İzmir Büyükşehir Belediyesi bünyesindeki 23 bin işçiyi kapsayan grev, doğal olarak sadece İzmir’in değil, ülkenin de gündeminde yer tutuyor.

Büyükşehir Belediye Başkanı Cemil Tugay’ı ve DİSK Bölge Temsilcisi Memiş Sarı’yı defalarca dinledim. Bu konuşmaları tek başına dikkate alınca, kolay kanaat oluşturuyor insan. Ama iki tarafı da dinleyince bu o kadar kolay olmuyor.

Nitekim kamuoyu da ikiye bölünmüş durumda. Tugay’ın kamuoyuna yönelik kampanyası, İzmirliler’den destek görüyor. Önerdiği rakamlara bakarak İzmirliler, sendikaya ve işçiye tepki duyuyorlar. Asgari ücreti örnek veriyorlar, belediye çalışanlarının birçoğunun zaten torpille işe girdiklerini de ifade ediyorlar. Bankamatik personeller gündeme geliyor haliyle.

Tayyip Erdoğan, “belediyeleri silkeleyin” talimatını verdikten sonra, bazı Bakanlıklar, belediye borçlarını tahsil etmeye başladılar. Birikmiş vergi ve sigorta borçlarının tahsili, çoğu zaman belediyelere ödenen paylardan kesilmesi şeklinde olunca, bazı belediyeler, işçi maaşlarını ödeyemez duruma geldiler. Bazıları da üç taksit şeklinde maaş ödemeye başladı.

Erdoğan’ın amacı belli; CHP’li belediyeleri zora sokmak. Çünkü bu baskılar AKP’li belediyelere uygulanmadığı gibi, hukuk devre dışı kaldığı için yolsuzluk dosyaları da sümen altı ediliyor maalesef.

Ancak, birçok CHP’li belediyenin de denk bütçe kullanmadığı, kayırmacılık uygulamasına bağlı olarak aşırı personel alımı yaptığı ortada. İzmir’de belediye yönetimine enkaz devraldık diyenler, 25 yıldır bu şehrin CHP tarafından yönetildiğini de hatırlamalıdır.

İzmir’de en uzun süre Büyükşehir’i yönetmiş olan Aziz Kocaoğlu, Büyükşehir Belediyesi’nin 24 bin personel ile hizmetleri aksatmadan sürdürebileceğini söylemişti. Bazı çevre ilçe köylerinin de dahil olmasıyla Büyükşehir Belediyesinin personel sayısının 26 bine çıktığını ve kendi görevi teslim ederken, sayının bu olduğunu açıklamıştı.

Ancak Tunç Soyer beş yıl sonra görevi teslim ederken bu sayının 38 bini aştığını hem Kocaoğlu hem de Tugay ifade etti. Yani beş yılda yüzde elliye yakın artış.

Bu grev krizi ile ilgili olarak Tugay’ın ilave ettiği bir olay daha var. Tunç Soyer’in seçimde beş gün önce bir grup işçiyle (5800 kişiyi kapsayan) imzaladığı toplu iş sözleşmesi sonucu, %68 zam vermesi, Tugay’a göre büyük sorumsuzluk ve bugünkü krizde de payı olan bir olay.

Çünkü DİSK ve Genel-İş Sendikasının maaş zammında ileri sürdüğü gerekçelerden biri, aynı kurumda aynı işi yapan işçilere farklı ücret uygulanması. Örneğin İZULAŞ’taki şoför ile ESHOT bünyesinde görev yapan şoför aynı ücreti almıyor. Aynı durum belediyenin bir şirketi bünyesindeki temizlik işçisi ile başka bir şirketindekinin de farklı maaş alması.

Bu farkın Soyer tarafından seçim öncesi imzaladığı toplu iş sözleşmesinden kaynaklandığını söyleyen Tugay, Belediye’nin 23 bin işçiye de bu ücretleri ödeyemeyeceğini iddia ediyor.

Geçen akşam Alsancak’ta arkadaşları ve bazı ilçe belediye başkanlarının katılımı ile çöpleri toplayan Tugay’ın sendika temsilcileri ile tartışmasını izlemişsinizdir herhalde. Tugay, “Madem grevdesiniz evinize gidin ne işiniz var burada?” diye tepki gösterdi sendika temsilcilerine.

Grev kırıcılığı sayılabilecek bir eylemdi bu çöp toplama işi. İşçiler eve gitmek için grev yapmaz. Grev tatil değildir, haklarını korumak için yapılır. Bu, grevin haklı olup olmamasından bağımsız bir gerçektir.

Engin Önen'in Salı Yazısının Içine Foto...

İzmirli ve CHP’li seçmenlerin pek çoğu, Tugay’a destek verip, işçileri haksız buluyor. İstedikleri ücret artışını da haksız buldukları gibi, kutuplaşmanın da etkisiyle, bu eylemin CHP’li belediyeleri yıpratmak için yaptıklarını düşünüyor.

AKP’li belediyelerde grev yapılamıyor, CHP’li belediyelerde yapılmasını iktidar da destekliyor gibi açıklamalar prensip olarak tutarlı değil. Muhalif belediyelerde grev yapılmaz demek, grevin bir hak olduğunu kabul etmemektir.

Madalyonun iki yüzüne de bakınca iki tarafın da eleştirilecek yönlerinin olduğu malum. Ülkemizde sendikacılığın giderek yozlaştığı ve sınıfsal bir karakter taşımaktan ziyade kayırmacılık yanının da güçlendiği unutulmamalıdır. Sendika ağalığı ve sarı sendika tanımları eskisine göre çok daha yaygın kullanıma sahip olmaktadır.

Pek çok sendika yöneticisinin çok yüksek maaşlar aldığı, belediye başkanları üzerinde nüfuz kullanarak, eşini - dostunu işe aldırdığı söylentilerine sıkça rastlıyoruz. Bu konuda ismi en çok anılanlardan biri Memiş Sarı. Söylenenlere göre Sarı, birinci derecede çok sayıda yakınını belediye kadrolarına yerleştirmiş bir sendikacıdır.

Tunç Soyer’in aday olması için parti içi mücadelede de taraf olan açıklamalar yapan Sarı, aynı uyumu Tugay ile sağlayamamış gözüküyor.

Kamuoyunda DİSK Temsilcisi Sarı’nın en çok tepki çeken açıklaması, “Biz ailelerimizle birlikte 500 bin kişiyiz. CHP ile AKP arasındaki oy farkından büyük bir sayı bu” demesi oldu.

Bu hiç bir açıdan kabul edilemez bir açıklamadır. Tugay’ın sendika ve işçiler ile İzmirliler’i karşı karşıya getirmesini eleştiren sendikacılar, bu açıklama ile bu gerilime çok daha fazla katkı yapmış bulunmaktadırlar.