İzmir’den karayoluyla Çanakkale’ye giderken, Balıkesir’in bittiği yerde Küçükkuyu başlar… Çok severiz bu coğrafyada dolaşmayı, gezmeyi. Küçükkuyu, Ege Denizi’nin kıyısında, doğa, tarih ve kültürün iç içe geçtiği bir noktadır… Kaz Dağları’nın eteklerinde, zeytin ağaçlarının gölgesinde ve Edremit Körfezi’nin berrak sularına kıyı olan bu şirin belde, “kültür kenti” kavramını hem doğal güzellikleriyle hem de zengin tarihi mirasıyla hep hak ediyor. Küçükkuyu’nun, barış elçilerinin umut taşıdığı bir yer olarak da anılabilecek bir ruhu vardır; çünkü burada farklı kültürler yüzyıllardır bir arada yaşadı, yaşamaya da devam etmektedir.
Bölgenin tarihi, antik çağlara kadar uzanır. Zeus Altarı, mitolojide Tanrı Zeus’un Troya Savaşı’nı izlediği yer olarak bilinir. Homeros’un İlyada destanında da adı geçen bu alan, hem dini hem de manzara açısından büyüleyicidir. Edremit Körfezi’ne kuşbakışı bakan bu tepede, Afrodit’e atfedilen şifalı sular ve Zeus Mağarası gibi doğal oluşumlar bulunur. Ayrıca, pek yakındaki Assos’taki Athena Tapınağı (M.Ö. 6. yüzyıl) ve Aristo’nun felsefe okulu, bölgenin entelektüel ve kültürel derinliğini ortaya koyar. Bu yapılar, bu coğrafyanın sadece doğal güzellikleriyle değil, aynı zamanda düşünce ve sanat tarihine katkılarıyla da bir kültür kenti olduğunu gösterir.
Küçükkuyu’nun “kültür kenti” kimliğini güçlendiren bir diğer unsurda, doğayla kurduğu bağ... Kaz Dağları’nın temiz havası, zeytinlikleri ve denizin mavisi, burayı hem bir dinlenme hem de ilham merkezi yapar. Yabani otlar, deniz ürünleri ve zeytinyağlı yemekler, Ege’nin sade ama zengin lezzetlerini sofralara taşır. Bu gastronomi mirası, beldenin kültürel kimliğinin ayrılmaz bir parçasıdır.
Bölgenin kültürel dokusu, farklı medeniyetlerin bir arada yaşama geleneğinden besleniyor. Mübadele’de giden Rumların ve gelen Türklerin kültürlerinin izleri, köylerdeki mimariden mutfağa kadar her alanda görülüyor. Bu çeşitlilik, beldenin hoşgörülü ve barışçıl ruhunu yansıtıyor.
İşte bu ruh ile Küçükkuyu’da idik sevgili dostlarla. Eski arkadaşlarla kucaklaştık, yeni dostlar edindik…
Oraya bu ziyaretimizin nedeni Bir Tohum Vakfı ve Küçükkuyu Belediyesi ortaklığında; İstanbul Kültür Sanat Vakfı’nın (İKSV) Avrupa Birliği desteğiyle yürüttüğü Ortaklaşa: Kültür, Diyalog ve Destek Programı kapsamında gerçekleştirilen Kültür Kenti Küçükkuyu projesi içindeki Hıdrellez etkinliklerini izlemek ve katılmaktı.
Bu proje beldenin kültürel ve sanatsal potansiyelini ekolojik bir perspektif ile açığa çıkararak beldeyi bir kültür kentine dönüştürmeyi hedefliyor.
“Kültür Kenti: Küçükkuyu” projesi, somut ve somut olmayan kültürel mirası ile toplumsal çeşitliliğiyle dikkat çeken Küçükkuyu’nun kültürel ve sanatsal kapasitesini geliştirmeyi de amaçlıyor.
