Her 10 Kasım geldiğinde, çeşitli açılardan Atatürk anılır. Bazıları ondan söz edilmesini bile sevmez. Bazıları da Atatürk’ü kutsal bir hareye büründürerek, onu adeta ayinler ile anar gibi anarlar. Bu da belli ölçüde normal bir durum.

Ancak şu açık bir gerçek ki, Erdoğan iktidarı, toplumda Atatürk sevgisini belirgin olarak artırmıştır. Atatürk sevgisi, kurumlardan sokaklara, meydanlara, stadyumlara kadar birçok alanda kendini dışa vurmaktadır. Bunun nedenlerinden biri, Saray iktidarının Atatürk’ü önemsizleştirme çabaları, bir diğeri ise ki bu daha önemli, her geçen gün modern toplum değerlerinden uzaklaşma hamleleridir.

Tarikatların yükselişi, modern eğitimin gerilemesi, kadın cinayetlerinin artışı, kadının erkek ile eşit miras almaması gerektiği yönündeki Diyanet beyanları gibi çok sayıda örnek vermek mümkün.

Muhafazakar iktidarlar, genellikle Atatürk’ü Kurutuluş Savaşı kahramanı olarak anmaya çalışsa da, en az onun kadar önemli olan, Cumhuriyet aracılığıyla modern bir toplum yaratma çabasından pek hazzetmemişlerdir.

Alfabe devriminden, laiklik ilkesine, medeni kanundan, eğitim hamlelerine kadar pek çok Cumhuriyet hamlesi, yüzyıllara dayanan geleneksel kurumları tehdit ediyordu. Tüm bunları yüz yıl önceki koşullarda gerçekleştirmek olağanüstü zordu.

Bu zorluğun iki temel nedeni vardı. Birincisi eğitimsiz bir köylü toplumu söz konusuydu. Okuma yazma bilenlerin yüzde beş düzeyinde olduğu ve yine yüzde seksen beşinin köylerde yaşadığı koşullarda modernleşme talebinin olması beklenemez.

Modern toplum hamlesi yapmanın diğer önemli bir zorluğu, bu devrimleri, dönüşümleri gerçekleştirmek için seçkin bir kadrolaşmanın olmamasıdır. Yani Kurtuluş Savaşını Atatürk ile birlikte başaran asker ve aydınların çoğunluğu, Cumhuriyeti istemediği gibi, Saltanat ve Hilafetin kaldırılmasına da karşıydılar.

O dönemde Cumhuriyetin ilan etmek, Saltanatı ve Hilafeti kaldırmak için milletvekili çoğunluğunu sağlamak bile bir hayli güçtü. Nitekim kadınların seçme seçilme hakkını, Cumhuriyet’in ilk yıllarda önerilmesine rağmen, Meclisten geçmemiştir.

Atatürk, Anadolu’daki örgütlenme ve Kurtuluş Savaşı sırasındaki başarılarıyla karizmatik liderlik özelliğini kazanmıştı. Dünya görüşü bakımından kendisi ile aynı şekilde düşünmeyen bütün paşalar, Savaşta onun liderliğini kabul etmiş ve başaracağına inanmışlardı.

Bu anlamda karizma, bir kişinin kendinde olağanüstü özellikler olmasa da buna inan kitlelerin olması anlamına gelir. Bu tarif çerçevesinde Atatürk, yaptığı hamleler ile daha Savaş yıllarında hem ordu içinde hem toplumda olağanüstü niteliklere sahip bir lider olarak kabul görmüştür.

Hatta denebilir ki, savaş sırasında bazı komutanlar, onun bazı önerilerini doğru bulmasalar bile, bir bildiği vardır deyip, daima desteklemişlerdir. İşte karizma belli ölçüde böyle bir şeydir. Ancak Kurtuluş Savaşı sonrasında, modernleşme veya radikal dönüşüm karşıtı olan önemli komutanlar ve aydınlara rağmen, karizmatik özelliklerinden aldığı güç ve meşruiyet ile programını yürütmüştür.

Karizmatik dönüşümler, liderin etkisi ile gerçekleşir. Geleneksel ve rasyonel iktidarlardan farklı olarak karizmatik liderlik, kendindeki etkileme gücünü kullanır. Toplumda bir kargaşa, anomi ve yön belirsizliğinin olduğu koşullarda, topluma yön vermek, hedef göstermek doğal olarak radikal hamleleri de içerir. Bu hamleler demokratik olmayabilir, olmak zorunda değildir. Bu nedenle halka rağmen, halk için ilkesi ön plana çıkar.

Zaten Atatürk’ün kurduğu rejimin otoriter karakterini ve güçlerin birliğini eleştiren, dönemin muhafazakar ve liberal komutan ve aydınların önemli bir kısmı, kırklı yıllarda geriye bakınca Atatürk’ün haklı olduğunu ifade eden anılar yazmışlardır. Bazıları da anılarının yeni baskılarında bunun hakkını vermişlerdir.

Atatürk’ün otoriter hamleleri araçsal olduğu gibi, onun otoriter hamlelerine karşı çıkanlar da diktatörlükten ziyade, Atatürk’ün bu diktatörlük sayesinde neler yapacağını tahmin ettikleri için tepkiliydiler. Nitekim Atatürk’ün diktatörlük kurduğunu söyleyen birçok asker ve politikacı daha sonra DP iktidarında, kendileri aynı konuma düşmüşlerdir. Ve hatta popülizmin etkisi ile seçmene “siz isterseniz siz Hilafeti bile geri getirirsiniz” bile demişlerdir.

Karizmatik lider sadece mevcut durumu iyi analiz eden değil, aynı zamanda daha sonraki aşamaları da öngörebilen liderdir. Dünyada bunun en iyi örneklerinden biri Mustafa Kemal Atatürk’tür.