(Yavaşça acele et)

Müzik Önerisi: Via Con me – Paolo Conte

İtalyanların ilham veren felsefelerinden bir tanesidir Festina Lente…İmparator Augustus ve Titus'un kullandığı bir motto.

Yavaşça acele et” *

Ne muhteşem bir zıtlık öyle değil mi?

Acele ederken bile sakin ve sabırlı ol.

İşte bu yazın zamanda akışıyla bu akış içerisindeki benliğime odaklanınca tuhaf hislere kapıldım. Sonbaharın hızlı aceleci dönüşüyle yazın tembelliği arasındaki ince çizgiyi düşündüm.

Yaz mevsimini neden severiz?

Günler uzundur çünkü, zaman asılı kalır. Bütün bir sene uzun uzadıya yaptığımız planları kurduğumuz düşleri aheste aheste yaşarız. Her bir dakikasının tadını çıkarırız, anda kalırız geçmesin isteriz bitmesin isteriz. Yazın sunduğu fırsatları hızlıca değerlendirir, yazın getirdiği kavurucu sıcaklık ile dinlenmeye geçer yavaşlarız.

Yaz doğanın en cömert olduğu mevsimdir. Mahsulün en kalitesinin sabırla beklendiği sürecin sonudur. Doğanın hedeflerini sabırla yavaşça aceleye getirdiği andır.

Yaz kışın telaşlı temposunu düşürüp yavaşlamayı öğreten mevsimdir. Güneşin batışının doğuşunun en şölensel zamanıdır. Yazın getirdiği yavaşlamayla beden ve zihin beslenir, odaklanır, bir nevi nadaslamadır.

Acele etmediğimiz için hızlıca tüketiriz yazlarımızı…

Hızlı geçen güzel geçmiştir…

Peki sonbahar? Sonbaharı da yaz gibi yaşamak istemez miydin?

Hayatının bundan sonraki evresinde yavaşça acele etmeye ne kadar hazırsın?

O zaman bu felsefeye bir kulak ver diyorum.

Festina Lente diyorum…

--

Sonbahar geldi diye, şehre döndün diye mesajlara anında yanıt vermeye,

Gününü zamanın ötesinde planlamaya,

Her dakikanı doldurmaya çalışmaya,

İçinde bulunduğun anı unutarak, sürekli bir sonrakine yetişmek için koşturmaya başladıysan yavaşça acele etmeyi bilmiyorsun.

Yavaş ve sağlam adımlar yerine hızlı ve alelade çözümlere odaklanıyorsun.

Stratejik bir sabır, ihtiyatlı bir acelecilik dengesinde değilsin…

Hızın bedenine yüklediği baskının farkında değilsin.

İlişkilerinde pürüzsüz bir yüzeysellik,

Ruhunda derin bir gerilim…

Tükenmişlik…Çabucak tükenen hevesin ve nefesin…

**

Bu yazın en büyük farkındalığı bu oldu sanırım, biriktirdim duygularımı…

Anında cevap vermedim, anında karar vermedim.

Aceleye getirmedim kendimi.

Yetişmeye çalışmadım.

En hızlı ilerleyenin en telaşla ilerleyen olmadığını idrak ettim.

Ağır kanlılıkla acelecilik arasında bir seviye fark ettim bu yaz!

Durmak ile koşmak arasında bir yer…

Hemen harekete geçerek çıktığım yolculuğun telaşsız her anından keyif alarak sürmesi gibi bi şi bu.

Acele yavaşı öğretmeye çalıştım aklıma, bedenime, bilincime, ruhuma…Hızlı trene binmeden önceki beklediğim sürenin telaşsızlığı gibi.

Bu ülkenin akıl almaz hızda değişen gündemine ve haberlerine yetişmek için acele etmedim…

Anlamak için acele etmedim. Yavaşla gelen idrakın bilgeliği gibi…

Tanıdıklık istedim, bilindiğin verdiği rahatlığın yavaşlığı gibi.

Doğanın hızına döndürdüm ritmimi, o eserse estim…Durunca durdum.

Adımlarımı kulaçlarımı geçtiklerimi saydım bir bir…İlerlediğimin bilinciyle kat ettim yolları. Varmaya acele etmedim.

Kalabalığın içinde kaybolmadım yavaşlamadım, kendime durdum ayak izlerimi buldum.

Acele ederek yavaşlarken sabrı buldum.

Sabrın müthiş bir çeviklik aynı zamanda esnek bir dayanıklılık olduğunu gördüm.

Bu yaz mevsimimi William Butler Yeats’in dizelerine benzettim.

“Dünya bir an için durdu ve bir ömür geçti…”

Dünyamı aceleyle yavaşlattım ve koca bir mevsimi tamamladım.

Ben büyüyünce,

Ben evlenince,

Ben anne olunca,

Ben çocukları büyütünce,

Ben emekli olunca…

Hayat ertelemeden ibaret değil…

Hayat sadece anlardan ibaret.

Acele et yavaşla!