Siyaset ile ilişkim lise yıllarında başladı. O günden beri, MHP’ye hep karşı oldum. Hep karşı cephede yer aldım. Bugün de MHP siyasetine mesafeliyim.

Doksanlı yıllarda Milliyet Ege’de köşe yazarlığı yapıyordum. O sırada Bartholemeos, Bergama Kızılavlu’yu ziyaret etmiş ve orada bir ayin yönetmeye kalkmıştı. Bergama Ticaret Odası’nın daveti ile gerçekleşen bu ziyaret sırasında, İzmir MHP ve İP taraftarları, Kızılavlu bölgesinde mehter marşı söylemişler ve Bartholemeos’un ayinin bastırmaya çalışmışlardı.

Ben de bu olayı eleştiren bir köşe yazısı yazmıştım. O zaman Meryem Ana Evindeki ayinleri de engellemek gerek türünden itirazlarda bulunmuştum.

Dönemim MHP İl Başkanı Musavvat Dervişoğlu, telefonla aramış ve bunu yanına bırakmayız diye tehdit etmişti. Ben de elinizden geleni ardınıza koymayın demiştim. Sonra iş biraz daha büyüdü. Çünkü benim yazımı MHP İl Başkanlığı sayfasına koyup, beni hedef göstermişlerdi.

Hem üniversiteden hocalarımız hem gazeteden bazı arkadaşlarım benim adıma telaşlanmışlardı. Ben de kaygılandım tabi ama ailem farkına varmasın diye, söz etmemeye gayret ettim.

Bir sonraki yazımın başlığını “Eleştiri Hakkı” koymuştum. Yani hakaret yok, nefret yok, yalan yok ama eleştiri vardı yazımda. Sonra olay kendiliğinden soğudu. Üzerinden ne kadar zaman geçti bilmiyorum, bir gün Karşıyaka Belediyesinin düzenlediği bir panelde karşılaştık Musavvat Dervişoğlu ile. Bana doğru geldi, hatırımı sordu, ben de gerekli karşılığı verdim ve öyle ayrıldık.

MHP bir süre önce Kılıçdaroğlu CHP’si ile Erdoğan’ın AKP’sine karşı bir konum almıştı. Bir süre sonra ise köprünün altından sular aktı ve bu defa Erdoğan ile ittifak yapıp, iktidar ortağı oldu. Dolayısıyla Cumhur ittifakı içinde milletvekili grubu sahibi olduğu gibi, ittifak hukuku içinde belediye seçimlerine girmeye başladı.

Örneğin İzmir’de Aliağa, Narlıdere ve Çeşme adaylığı MHP’ye bırakılıyor bir süredir. Ancak ne Narlıdere’de ne de Çeşme’de MHP’nin iddialı olma şansı yok. Ancak Çeşme’de AKP ve MHP’nin toplam oyu ile Belediye Meclis üyeleri çıkarabiliyor. Birkaç dönemdir bu işbirliği böyle gidiyor.

Çeşme’de CHP’nin oy potansiyeli, belediye seçimlerini otomatik olarak kazanmaya yetiyor. Aday kim olursa olsun. Yani Çeşme Belediyesi’ni CHP yönetiyor ve mecliste AKP ya ada MHP hep azınlıkta kalıyor.

Ancak bir önceki yazımda da hatırlattığım gibi, Çeşme’de yerel iktidara karşı kayda değer bir muhalefet olmazdı. Muhittin Dalgıç döneminde de Ekrem Oran döneminde de meclisteki muhalefet, daima belediye yönetimi ile uyumlu çalışmıştır. Hatta yerel siyasi ilişkiler içinde iktidar ile muhalefetin uyumlu olması, Belediye Meclisinde demokratik denetim işlevini de etkisizleştiriyordu.

Kişisel ilişkilerin yanı sıra, al gülüm ver gülüm ilişkilerinin de buna yol açtığı izlenimi vardı. Ama Çeşme’de Belediye Yönetimine muhalefet uzun zamandır, rastlanmayan bir olay.

Bu dönem durum biraz değişti. MHP’li bazı meclis üyeleri, baya meclis üyesi gibi hareket ediyor, Belediye yönetiminin aldığı kararları ve uygulamaları açıktan eleştiriyorlar. Hemen her ay bir basın toplantısı ile Çeşme Belediyesinin sürekli arsa satışıyla, bütçe açığını kapatmaya çalıştığını, borç ödemek için neredeyse her ay arsa satış ilanı vermesini eleştiriyorlar. MHP İlçe Başkanı, sıkça basın açıklaması yapıp, “Çeşme satılık değildir” diyor.

Bununla da sınırlı değil MHP’li meclis üyelerinin muhalefeti. Port Alaçatı bölgesinde kaybolan Belediye arsaları ve adrese teslim ihaleler konusunda suç duyurusunda da bulunuyorlar, savcı harekete geçmese de.

Bu vesile ile MHP’li bazı meclis üyeleri ve ilçe başkanı ile sosyal medya üzerinden bazı diyaloglarımız oldu.Onların muhalefetini demokratik denetim açısından değerli buluyorum. Ancak konuya yaklaşım açısından bazı konularda anlaşamıyoruz.

Birinci anlaşmazlık konumuz şu: Onlara göre, Çeşme’yi CHP kazanmasaydı, bu yağma olmazdı. Kesinlikle katılmıyorum. Bu olay partiler üstü bir tarz maalesef. MHP’li ve AKP’li belediyelerde buna benzer olaylar yeterince ortaya saçılmıyorsa, Sarayın koruması altında olmalarından kaynaklanıyor. Yoksa kent yönetim anlayışı farkından değil.

Yoksa Ankara’nın AKP’li belediye yönetimi, Manisa ve diğer birçok il ve ilçede kabarık dosyaların Sümen altında olması, oralarda yağma olmadığı anlamına gelmiyor.

Anlaşamadığımız diğer konu, Belediye arsaları satışında haklı eleştirilerde bulunan MHP’li siyasetçilerin, Bakanlık hazine arazilerini satarken aynı duyarlılığı göstermemesidir. Yine turizm imar alanlarındaki düzenlemeler ile koyların rezidanslar ile dolmasında da CHP, MHP ve AKP’nin oybirliği sağlamasıdır.

Her zaman söylediğimiz gibi, hazine yağmasından pay alma mücadelesine dönmüş olan siyaset pratiği Mehter Marşı ile de oluyor İzmir Marşı ile de. Olan da memlekete ve geleceğine oluyor.