Proje, katılımcılığı ve ekolojik duyarlılığı esas alırken, yörede yaşayan her kesimin kültüre erişimini artırarak kente aidiyet duygusunu güçlendirmeyi ve Küçükkuyu’yu bir “kültür kenti” kimliğiyle ulusal ve uluslararası alanda görünür kılmayı hedefliyor.
Bu doğrultuda proje, sanat, ekoloji, kültürel miras ve yerel bellek temalı tüm yıla yayılan etkinlikler ile kentsel canlılığı ve sanatsal müdahalelerle de kamusal alanlarıkültür sanat mekanlarına dönüştürüp, atıl olan yapıları kente kazandırmayı planlıyor. Etkinliklerin yalnızca merkezde değil, çevre köylerde de gerçekleşmesiyle proje tüm beldeyi kapsayan kalıcı bir kültürel ekosistem oluşturmak istiyor.
Proje kapsamında Küçükkuyu, “kenar coğrafya” ve farklı toplumsal grupların Tahtacı Türkmenleri, Yörükler, Romanlar, Manavlar, Muhacirler, Mübadiller, mülteciler ve kentsoylu ikincil konut sahiplerinin buluştuğu bir “kültür noktası” olarak tanımlanıyor.
Kültür Kenti Küçükkuyu projesinin hedeflerinden biri Küçükkuyu’nun bu kesişim noktaları arasında etkileşimi artırıp güçlendirerek kenti ekolojik, sanatsal ve kültürel varlığıyla yaşayan bir merkez haline dönüştürmek.
Program, mevsimsel döngüselliği dikkate alarak 21 Aralık–23 Eylül tarihleri arasında, toplumsal birlikteliği güçlendiren bayram ve kutlamaları esas alan kültürel bir takvim etrafında kurgulanmış.
Sirkhane ekibindeki gençlere olan hayranlığımı gizleyecek değilim
Bizim orada bulunma nedenimiz Hıdrellez idi. Hem Güzelköy’de hem de Küçükkuyu merkezde yapılan etkinliklere katıldık. Doğa, kültür ve sanat arasındaki asırlık bağları yeniden kurmayı amaçlayan bu etkinliklerde olmak çok keyifliydi.
Program kapsamında, beldenin kültürel belleğini ve ekolojik çeşitliliğini haritalandırmak da önemli bir yer tutuyor. Nesli tükenmekte olan meyve ağaçlarının tespiti, hafızası olan mekânların belgelenmesi, unutulmaya yüz tutmuş yerel yemek reçetelerinin derlenmesi ve mutfak kültürünün haritalandırılması gibi çalışmalarla, Küçükkuyu’nun zengin biyo- kültürel mirası kayıt altına alınacak ve beldenin kolektif belleği yeni kuşaklara aktarılırken, ekolojik bir kültürel kimlik yapısının da temelleri atılacak.
Projenin iştirakçileri arasında Teos Kültür Sanat Derneği, Yolda Derneği, Antandros Derneği, İzmir Film ve Televizyon Yapımcıları Derneği, Slow Food İda, Adatepe Zeytinyağı Müzesi, KeKeÇa, Tiyatro Kooperatifi, İhtiyaç Haritası ve Patika Art Group gibi kurumlar yer alıyor. Her biri proje kapsamında kendi uzmanlık alanlarında katkı sunarak Küçükkuyu’nun kültürel ekosisteminin güçlenmesine destek veriyorlar.
“Kültür Kenti: Küçükkuyu” projesi; doğa takvimine uyumlu, kültürel çeşitliliği ve sanatsal üretimi görünür kılan, beldeyi yalnızca turistik bir destinasyon olmanın ötesine taşıyarak; yaşayan, üreten ve dönüştüren bir kültür kenti haline getirmek için yola çıkmış.
Yolları açık olsun.
Dört günlük ziyaretten epey bir yazı konusu çıktı.
Bu yazı açılış olsun, katıldığımız paneli, tanıştığımız güzel insanları sonraki yazılarda dile getireceğim…