Kaz Dağları, yüzyıllar boyunca mitolojik anlatıların, biyolojik çeşitliliğin ve kültürel dokuların iç içe geçtiği bir coğrafya… Bu benzersiz mirası korumak, anlamlandırmak ve gelecek kuşaklara aktarmak düşüncesiyle kurulan Kaz Dağı Müzesi, onuncu yılına ulaştığında yalnızca bir kurum değil, bölgenin hatırlama biçimlerinden biri hâline geldi.

Müzenin temelleri, Kasım 2015’te Uğur ve Murat Bostancıoğlu kardeşler tarafından, merhum babaları Ali Bostancıoğlu’nun anısına ithafen atılmıştı. Bu kuruluş, bireysel bir hatıranın toplumsal bir belleğe dönüşme çabasını taşıyordu. Yıllar içinde tanıklığım odur ki, bu müze Kazdağı ve çevresinin ziyaretçilerine görsel objeler, efemeralar, eşya, resim ve maketler sunarak onları bilgilendirmeyi, eğlendirmeyi ve aynı zamanda geliştirmeyi amaçlayan canlı bir kültürel alan hâline geldi.

Ne zaman dostlarımızla oralardan geçsek Güre sahilindeki bu müzeye mutlaka uğrarız.

Yıllar içinde müze, sadece sergilerin bulunduğu bir mekân olmanın ötesine geçti, çevresel farkındalık etkinliklerinin düzenlendiği ve bölgenin kültürel mirasının titizlikle ele alındığı çok katmanlı bir merkez olarak gelişti. Bitkilerin, kayaçların, insan yaşamının ve mitolojinin bir arada ele alındığı tematik düzenlemeler; ziyaretçilere Kaz Dağları’nın zenginliğini hem hissedilir hem de düşünsel bir yolculuk eşliğinde sunmaya devam ediyor. Pek güzel.

Geçen on yıl boyunca müzenin amacı hiç değişmedi.Kaz Dağları’nın hassas ekosistemini anlatmak, biyolojik çeşitliliğin korunmasına dikkat çekmek ve bölge insanının kültürel birikimini geleceğe taşımak. Düzenlenen sergiler, söyleşiler, atölyeler ve eğitim programları hem yerel halkın hem de dünyanın dört bir yanından gelen ziyaretçilerin ilgisini çekiyor, müzeyi bölgenin bilgi, paylaşım ve farkındalık merkezi hâline getiriyor.

Özel Müzecilik Paneli

Geçen pazartesi günü müzenin 10. Yılını bir panel ile kutladık. Kazdağı Müzesi’nin 10. yıl etkinlikleri kapsamında, özel müzeciliğin bugünü ve geleceğinin ele alındığı kapsamlı bir panel düzenlendi. Panelin moderatörlüğünüProf. Dr. Abdullah Soykan üstlendi. Soykan, açılış konuşmasında Kuzey Ege’nin kültürel dokusuna yönelik daha geniş kapsamlı bir müzenin kurulmasının bölge için önemli bir ihtiyaç hâline geldiğini vurguladı.

Panelin açılışında söz alan Kazdağı Müzesi’nin kurucusu Murat Bostancıoğlu özel müzelerin yerel kültürün en etkili anlatım kanallarından biri olduğunu söyledi. Kuzey Ege’nin kültürel zenginliğine işaret ederek, müzelerin gelişiminde bağışçıların rolünün hayati olduğunu belirtti.

Panelde konuşan Kültür ve Turizm Bakanlığı Kültür Varlıkları ve Müzeler Genel Müdür Yardımcısı Bülent Gönültaş,“Özel müzelerin kuruluş süreçlerini kolaylaştıracak, teknik destek sağlayacak ve toplumda farkındalık yaratacak bir yapı oluşturuyoruz” diyerek müzecilik alanındaki yeni yaklaşımı özetledi. Gönültaş, Türkiye’de müzelerin 2024 yılında 51 milyon ziyaretçiyle tarihî bir rekora ulaştığını; toplam müze sayısının 660’a, özel müze sayısının ise 450’ye yükseldiğini belirtti. Bakanlığın, özel müzelerin yalnızca koleksiyon depolayan alanlar olarak kalmaması için gerekli teknik desteği sunmaya hazır olduğunu ifade etti.

