UrlaDAM’ın insana kendini iyi hissettiren sakin ortamında, Anadolu’dan efsaneler, sesler, kokular var bu kez. Sanki mekânın duvarlarında yankılanıyor hepsi birden… Fırçanın ucundan, renklerin dilinden, minyatür sanatının kadim zarafetinden gelen bir yankı bu. Ve biz dostları bir kez daha onun yanı başındayız; sevgiyle, sevinçle…

Dr. Figen Gürsoy’un “Minyatürlerle Yaşar Kemal’in Bütün Kitapları” sergisinin, aslında hem sanatın hem de edebiyatın kalbinde gezinen bir dost selamı, bir teşekkür, bir saygı duruşu olduğunu daha önce yazmıştım.

Gürsoy, geçmişin elyazması kitaplarından bugünün basılı sayfalarına uzanan köprüyü, “kitap resmi” adını verdiği özgün yaklaşımıyla yeniden kuruyor. Kitaplardan koparılmış olan minyatürü, ait olduğu yere –kitabın kalbine– geri getiriyor. Böylece minyatür yalnızca bir görsel değil, bir vefa duygusuna dönüşüyor: Yaşama, insana, Anadolu’ya bir teşekkür gibi…

Öncelikle bu serginin, sadece bir sanat yolculuğu değil, aynı zamanda emek isteyen ciddi bir okuma serüveni olduğunu vurgulamalıyım. Çünkü sanatçı, Yaşar Kemal’in tüm kitaplarını tek tek okurken, satırların arasından bir renk, bir biçim, bir duygu da devşirmeye çalışıyor. Bu ön çalışma sırasında alınan tüm notların başlı başına bir yazı (hatta bir tez) konusu olduğunu söylemeliyim. Her minyatür, büyük yazarın bir romanın yeniden doğuşu gibi… Her fırça darbesi, bir kelimenin kanatlanışı; sayfaların yeniden yeniden açılışı gibi… Ve bunun bedeli olarak, göz sağlığının tehlikeye girmesi de cabası…

Dostum Figen Gürsoy, gerçekten dünyada eşi benzeri olmayan bir işe imza attı. Bir büyük yazarın tüm kitaplarının minyatürlerle resimlenmesi olacak iş değildi, ama oldu. Şimdi bu özel ve mükemmel sergi; İzmir, Eskişehir, Bandırma, Denizli, Bursa, Balıkesir, Selçuk ve Paris’ten sonra şimdi de Urla’da UrlaDAM’da.

Biliriz ki Yaşar Kemal, Anadolu’yu yalnızca yazmadı; onun toprağına dokundu, insanını anlattı, göğünü seyretti, havasını suyunu kokladı. Figen Gürsoy ise o kelimelere renk ve şekil verdi, onları sonsuza kadar bir kez daha görünür kıldı. İşte bu muhteşem buluşma, edebiyatla resmin birbirine sarıldığı özel bir an, sessiz ama sonsuz bir diyalog olarak tarihe geçti.

Dört yıllık bir emeğin sonunda ortaya çıkan bu sergi, izleyenlerine yalnızca estetik bir deneyim değil, anlamlı bir içsel yolculuk da sunuyor. Çünkü bu minyatürlerde yalnızca Yaşar Kemal’in dünyası değil, Figen Gürsoy’un içindeki Anadolu da var. Emek, sabır, sadakat, sevgi ve saygı da var.

