Bu defa Cumhurbaşkanlığı yarışı, eskilerinden çok farklı özellik taşıyor. Hem seçmenin yapısı ve hem de partilerin konumu bir hayli değişti.

Erdoğan yine aday olacak tabii ki... Cumhur İttifakı’nda hesaplar bunun üzerine yapılıyor. Bahçeli de İbrahim Tatlıses de böyle düşünüyor. Ancak bu defa bunlar yetmiyor. Çünkü memleketin üzerinde çok ağır bir ekonomik kriz var. Ayrıca temel insan hak ve özgürlükleri konusunda da olağanüstü baskıcı bir dönem yaşanıyor. Bütün bunlar Erdoğan’ın desteğini azaltıcı etkiler yapıyor.

İmralı üzerinden DEM’i de ittifaka dahil etme çalışmaları sürerken, bir yandan da DEM’li belediyelerde görevden alma, yasaklı ilan etme, kayyum atamalar da hız artırarak devam ediyor.

Öcalan’dan beklenen destek açıklaması henüz gelmedi. Ama gelse bile, sözüm geçer dediği DEM yönetimi Batılı genç DEM seçmeni Erdoğan’ı desteklemek için ne kadar ikna edici olabilecektir? Burası bir hayli karışık gözüküyor.

İmamoğlu üzerinde yoğunlaşan baskı ve yargı müdahaleleri de CHP ve İmamoğlu’nu başka bir stratejiye mecbur kıldı. Önseçim marifetiyle İmamoğlu’nun Cumhurbaşkanı adayı ilan edilmesi ile bir koruma kalkanı edineceği düşünülüyor. Yani İstanbul Belediye Başkanı yerine Cumhurbaşkanı adayını yasaklı ilan etmenin, Erdoğan açısından daha riskli bir hamle olacağı varsayılıyor.

CHP ve genel seçmen tabanında, Cumhurbaşkanı adayını bu kadar erken ilan etmenin sakıncalı olduğu eleştirileri yoğun bir şekilde dile getiriliyor. Aynı çevrelerde diğer bir tartışma konusu, Mansur Yavaş’ın devre dışı bırakılmasına yol açacak girişimin de riskli olduğu meselesidir.

Bütün üyelerin katılımına açık bir önseçimle CHP’nin aday belirlemesi, parti içi dinamikler açısından meşru bir yöntem tabii ki. Buna yönelik itirazlar ise, parti üyelerinin eğilimi ile genel seçmen eğilimi arasında uyumsuzluklar olduğu iddiasıdır. Yani önseçimde İmamoğlu rakipsiz olduğu halde, kamuoyu araştırmalarında Yavaş’ın daha çok desteğe sahip olması tartışma konusu olmaktadır.

Dolayısıyla önseçime girmeyeceğini açıklayan Yavaş’ın izleyeceği strateji, önümüzdeki seçim süreci için çok kritik öneme sahip hale gelmiş bulunuyor. Bu konuda iki senaryo dile getirilmektedir. Birincisi yüz bin seçmenden imza toplayıp bağımsız aday olmak ve diğeri de Zafer, İyi Parti ve diğerlerinin bir araya geldiği sağ ittifak adayı olmak.

Yavaş’ın aday olmakta ısrarlı olduğu hem sözlerinden anlaşılıyor hem de yakın çevresinden gelen haberler buna işaret ediyor.

İmamoğlu ile Yavaş’ın yan yana durduğu bir formül bulmak kolay değil. Nitekim bulunamıyor. Muhalefet seçmeninin bölünmesi, Erdoğan’ın çok tercih ettiği bir sonuç tabii ki. Yavaş’a dokunmayıp, İmamoğlu’na sürekli yüklenmesi ile CHP’yi bir karara zorlaması, böyle bir sonuç doğurdu.

CHP merkez parti yönetimi, il yönetimleri ve belediye yönetimlerinin İmamoğlu’na destek açıklamaları beklenen bir şey. Kılıçdaroğlu’na yakın ve son seçimde aday olamayan profesyonellerin de İmamoğlu’ndan ziyade Yavaş’a meyletmeleri sürpriz olmaz.

Önseçimden sonra CHP’nin resmi adayını açıklamasıyla birlikte, dengeler tekrar değerlendirilecektir. Eğer CHP, İmamoğlu’nu aday olarak ilan ettiği halde, Yavaş’a yönelik seçmen desteğinde belirgin bir gerilme olmazsa, bu ciddi bir krize yol açacaktır.

Yok, eğer, artık aday İmamoğlu deyip, seçmen eğilimleri bundan etkilenir ve Yavaş’ın seçmen desteği belirgin olarak azalırsa, o zaman CHP’li seçmen katında Yavaş, zamanla bir bölen konumuna düşecektir.

Yavaş, bu sürecin çok değişkenli olduğunu bildiği için, şu anda CHP’yi ve CHP seçmenini karşısına almamaya özen gösteriyor. Çünkü CHP seçmeni olmadan tek başına şansının olmadığı da ortada. Ayrıca İmamoğlu’na bir yasak gelmesi durumunda, CHP’nin başvuracağı aday yine Yavaş olacaktır.

Bundan sonra herkes adımını daha dikkatli atacaktır. En azından seçim kararı alınıncaya kadar...