Brezilya Belem’de devam eden COP30, insanlığın gezegenle kurduğu yıkıcı ilişkinin en çıplak haliyle masaya yatırılması gereken bir zirve. Ancak ortada can yakıcı bir gerçek var: Dünya, fosil yakıt bağımlılığından çıkmak zorunda olduğunu bilmesine rağmen hâlâ bu gerçekle yüzleşmekten kaçıyor. Tam da bu noktada Brezilya Çevre Bakanı Marina Silva’nın çıkışı, diplomatik bir mesajdan çok, gezegenin kalan son sabrına yönelik bir uyarı niteliğinde.
Silva, fosil yakıtların aşamalı olarak terk edilmesine yönelik bir yol haritasının artık bir tercih değil, bilimin dayattığı zorunluluk olduğunu söylüyor. Üstelik bunu, COP süreçlerinde alışık olduğumuz o sulandırılmış, köşeleri törpülenmiş dille değil; etik bir yükümlülükten söz ederek yapıyor.

“Harita zorunluluk değil” demek bile diplomatik bir incelik; oysa artık zorunluluk kaçınılmaz. Silva, ülkelerin sürece gönüllü katılacağını belirterek diplomatik alanı geniş tutsa da, gerçekte verdiği mesaj çok daha sert: Bugün bir yol haritası çizmekten kaçınmak, bilimi inkâr etmek ve iklim krizinin faturasını gelecek nesillere yıkmayı seçmek anlamına geliyor.
COP30’da bazı ülkelerin fosil yakıt geçişinin gündeme alınmasını bile istememesi ise artık trajikomik bir ikiyüzlülük. Çünkü fosil yakıtlardan bahsetmeden iklim krizi konuşulamaz. Ancak bu basit gerçek, petrol ve gaz gelirlerine bağımlı ülkelerin güçlü lobileri tarafından yıllardır sabote ediliyor.
Dubai’nin tarihi kararı bile unutturulmak istendi
COP28’de Dubai’de alınan “fosil yakıtlardan uzaklaşma” kararı, tarihin doğru tarafına atılmış cesur bir adımdı. Ama kararın ne takvimi vardı, ne de bağlayıcılığı. Nitekim COP29’da Azerbaycan’ın yönettiği süreç, bu kararın hayata geçmesini engellemek için adeta özel bir çabayla ilerledi – sonuç bildirgesinde fosil yakıt kelimesi bile geçmedi. İşte bu nedenle COP30, artık kaçacak yer kalmadığı bir eşikte duruyor.
Silva’nın ve Lula’nın duruşu: Diplomasiyle bezenmiş bir gerçekçilik
Silva’nın perde arkasındaki yoğun çabaları, Başkan Lula’nın da artık açıkça “fosil yakıtlara bağımlılıktan uzaklaşmaktan” bahsetmesini sağladı. Brezilya, hem üretici hem tüketici bir ülke olmasına rağmen, yenilenebilir potansiyeli sayesinde fosil yakıtsız bir geleceği kurabilecek nadir ülkelerden.

Ancak Silva’nın (soldan 2.) vurgusu çok net: “Bazı ülkeler zorda olabilir, ama gezegenin kendisi daha büyük bir çıkmazda.”
Bu cümle, yıllardır iklim siyasetinin üzerine çöken bir tabuyu da parçalıyor. Evet, kimseyi dışlamadan adil bir geçiş sağlamak önemli; ama fosil yakıt bağımlılığı yüzünden gezegeni feda etmeye razı olmak artık etik, siyasi ya da ekonomik açıdan savunulabilir bir seçenek değil.
40 ülke hâlâ karşı: 1,5°C hedefi masada değil, uçuruma düşmek üzere… Uzmanlara göre en az 60 ülke bir yol haritası için hazır. Fakat en az 40 ülke hâlâ direniyor. Bu direnişin adı diplomatik ihtiyat değil; açıkça gezegenin geleceğine sabotaj.
Panama’nın müzakerecisi Juan Carlos Monterrey’in sözleri ise aslında çok yalın bir gerçeği hatırlatıyor: “Fosil yakıtlar gerçek sorun. Onlardan bahsetmeden her şeyi konuşmak saçmalık.”
Artık diplomatik nezaket bu noktada sadece zaman kaybettiriyor. Çünkü 1,5°C hedefini koruyacak emisyon azaltımlarının bugünkü taahhütlerle karşılanamayacağı açıkça biliniyor.
COP30’un son haftası. Siyaset sahneye çıkıyor, kaçak güreşmek artık mümkün değil. Zirvede ticaret, şeffaflık, finansman ve emisyon açığı gibi kritik konular hâlâ arafta. COP30 Başkanı André Corrêa do Lago’nun “mutirão” yani kolektif çaba çağrısı ise iyi niyetli, fakat zaman tükeniyor. Teknik çalışmalar bitti; şimdi siyasi iradenin sınavı başlıyor.
Bu saatten sonra verilen her karar, tarihin kaydına yazılacak. Artık kimse “hazır değildik” bahanesine sığınamaz. Fosil yakıtlardan çıkışın yol haritası konuşulmayacaksa, o zaman COP30’un insanlığa ne vaat ettiği sorgulanır hâle gelir.