CHP yönetimi kendisine yönelen eleştirileri, muhalefete muhalefet yapmak olarak değerlendiriyor. Bizi eleştireceğinize iktidarı eleştirin, diyor.
22 yıldır AKP'yi iktidarda tutma başarısını gösteren ve oyları %25'te çakılıp kalan ana muhalefet, eleştiriler karşısında çok aciz.
Bildiğimiz fakat söylemekten imtina ettiğimiz gerçek; Siyaset, kapalı kapıların ardında, dar alanlarda, muktedirler tarafından dizayn ediliyor.
Halk, toplum, seçmen dediğimiz ise iktidar ve muhalefet saflarında, dizayn edilen politikaları onaylamakla yükümlüdür. Buna demokrasi de diyorlar.
Hal böyle olunca, son kırk yılda, kendini bilen herkes siyasetten uzak durmayı tercih etti. Bu tercihin yol açtığı kritik sonuç; siyasal partiler vasatlara terk edildi.
Vasatların siyasetteki ağırlığı en fazla zararı sola verdi. Kafaları fazla çalışmadığı halde hiç anlamadıkları, bilmedikleri konularda ahkam keser oldular. En iyi saçmalayanlar köşeleri tuttu. Bunlar, parti yönetimlerini ele geçirdi.
Hal böyle olunca, vasatların ikiyüzlü ahlakı siyasete egemen oldu. Vasatlar, yalanı en yüce değer yaptılar. Şimdi, siyaset çevrelerinde herkes birbirine yalan söylüyor; yani, siyaset yapıyor.
Vicdan yitimiyle malul yüzyılın vebası, vasatlıktır.
Vasatlaşma, sadece ülkemizde değil, yeryüzü ölçeğinde bütün değerleri yok ediyor. Batı, büyük bir yıkımın eşiğinde.
İnsan vasatının aptallık olduğu çağımızda, sistem kuran aklın çöktüğüne tanıklık ediyoruz.
Bu durumda, siyaset çıkıştan ziyade çöküşün koşullarını hazırlarken, her türlü ucuzluğa teşne vasatlarla mücadelenin yöntemi ne olabilir?
Galiba, böyle bir yöntem yok. Sistem çöküp her şey yerle bir olmadıkça ne çıkış ne kurtuluş mümkün.
Ülkede, siyasal alanın 1980'den günümüze vasatların eline geçmesi sonucu, umutsuzluk ve çıkışsızlık olağanlaştı.
Vasatların baharındayız… Tükenişten çöküşe doğru gün sayıyoruz.