O ölümsüz fotoğraf karesinin…

Kelimelerle…

Tarihe not olarak ak kağıtlar üstüne düşen hali de var…

Eserleriyle yaşayan…

Ulusal şairimiz Nazım Hikmet

O fotoğrafın kalbinde yarattığı heyecanı…

Bakın nasıl anlatmış o günlerde:

***

“Dağlarda tek tek ateşler yanıyordu...
Ve yıldızlar öyle ışıltılı, öyle ferahtılar ki...

(*) şayak kalpaklı adam...

Nasıl ve ne zaman geleceğini bilmeden...

Güzel, rahat günlere inanıyordu ve...

Gülen bıyıklarıyla duruyordu ki mavzerinin yanında...

Birdenbire beş adım sağında O’nu gördü...

Paşalar O’nun arkasındaydılar...
O, saati sordu...
Paşalar; “üç” dediler,
Sarışın bir kurda benziyordu...
Ve mavi gözleri çakmak çakmaktı...
Yürüdü, uçurumun başına kadar...

Eğildi, durdu...
Bıraksalar…
İnce, uzun bacakları üstünde yaylanarak...

Ve karanlıkta akan bir yıldız gibi kayarak...

Kocatepe'den Afyon ovasına atlayacaktı…”

(*) Şayak Kalpak: Kaba yünden yapılmış kalpak...

Nokta...

Hamiş 1: Kurtuluş Savaşı'nın son evresi 26 Ağustos 1922'de Afyonkarahisar'daki Kocatepe'de başlayan Büyük Taarruz ile açılmış ve 9 Eylül 1922'de Türk Ordusu'nun İzmir'e girmesiyle sonuçlanmıştır...

Hamiş 2: Ne kadar olmuş; bu kahramanlık öyküsünün yaşı? Tam 103 yıl önce bugün... Ya da, aşağı yukarı, 37 bin 595 gün” önce bugün...

Sonsöz: “Bazen bir fotoğraf, 1000 kelimeye bedeldir… / Anonim…”