Biliyorum; inanmayacaksınız!

Sonra...

Kapak fotoğrafına bi’kez daha göz atacaksınız...

Ve...

Uzun zamandır O’nu izlemediyseniz canlı canlı...

Kendinizi tutamayıp; doğal olarak...

“Yok artık: gerçekten 73 yaşında mı?”

Demekten kendinizi alamayacaksınız...

Doğal karşılayalım...

Onlar sahnelerdeki “eskimeyen yıldızlar”...

Mesela...

Şimdi, size...

“Ajda Pekkan da, 79’unu bitirecek neredeyse!”

Desem...

Bazılarınız, normal karşılayabilir...

Çünkü...

Süperstar’la ilgili yaş muhabbeti 50 yıldır(!) sürüyor...

***

Biz yine dönelim; bugünün “yaşlanmayan” bir diğer yıldızına...

***

Laf aramızda 50 yıl önce de yerinde duramıyordu...

Bence hala dur – durak bilmiyor...

Çünkü...

Müzik aşkı ve sahne hakimiyeti...

Genlerinde var..

***

“Urfalıyım, ezelden…” dese de; ki doğrudur...

Asıl…

“Rüyaların yıldızı”…

Haldun Dormen gibi bir büyük usta (*)teşbihte yanılmaz…

Yarım asır önce…

O'nu ilk kez sahnede izlerken vermiş notunu:

“Herkes ayağını denk alsın, sahnelere bir dişi panter çıktı…”

O gün bugündür…

Sahnelerin dişi panteri…

Üstelik, 73 yaşının…

En canavar…

En çekici…

En imrendirici…

Ve hatta…

En kıskandıran haliyle

***

Eskiden öyle miydi?

Şimdinin körpecik çiftleri yeni doğan bebişlerinin ismi için…

Daha ana karnında anlaşıyorlar…

Ve bunu yaparken acaba neler hissediyorlar?

Mesela…

Süperstar'ı çok sevdiğiniz için mi?

Kızınıza “Ajda” diye seslenmelerini istiyorsunuz?

Ve yine mesela…

Kim vermek ister?

Dünyaya ilk kez gözünü açan kız bebeğine…

“Seyyal / akan - akıcı - akışkan” adını vermeyi?

(Şaşıracaksınız ama şu sırada kadın nüfusu yaklaşık 43 milyon olan Türkiye'de 740 bin Seyyal yaşıyor!)

Seyyal adının şifresi tartışmalı…

“Su gibi akan…” anlamına da geliyor…

100 yılda bir ortaya çıkan…

Çok hareketli bir yıldızın adı diyenler de var…

Bu kadar mı tesadüf olur?

68 yıl önce bir bebek doğacak Urfa'da…

Ve adı “Seyyal” olacak!

Ya sonra?

Sonra o “Seyyal” büyüyüp süper çılgın bir genç kız olacak ve…

Türkiye'nin müzik sektörüne jet hızıyla girecek!

***

70'li yılların başındayız…

İstanbul Maksim'de sahneye çıkıyor…

Dal gibi, esmer güzeli bir kız…

O gecenin ağır konuğu…

Cumhurbaşkanı Cevdet Sunay…

Muazzam bir gece…

Kızın dekolte sahne kıyafeti dillerde…

Assolist ise, Emel Sayın…

O kara kız, Emel Hanım’dan önce çıkacak…

Işıklar sönüyor…

“Vıınnnn...”, diye bir motosiklet...

Üstündeki esmer afetle sahneye uçuyor…

Millet şaşkın, hatta heyecanlı n'oluyor diye…

Maksim sahnesinde ilk kez…

Hafif müzik yıldızı körpecik o kız, tüm şarkılarını yabancı dilde söylüyor…

Maksim gibi alaturka gazinoda devrim oluyor, yani!

