Manisa Büyükşehir Belediye Başkanı Ferdi Zeyrek, 6 Haziran’da oturduğu sitedeki evinin havuz sistemine ait makine dairesinde elektrik çarpması sonucu ağır yaralanmıştı. Zeyrek, hastanede verdiği yaşam mücadelesini henüz 48 yaşında,dün kaybetti. Her ölüm erkendir denir ya, bu ölüm gerçekten de öyleydi… Öncelikle kendisine Allah’tan rahmet, yakınlarına ve sevdiklerine sabır dilerim…
Kızı Nehir Zeyrek, babası yoğun bakımda iken “kaçak akım rölesi çalışmıyordu, voltaj bilerek yükseltilmiş olabilir; bu bir ihmal değil, insanların canını hiçe saymaktır” sözleriyle ihmaller zincirine daha önce işaret etmişti. Babasının ölümünden sonra ise sosyal medyada yaptığı paylaşımda “babamın kanını yerde bırakmayın” çağrısıyla bir kez daha kazanın ardındaki ölümcül gerçeğe dikkat çekti!
Elektrik tesisatında kaçak akım rölesi gibi güvenlik önlemlerinin eksikliği; hiçbir düzenleyici yaptırım olmadığında, bu tür kaza ya da ölümleridaha da kaçınılmaz kılıyor adeta! Türkiye’de, Zeyrek’in ölümüne benzer ihmaller zincirinin sebep olduğu daha nice vaka var. Ne yazık ki bundan dolayı, Türkiye’de endişesiz bir hayat sürmek veya sadece yaşlanmaya bağlı sebeplerden ölmek adeta bir lüks haline geldi.
Türkiye'de önlenebilir ölümler: İstatistiklerle tablo
İş kazaları
2018–2022 yılları arasında Türkiye’de toplam 2.700.296 iş kazası yaşandı; bu kazalarda 8.480 kişi öldü.
2022’de her 60 saniyede bir iş kazası, günde 4 ölüm yaşandı.
SGK verilerine göre 2023’te 589.258 iş kazası, 1.972 işçi ölümü kaydedildi; iş kazası ölümleri Avrupa ortalamasının yaklaşık 10 katı.
İSİG verisi: 2024’ün ilk altı ayında en az 878 işçi hayatını kaybetti.
Elektrik çarpması, yapı ve ev kazaları
İnşaat sektöründe ölümlerin başlıca nedenleri: yükseklikten düşme, göçük, ezilme ve elektrik çarpmasıdır. Zayii önlenebilir önlemlerle azaltılabilir: eksik bakım, denetimsizlik, standart dışı uygulamalar kazaya davetiye çıkarıyor.
Yangınlar, trafik kazaları, afetler (deprem, sel)
Türkiye’de elektrikli bakım işlerinde, güvenlik ihmalinden kaynaklı yangın ve çarpma olayları sık görülüyor.Afetlerde, merdiven altı yapılaşma, denetimsizlik birincil faktör iken trafikte ise hız, emniyet kemeri gibi önlemlerin yetersizliği can kaybını artırıyor.
Neden, “tesadüf” değil, sistemik bir sorun
Ölüm nedenleri çoğu kez “ortalık karanlıktı”, “cihaz bozuktu”, “denetim yoktu” gibi sorunlarla örtük. Bu ihmal zinciri hem bireysel hem kurumsal yani toplumsal bir sorun olduğunda “tesadüf” olmaktan çıkıyor. Sağırlık, yani “bu tür kazalar olurmuş” gibi kabullenici söylemler, değişimin önünde bariyer oluşturuyor.
Depremler, yangınlar, trafik kazaları, iş cinayetleri, bakımsız yapı çökmeleri, eksik güvenlik önlemleri… Bu ölümlerin hemen hepsi, alınması gereken basit önlemlerle engellenebilirdi. Ama alınmadı. Çünkü denetim yoktu; sorumlular cezalandırılmıyordu, emniyet şansa bırakılmıştı, can güvenliği değil, maliyet hesabı yapılmıştı.
Ferdi Zeyrek’in başına geleni bir “kaza” olarak tanımlarsak, her yıl yaşadığımız on binlerce ölümün üzerini de örteriz. Dolayısıyla, bu tür kazalara yol açan sebeplerin, zincirleme şekilde oluştuğunu göz ardı etmemeliyiz. Zeyrek özelinde de bu durum açığa çıkıyor; elektrikçi yeterli eğitim almamış, tesisat denetlenmemiş, kaçak akım rölesi ya takılmamış ya da devre dışı; gerekli teknik kontroller yapılmamış, sigorta firması da bu eksiklikleri sorgulamamış. Ve sonunda bakıyoruz ki insanlar boş yere ya sakatlanıyor ya da hayatını kaybediyor. Adı Ferdi, Ayşe, Mehmet, çocuk, yaşlı, işçi, memur fark etmiyor.
Türkiye’de ölüm çoğu zaman yazgıyla açıklanır: “Kaderi böyleymiş.” Oysa kaderin içine gizlenmiş ihmallerin ipliğini çektiğinizde, ortaya çıkan şey, bir toplumsal kusur haritasıdır. Çünkü bu ölümler tesadüf değil. Bu ölümler doğal ölüm değil. Bu, ölümler göz göre gelen ve cinayete varan bir ihmal zinciri. Toplum olarak sorgulamıyoruz, şikâyet etmiyoruz, takip etmiyoruz, dava açmıyoruz, sonuç alamadığımızda susuyoruz. İşte bu tavır, kayıtsızlık ve sessizlik, her yeni ölüm için zemin hazırlıyor.
Ferdi Zeyrek’in acı ölümüyle birlikte bir kez daha yüzleştiğimiz gerçek şu: Bu ülkede yaşamak tesadüf ya da şans eseri denecek kadar güvensiz. Bu bağlamda; Nehir Zeyrek’in “Babamın kanını yerde bırakmayın” çağrısı yalnızca bir acının çığlığı değil, aynı zamanda bir adalet talebidir. Bu talep, sadece babası için değil; ölen, yok sayılan, susturulan, unutulan, ihmal edilen herkes içindir;isimleri haberin üçüncü paragrafında kaybolan, mezar taşları numarayla gömülen işçiler içindir; yıkıntıların altında kalmış çocuklar, ihmallerle kaybedilen hayatlar içindir.
Artık karar vermemiz gerekiyor: Ya canın ucuz olduğu, güvenliğin lükse, ölümün ise rutine dönüştüğü bir ülke olarak kalacağız… Ya da her insanın yaşam hakkının kutsal sayıldığı, kamu denetiminin sağlam, hukukun caydırıcı olduğu bir topluma evrileceğiz. Unutmayalım: vatandaşların yaşamını korumak devletin birincil görevidir. Ve bir ülkede güvenle yaşamak, tesadüfi gibi görünen ancak önlenebilir kazaların önünü almakla mümkündür.