Müzik Önerisi: Merhaba- Zülfü Livaneli

Günaydın!

Merhaba.

Bugün nasılsınız? Her şey yolunda mı?

Harika görünüyorsun.

Lütfen, önce siz buyrun…

Kapıyı sizin için tutanlar, size yol verenler, yer verenler, selamlaşanlar, gülümseyenler, sıraya girenler, sırasını bekleyenler, engelli yaşlı çocuklu öncelikleri…

Hiç tanımadığın kasiyerle günlük oradan buradan konuşmalar, gerçekten seninle ilgilendiğini gösteren minik jestler…

Bu şehirde köpekler bile gülümsüyor havlayan hırlayan saldıran yok…

Medeniyete aşırı dozda maruz kalan ben…Tam da Gallup’un Küresel Duygular Raporu gündeme düşmüşken…

Gallup da neyin nesi derseniz Amerika merkezli bir analiz ve danışmanlık şirketi kendisi. 1935 yılında George Gallup tarafından kurulmuş ve dünya çapında kamuoyu yoklamaları, sosyal ve ekonomik veriler ile örgütlü çalışmalar üzerinde uzmanlaşmış bir nevi özel sektör istatistik kurumu.

Siyasi ve sosyal konularda çok geniş kapsamlı kamuoyu araştırmaları yapıyor. Yaptığı araştırmalar birçok ulusu kapsıyor. Çalışan bağlılığından, örgütsel performans ölçümlerine kadar ruh sağlığı ve yukarıda bahsettiğim Duygu Raporları bile var.

Rapora göre küresel çapta mutsuzluk duygusu 2018’den bu yana durmadan artıyor. Ankete katılımcılara sorulardan biri şu:

“Bir önceki gün herhangi pozitif bir deneyim yaşadınız mı?”

Geçen haftaki yazımda sorduğum soru da buna benzerdi aslında…

“Bugün yaşamının son günü olsaydı nasıl yaşardın?”

Söz konusu rapora göre Türkiye negatif duygularda listenin en başlarında yer alıyor.

Öfke, stres, endişe, kaygı…Negatif deneyim endeksi en yüksek ülkelerden…

Canım ülkem öfke endeksinde ilk üçte…

Canım ülkem ekonomik sıkıntı ve sosyal baskılar nedeniyle stres seviyelerinde en üstte…

Canım ülkem pozitif duygularda dünya ortalamasının en altında…Gülümsemeyi, kahkahayı, eğlenmeyi bıraktı üstelik bunları yaptığında kendi ülkesinde artık suçlu damgası yiyor…

Canım ülkem gelecek beklentisinde karamsar ve temkinli…

Türkiye’min duygusal yapısı giderek bozuluyor. Ruh sağlığımız giderek bozuluyor. Günlük yaşamlarımıza etkisi giderek artıyor. Toplumsal bir buhran içindeyiz. Hep beraber üzülüyor, hep beraber kaygılanıyor, her beraber öfkeleniyoruz.

Sürekli tedirginiz, kızıyoruz komşuya kızıyoruz, bozuk yollara kızıyoruz, çukura kızıyoruz, kırmızı ışığa kızıyoruz, şerit değiştirene kızıyoruz, sırayı bozana kızıyoruz, gelemeyen asansöre kızıyoruz, yol vermeyen taksiye kızıyoruz.

Öfkeliyiz.

Öfkeye olan yatkınlığımız şiddeti de beraberinde getiriyor. Adaletin şiddete gösterdiği tepki bizi öfkelendiriyor. İnsanlığın adaletsizliğe olan tepkisizliği bizi kızdırıyor.

Öfkeliyiz…

Öfkemizi eritecek bir zeminimiz yok. Spor yaparken müzik yaparken bile öfkeliyiz. Karşı takıma öfkeliyiz sahneyi görmüyoruz diye öfkeliyiz, yüksek sesle konuşana öfkeliyiz yanlış zamanda alkış tutana öfkeliyiz.

Öfkeliyiz…

Sabrımızı sınayanlara öfkeliyiz. Haksızlığa öfkeliyiz. Parasızlığa öfkeliyiz. Pahalılığa öfkeliyiz.

Nasıl gülelim?

Neye gülelim?

Güldüğümüz her şeyin içinde mutlaka çarpık bir durum var.

“Gülüyoruz ağlanacak halimize” deyimi bile ironik…

Mazeretimiz var, asabiyiz…

Gülemiyoruz…

Gülmeyi bırak, gülümseyemiyoruz.

Tebessümü bırak, Allah’ın selamını birbirimizden esirgiyoruz.

Belki ufak bir tebessüm arkasından gelen sıcacık içten bir

Merhaba!

Günaydın!

Bugün nasılsın?

Belki de yine bazı duyguları değiştirmek bizim elimizde…

Her şeye rağmen, ağzımızın kenarlarından etrafa yayılan kısacık sıcacık bir kıvrım…

Kısaca “benden sana zarar gelmez” anlamında “merhaba!”