Yaşar Kemal’in değerli eşi Ayşe Semiha Baban Gökçeli ve Vakıf yönetiminden Prof. Dr. Kenan Mortan, her zaman olduğu gibi, Figen’i bu kez de yalnız bırakmamışlar…

UNESCO tarafından “Türk Minyatür Sanatının Kültürel Miras Taşıyıcısı” unvanıyla onurlandırılan bir sanatçının elinden çıkan bu eserler, aslında bir çağrı… Kitaplarla barışalım, renklerle konuşalım, Anadolu’yu yeniden tanıyalım…

Bizim gibi Yaşar Kemal’in kelimeleriyle yaşlanan kuşaklar için, Figen Gürsoy’un minyatürleri artık yeni bir okuma biçimidir: Renklerle okumak, çizgilersle anlamak, sevgiyle anmak…

Bu sergiden üç minyatürü değerlendirmiştim, daha önce bir yazımda. Figen Gürsoy dostumun izniyle, Yaşar Kemal’in bir romanından esinlenen bir minyatüre bakalım şimdi de:

harita içeren bir resim Yapay zeka tarafından oluşturulmuş içerik yanlış olabilir.

Nuh’un Gemisi – Bu Diyar Baştanbaşa 1

"Dul karının bir oğlu, bir tanesi Hüseyin. Kör karının değneği. Bir ocağın bir umudu."
— Yaşar Kemal

Dr. Figen Gürsoy’un bu minyatürü, Yaşar Kemal’in destansı anlatısına görsel bir yolculuk olarak tasarlanmış. Eserde Anadolu, baştan başa, bir halk atlası gibi resmediliyor.

Minyatürün orta üst kısmında, Nuh’un Gemisi, Ağrı Dağı’nın karlı, buzlu, yıldızlarla çevrili zirvesinde belirir. Nuh’un yanında geyik, maymun, fil, zürafa, aslan ve kuş çiftleri vardır. Kırmızı çam ağaçlarıyla dolu yamaçlarda sular gürül gürül akar. Uzakta, bir Fransız çift, Nuh’un Gemisi’ni fotoğraflamaya çalışmaktadır. Altta, pamuk tarlalarıyla uzanan düz ovada, Karakoyunlulardan kalma koç başlı mezar taşları, geçmişin izlerini taşır. Ufukta Doğubayazıt Camii görünür, su kenarlarında pürenler açmıştır.

çizim, harita, sanat, resim içeren bir resim Yapay zeka tarafından oluşturulmuş içerik yanlış olabilir.

Orta bölümde, Diyarbakır vardır. Bazalttan yapılmış kemerli Behram Paşa Konağı’nın avlusunda gül kokuları ve su sesi yankılanır. Surların içinde, toprak damlı evlerin üstü ot ve güllerle kaplıdır. Kale yıkıktır. Erkekler kahvede semaver başında “kürsü” denilen küçük iskemlelere oturmuş sohbet eder. Kadınlar gül satar, yürürken çorap örer, yolları süpürgeleriyle süpürür. Çıplak ayaklı çocuklar koşar. Hevsel Bahçeleri’nde sincaplar, kirpiler dolaşır. Dicle Nehri altı kola ayrılmıştır. Kelek denilen kuzu postundan yapılmış sallar üzerinde ağaçlar taşınır. Dut ağaçları kıyıyı süsler. Çuvallara doldurulan kumlar çanlı eşeklerle taşınır. Kılıç denilen yerde karpuz tarlaları uzanır.

çizim, resim, sanat, çocukların yaptığı resimler içeren bir resim Yapay zeka tarafından oluşturulmuş içerik yanlış olabilir.

Alt bölümde, Amasya sular altında gibidir. Yeşilırmak’ın kıyısında, dağların önünde evler dizilir. Köprüler, kayıklar, kavaklar ve suda yürüyen hayvanlar görülür. Elma bahçeleri bereketlidir. Ferhat, dağını delmeye devam eder; bir kemerin içine minareyi sokmuştur.

noel ağacı, noel, kış, kar içeren bir resim Yapay zeka tarafından oluşturulmuş içerik yanlış olabilir.

Sol üstte, kar ve boranla kaplı Erzurum dağları uzanır. Depremde yıkılan evlerin yerinde çadırlar yükselmiştir. Adamların sakalları buz tutmuş, kızaklarla tezek taşınmaktadır. Kadınlar çocuklarına sarılır, kar altına gömülü telgraf direkleri sessizdir.

