Evet, tam da o çiftçinin dile getirdiği gibi; Turpunan şalgamınan devlet idare edilmez, hak ile hukuk ile adalet ile devlet idare edilir.
Evet, sonunda toprağın, havanın, suyun isyanına köylüler de katıldı.
Bu vesileyle söylemek gerek; Köylüler haklı çıktı.
Neden mi?
Uygarlığın seyir defterinde köylülük aşılması gereken insanlık durumuna tekabül eder. İlerleme, gelişme gibi kavramlar köyden kente doğrudur. Ne var ki 10 bin yılın sonunda, uygarlığın insanlığı getirdiği yerde, köylünün haklı çıktığı görüldü.İlerleme ve gelişmeyi ihtiyatla karşılayan köylü haklı çıktı.
Ve nihayet görüldü ki “köyler yoksa insanlığın geleceği de yok.”
Topraktan öğrenen köylü bilgeliğiyle ülkeyi yönetenleri uyaran çiftçinin sözleri, söz israfıyla malul siyasetçiye ders gibi…Bir dakikaya, bir buçuk satıra sığan itiraz, toplumu ayağa kaldırdı.
Köy hayatının tabiatla uyumu, tüketim toplumuna köylünün cevabıdır. Ancak bu cevabın kentlerde ne kadar anlaşıldığı meçhul.
Köylerden kentlere göçen ilk beratlı kentlilerle kapitalizmin yolu açıldı. Ne ki sanayi devrimiyle aydınlanan kentliler bilim ve ilerlemeyi yanlış anladılar, tabiata meydan okudular. Bu meydan okumaya tabiatın cevabı ise çok ağır oldu; iklim krizi, kuraklık, hava ve denizde kirlenme…
Tabiata rağmen yeryüzünde barınmak imkânsız. Tüketim toplumu bu gerçekle yüzleşmek zorunda.
Tabiatı teslim alamayan kentler şimdi köylerden öğreniyor, yeryüzünde barınmanın şifrelerini. Köy yaşamından öğrenecek çok şey var, eğer yeryüzünde barınmak istiyorsak.
Hayatı topraktan öğrenen çiftçinin bilgeliği, bir buçuk satırda olan biteni özetlemeyi mümkün kılıyor, kulak vermek gerek. Gelin görün ki iktidarda sağırlaşan muktedirlerin bu sese kulak vermesi ihtimal dışıdır.
Gerçek yürüyor; Yükselen dip dalga Erdoğan’ın yaklaşan sonunu işaret ediyor.