Dünyada bir kültürsüzleşme yaşandığını söyleyen arkeolog ve yayıncı dostumNezih Başgelen ise konuşmasında, “Türk arkeolojisi büyük baharını yaşıyor” diyerek son yıllardaki bilimsel üretimin niteliğine dikkat çekti. Özel müzelerin dünya genelinde kültürel yaşamın en canlı unsurlarından biri olduğunu söyleyen Başgelen, Kazdağı Müzesi’ne kazandırılan 712 arkeolojik eserin, sergileme zenginliğini önemli ölçüde artırdığını ifade etti.

Burada müzenin önemli bağışçısı Özkan Arıkantürk’ün de hakkını teslim etmeliyiz. Onun koleksiyonundan çıkan parçalar gerçekten çok kıymetli.

Panelde görüşlerini paylaşan Prof. Dr. Kenan Mortan hocam ise Çanakkale–Bergama hattında toplam 45 müzenin bulunduğunu, bunların 40’ının özel müze olduğunu dile getirdi. Mortan, kültürel duyarlılığın azaldığı bir dönemde müzelere yönelik farkındalığı artırmak amacıyla yönlendirme levhalarının yeni bir anlayışla ele alınmasını önerdi.

“Mesen”veya “mesenlik” yapmak üzerine…

Burada Kenan Mortan’a gelmişken onun dikkat çektiği bir mevzuya girmek istiyorum.“Mesen” (veya tam hâliyle “mesenlik yapmak”), Türkçede özellikle sanat ve kültür dünyasında kullanılan bir kavram.

Fransızca “mécène” (İtalyanca “mecenate”den) kelimesinden geliyor. Bu kelime de Roma İmparatorluğu döneminde sanatçıları koruyan, onlara maddi destek sağlayan devlet adamı GaiusCilniusMaecenas’ın (MÖ 70-8) adından türemiş. Maecenas, Vergilius ve Horatius gibi büyük şairlere cömertçe destek olduğu için adı tarihe “sanat koruyucusu” olarak geçmiş.

Mesen’in bugün hem dünyada hem de ülkemizdeki karşılığı, “Parasız, karşılıksız, hiçbir maddi ya da manevi çıkar beklemeden sanatçıya, sanat eserine veya kültürel bir projeye destek olmak” demek.

Ben de bazen yazarım, “Bu ülkede sanatın ayakta kalmasının tek yolu mesenlerin çıkması”veya “Mesenlik geleneği bizde maalesef çok zayıf; herkes ya devlet desteği ya da ticari kazanç peşinde” dediğimi dikkatli okurlar anımsayacaktır.

Kısaca, “Mesen”sanat ve kültüre “karşılıksız hamilik” yapan kişidir. Maddi destek verir ama bunun karşılığında isim hakkı, vergi avantajı, reklam vs. beklemez; sadece sanatın yaşaması için yapar.Türkiye’de “mesen” kelimesi biraz nostaljik ve idealist bir tını taşır çünkü gerçekten karşılıksız destek veren çok az kişi kaldı. Çoğu sponsorluk artık “kurumsal sponsorluk” adı altında reklam ve PR amaçlı yapılıyor.Bu anlamda Bostancıoğlu Ailesini ayrıca kutlamak isterim.

Kaz Dağı Müzesi’nin onuncu yılı, geçmişin emeğini selamlayan; geleceğe yönelik umut, sorumluluk ve bilinç dolu bir bakışı içinde barındıran önemli bir eşiktir.

Sürdürülebilirlik, bilimsel araştırma ve toplumsal katılım, müzenin sonraki yıllardaki yolculuğuna da yön vermeyi sürdürecek temel ilkeler olarak belirlenmiş.

Ve böylece Kaz Dağı Müzesi, bir yandan doğanın sesine kulak veren, bir yandan insan hafızasını diri tutan bir kültür durağı olarak on yıllık serüvenini geride bıraktı, bölgenin değerlerini koruma ve tanıtma görevini kararlılıkla sürdürmeye devam ediyor.

***

Kaz Dağı Müzesi’nin 10. Yılı anısına Prof. Dr. Kenan Mortan’ın kaleme aldığı “100 soruda Kazdağı ve Etekleri Klavuzu” (Arkeoloji ve Sanat Yayınları)kitabını başka bir yazıda tanıtacağım.

Hakeza pek yakındaki Antandros antik kentinde kazı heyetinden Prof. Dr. Yasemin Polat’ın anlatımıyla yaptığımız kısa geziden aldığım notlar da yine başka bir yazının konusu olacak.

Kaz Dağı için emek veren herkesi kutluyorum.