çizim, harita, sanat içeren bir resim Yapay zeka tarafından oluşturulmuş içerik yanlış olabilir.

Sol ortada, Van görülür. Van Gölü’nde Tatvan ve Bitlis gemileri süzülür, Ahtamar Adası’nda kilise ve Van Kalesi yükselir. Tek katlı evlerin damlarında hayvanlar barınır. Kavak taşıyan kağnılar, süpürgeyle yolu temizleyen kadınlar, yanında oturan sığır ve çocuklar... Yıkık evlerin, mezar taşlarının ve yoksulluğun ortasında bir yaşlı adam küçük bir kızla evlendirilir. Şeyh, yanında def çalan müridiyle halktan para toplar. Başka bir köşede, karısını boğmuş bir adam “üç taş yemini” etmiş, taşları yere atmıştır. Van kedisi, yeraltı evinde koyunla birlikte duran bir kadın... Van-Bitlis yolunda Veysel Karani ziyaretgâhı görülür.

çizim, sanat, çocukların yaptığı resimler, resim içeren bir resim Yapay zeka tarafından oluşturulmuş içerik yanlış olabilir.

Sol altta, Bitlis vardır. Dağlar arasında çok sayıda köprü ve su akar; kale yamaçta yükselir, evler sıralanır.

ölçekli maket, çizgi film, minyatür, oyuncak içeren bir resim Yapay zeka tarafından oluşturulmuş içerik yanlış olabilir.

Sağ üstte, “Otobüsle Anadolu”: Kırşehir. Kurtalan Ekspresi’nin son durağıdır. Üçüncü mevki yolcuları üst üste, soğuk içindedir. Güller her yerdedir. “Sürmeli Ceylan” otobüsünde şoför uyuklar; bir kadın doğurur, erkek yolcu gömleğini ona verir. Kamyonlar yük ve yolcu doludur. “Ambar Yolcuları”yla Samsun yer alır. Karadeniz dalgalı, Aksu vapurunda yolcular üst üste. Hasır altına gizlenmiş altı çocuk vardır. Kemençe çalan bir adam, emziren bir anne, biletsiz yakalanan bir yolcu çuvala konmuştur.

çizim, resim, çocukların yaptığı resimler, çizgi film içeren bir resim Yapay zeka tarafından oluşturulmuş içerik yanlış olabilir.

Sağ alt kısımda, Adana ve Bolu görünür. Adana’da toz bulutları arasında aslan resimli otobüsle sıtmalı çocuklar doktora taşınır. Bataklık ve pirinç tarlaları sivrisineklerle doludur. Bolu’da ise dağlar, ormanlar, ahşap evler, süslü minareler, Köroğlu ve Kırat... Tavan arasında sevdiği kadını saklayan bir adam, nakış işleyen bir kadın...

Ve en altta, “Kaçakçılar Arasında 25 Gün” başlığı altında: kahvede nargile ve esrarlı sigara içen erkekler; çarşaflı kadın takunya, tespih, iğne, iplik satar. Kabakların içine, portakalların içine kadar gizlenmiş kaçak inciler vardır. Duvarda kaçak ipek halı, çarşafların içinde gizli kumaşlar... Sınırdan sırtlarında yüklerle dönen kaçakçılar…

Bu minyatür, Yaşar Kemal’in Bu Diyar Baştanbaşa adlı romanındaki Anadolu panoramasının bir tabloya dönüşmüş halidir. Her sahne, hem edebî hem de görsel olarak bir halk masalının içinden geçer gibi; acılarla, direnişle, bereketle ve yaşamın ta kendisiyle doludur.

Ellerine, gözlerine sağlık Sevgili Figen Gürsoy!

Ve sevgili dostlar, Figen’in deyişiyle, “bir gidenin hep gitmek isteyeceği” yerde, UrlaDAM’da şimdi bu özgün sergi. 30 Kasım’a kadar da açık. Kaçırmayın derim.