Ve, o Urfalı kız var ya, öttürüyor Maksim'i…

Cumhurbaşkanı bile soruyor, “Kim bu?” diye…

Aslında…

Bizim esmer kızda…

Öyle hanım hanımcık şarkı söyleyecek bi'hal yok…

Motosikleti bırakıyor; sahnenin bi'ucundan diğerine koşuyor…

Acayip hareketli…

“Life is a Cabaret” ile başlıyor…

Ardından, bi'daha İngilizce…

Kesmiyor; bi'Almanca, bi de İspanyolca söylüyor…

Niyeti, finali “Şaşkın” şarkısı ile yapmak…

Tam beş kez söyletiyorlar Erkin Koray'ın şarkısını yeni kıza…

Kulise nasıl gittiğini o bile hatırlamıyor…

***

Sahnedeki Eskimeyen Dişi Panter.. Seyyal Taner.. Foto 2... Yazinin İçi̇ne Sonlara Doğru...

Seyyal Taner, bu ülkenin karanlıkta bile…

Pırıltısını hissedeceğiniz yıldızıdır…

Türkiye'nin neonlarında…

50 yıldan fazladır adı yerleşmiş…

Müzisyen olarak var…

Şarkıcı olarak var…

Kabere yıldızı olarak var…

Film yıldızı olarak var…

Gençler dahil, yaşı 50'ye vuranlara seslenelim:

Arada sırada da olsa…

“Son Verdim Kalbimin İşine” şarkısını mırıldanmıyor musunuz?

Neşelenince, “Alladı Pulladı” parçası aklınıza gelmiyor mu?

“Naciye” bir zamanlar marş gibiydi; nasıl unuturuz?

Ama…

Ah, o “Leyla” yok mu, o “Leyla”

***

Sadece sesiyle değil…

Güzelliğiyle de rüyaların yıldızı oldu…

60'lı yılların sonunda…

İstanbul'a gelen “Los Bravos Topluluğu”nun gitaristine aşık olan her kız…

(O sırada Amerikan Kız Koleji'nden yeni mezun olmuş…)

Yakışıklı gitarist Herald'ın peşine takılıp…

İspanya'ya gider mi?

O'ndan bir kız çocuk sahibi olur mu?

Oluyor işte…

***

Leopar desenli kıyafetleri erkeklerin rüyalarını süslüyor…

O'na…

“Türkiye'nin Tina Turner”ı diyorlar…

Kıyafetleri, dansları, dişiliği ve…

Şarkılarındaki asi sözlerle…

Başkaldırının öncülerinden oluyor…

***

Bunca işin arasına Yeşilçam'ı da sığdırıyor…

44 yılda 50 film çeviriyor…

Cesur sahneleri var; meraklı olanlar bilir…

***

Gözünü anında karartarak…

Elindeki/avucundaki her şeyi bir kenara itip…

Henüz 18'inde…

Kafasının estiği yere basıp gidecek kaç kız tanıyorsunuz?

Üstelik…

Yelken açtığı yerlerden…

“Yenilmeden” ve hatta yenilenmiş” olarak geri dönen!

Ben bir tek Seyyal Taner”i bilirim

Çok küçük yaşlarında…

“Dünyayı tanımam gerek...” deyip…

Bu yaşlı gezegeni dolaşması bir mevzu…

Kariyerinin zirvesindeyken…

Her şeyi bırakıp Bodrum'a yerleşmesi ise bambaşka bir mevzu…

***

En son bombası “Ethnic Rock” albümü…

Çıkış tarihi; sıkı durun..

“09 Şubat 2012”...

Hala süper, hala “kafa eser”..

Hiç satmayacağını düşündüğü bir albüm yapıp…

Yine… Yeni… Yeniden…

Bu gezegen”e dönüverdi…

Ancak...

O'nun gibi “dünya şekeri” bir sanatçıya yakışıyor; Allahı var!

***

Bitiriyoruz…

Söz konusu Seyyal Taner olunca…

Hep (nazar değmesin) yüksek voltaj enerjisinden söz etmezsek…

Hata etmiş oluruz…

Can suyunu Urfa'da, Mezopotamya'da arıyor…

O toprakların yüksek ısısı/ateşi…

Genlerine işlemiş sanki Seyyal Taner'in…

O ateş hiç sönmesin…

Çünkü…

Müzik dünyasının tanımıyla...

Seyyal Taner, hala “organik” ve “akustik”…

Nokta…

(*)teşbih: “Benzetme”...

Sonsöz: 55 yıldır özgürlüğün sahnedeki temsilcisi Seyyal Taner, iyi ki anılarıyla yaşıyor… Bugün hiç tükenmeden üç nesil birden hala O’nu konuşuyorsa, vallahi helal olsun...