Genel olarak dünyada da siyasette ciddi kalite kaybı var. Bizde de bunun hiç eksikliği yok. Bunun çeşitli nedenleri var. Ona da değineceğiz tabi ki.

Bazıların konuşmalarından akıyor kalitesizlik, bazılarının davranışlarından görüyorsunuz. Ama çoğunun ahlaki defosundan. Bakın ne kadar kolay parti değiştiriyorlar.

İnsan bir evden bir eve bu kadar kolay taşınamaz. Milletvekilliği, belediye başkanlığı ve belediye meclis üyeliği temsili makamlardır. Yani o göreve seçmenler, bu kişileri belli bir partinin adayı olarak seçiyor. Dolayısıyla başka partiye geçince temsili olarak meşruiyetini kaybetmiş oluyor bu siyasetçiler ama bizde bu konuda ne etkili etik kurallar var ne de yasa.

Çevremizdeki belediye başkanları ve milletvekillerinin çoğu, siyasi kalite açısından ciddi olarak sorunlu kişiler. Ayrıca siyasette kalibre kaybı, parti ayrımı gözetmemektedir. Ama eskiden Muasır Medeniyet partisi olarak siyasi temsilcileri açısından, diğerlerinden belli ölçüde farklıydı.

Gençler bilmez ama yetmişli yıllardaki belediye başkanlarının bazılarını analım, bakalım bugün bu kalibrede Başkanlar bulabilecek misiniz? Ahmet İsvan, Vedat Dalokay, Ali Dinçer, Murat Karayalçın, Sefa Taşkın, Osman Özgüven, Hakkı Ülkü, Bülent Baratalı, Nihat Dirim….

1977’de seçilen İzmir Milletvekillerinden bazıları şunlardı: Alev Çoşkun, Kaya Bengisu, Yüksel Çakmur, Süleyman Genç, Çoşkun Karagözoğlu, Ahmet Taner Kışlalı, Ferhat Aslantaş..

Şimdikileri sıralamayalım. Hiçbir açıdan bu kalibreye yaklaşması mümkün değil. Bunun çok çeşitli nedenleri var elbette.

Göçler ve ona bağlı dayanışma ile siyasetin rant ile ilişkisinin değişmesi, bu kalitesizlikte en önemli faktörler.

Göçler sonrası kentleşme sürecinde üretilen geleneksel dayanışma ilişkileri, işe yarayınca siyasete de aktarıldı. Hemşericilik ve mezhepçilik, özellikle büyükşehir siyasetinde ve partilerin örgütlerinde hakim ilişki biçimine dönüştü.

Bölgecilik ve mezhepçilik esas dayanışma biçimi olunca, siyasetçide aranan özellik liyakat değil, bizden ve bizden değil ayrımı üzerinden kayırmacılıktır.

Önseçim de uygulansa, merkez yoklaması da olsa sonuç değişmiyor. Önseçimde blok halde hareket etme kapasitesi olan pre-modern dayanışma grupları adayları belirliyor. Merkez yoklamasında da durum aynı.

Genel merkez baronları yine önemli ölçüde bu ilişki ağlarına göre şekilleniyor. Milletvekili, belediye başkanı ve belediye meclis üyeleri listesine bakın, doğum yeri açısından listenin yüzde 70-80’i Sivas, Erzincan, Tunceli ve Malatya doğumlulardan oluşmaktadır. Son dönemde bir miktar da Trabzon ve Maçka da eklendi bunlara.

Kim kimin yeğeni, arkadaşı, akrabası, hemşerilik veya mezhep dayanışma grubundan, karar buna göre veriliyor.

İstanbul ilçe belediye başkan adaylarından sanırım 9 tanesi Erzincan doğumluydu mesela. Ne sorun var denilebilir. Tesadüf ise sorun yok tabi. Mesela Mahir Polat bu dokuz kişiden biri. Ama liyakatine bakınca, doğum yeri önemsizleşiyor. Yani doğum yeri ve mezhep dayanışması ile mi aday oluyor yoksa siyasi vasıfları ile mi? Önemli olan bu.

İkinci değişken, büyük kentsel rantların dağıtımı. Siyasetçilerin büyük kısmı, bir şekilde ticaret ve müteahhitlikle ilgileniyor. Dolayısıyla, siyaset yapma tarzı da buna göre şekilleniyor.

Geçen gün, Elazıg CHP milletvekili Gürsel Erol’un kısa bir konuşmasına rastladım. Erol, “Tuncay Özkan, Bülent Tezcan, Erdoğan Toprak… gibi kişiler bu partide siyaset yapamamalı” diyor çok sert bir şekilde. Haklı ama bu liste daha uzun olmalı. Veli Ağbaba’yı saymadı muhtemelen. Çünkü Özel, Veli abi diye hitap ediyor ona. Ve Bakan yapacağım diyor. Oysaki listede sayılanlar vasfında biri Ağbaba da. Başka biri bu listeyi yapsa, Gürsel Erol da bu listede yer alır bence.

Karslı Gürsel Tekin, garsonluk ve çaycılıktan, CHP Genel Sekreterliğine kadar yükseldi. CHP’de örneği yok. Ama demokrasi açısından bir sorun yok elbette. Çaycı veya garsonun siyasi kariyer yapması yadırganabilir ama ayıplanamaz. Ama bu sayede üçüncü evliliğini Çırağan Sarayında yapabilecek bir konuma gelmesi, tabi ki, siyaset aracılığıyla zenginleşme açısından sorgulanmaya değer bir konu.

Siyasette kalite sorunu, sadece eğitim ve diploma ile ilişkili bir konu değil elbette. Ama siyaset sayesinde zenginleşme alışkanlığı ve şu sıra operasyonlar sonucunda CHP’li bunca belediye başkanı ve meclis üyesinin AKP’ye güle oynaya geçişi, siyasetçi niteliği açısından önemli bir göstergedir.