Sağcılar ve solcular… Sanki hepimizin hamuru aynı… Üstümüzden silindir geçmiş, sağa savrulanlar “sağcı”, sola savrulanlar “solcu” olmuş...

Herkesin çıkarlarına hizalandığı toplumsallık... Bu hizalanma sonucu karakter çökünce, ikiyüzlü ahlak ve yalanla hemhal toplumsal yaşamda ucuzluk ve bayağılık piyasa yaptı.

Piyasaya düşen değerlerden sonra insan evrimi ya durdu ya da yön değiştirdi. Vicdan, dürüstlük, adil olmak, samimiyet, iyilik ve benzeri insani değerler tükeniyor. Ve bu tükeniş, piyasaya düşen değerlerin himayesinde yol alıyor.

İnsanın acizliği ve zavallılığı, piyasa ekonomisinin getirdiklerindendir.

Bir tür ki kendi başına var olamıyor. “Gel seni yöneteyim!” diyen birilerine ihtiyaç duyuyor ve gözüne kestirdiği bir muktedirin kuyruğuna takılıyor.

Gel seni yöneteyim!” diyen muktedir azınlık ve “hadi, beni yönet!” diyen “büyük” insanlık… Sonra da devlet eliyle kayıt altına alınmış toplumsal hayat…

Nihayetinde, sosyoloji ve siyaset bilimi el ele vermiş, yığınları soldan sağa, sağdan sola güdüyor, tanımlanmış gündelik hayatın mekanlarında…

Küreselleşen dünyanın liberal düzeninde, dünya nimetlerine kamu kaynakları üzerinden ulaşmak çok revaçta. Bu kaynaklara ulaşım imkanları ise siyasal partilerin kontrolünde. Hal böyle olunca, para ve mevki elde etmek isteyenlerin zorunlu istikameti siyasal partiler oldu.

Günümüz dünyasında siyasetin alışverişe indirgenmiş ilişkilerden ibaret kaldığı bir gerçek. Siyasal alanda öne çıkmanın en temel getirisi, maddi güç. Siyasetin finansmanı, bu gerçeğin itirafıdır. Vasatlık buradan besleniyor.

Yeryüzünü ticarethane olarak algılayan Trump’ın savaş naraları eşliğinde Dünya’yı yönetme arzusu, vasatlığın tehlike boyutlarını işaret ediyor.

İnsanlık, dengeden çıkan sosyal ve ekonomik koşulların çürüttüğü değerlerle müsemma tükeniş zamanlarında…

Bu vesileyle hatırlatmakta yarar var. Hal böyle iken, PKK’nın kendini fesih kararıyla geleceği söylenen “barış ve istikrar” ne alaka!.. Yeni dünya düzeni ile mütecanis yapılanmanın ne getirip ne götüreceği tam bir muammadır. Arapları, Kürtleri ve Türkleri aynı potada eritme arzusu, Sevr/Lozan hesaplaşmasının emaresi olabilir.

Uzun sözün kısası; Bu alamet kıyamete gidiyor.

Evet, endişeye mahal var. Hem de ziyadesiyle…