Erdoğan, Cumhurbaşkanı adayı olduğunda, kendi diploması çok tartışılmış ama ikna edici bir belge paylaşımı, gerçekleşmemişti. Şu işe bakın ki, şimdi de CHP’nin Cumhurbaşkanı adaylığı aşamasında, İmamoğlu’nun üniversite diploması, hiçbir kurala uymadan iptal ettirildi.
Bu diploma iptalinin hukuksal değil, siyasi bir işlem olduğu genel bir kanaat. Kamuoyu da olayı bu şekilde algılıyor. Belediye Başkan adaylığı için üniversite diploması şart değil ama üç seçim döneminde de İmamoğlu, adaylık dosyasına bu diplomayı koymuştu. Üç kez üzerinde durulmayan diploma, Cumhurbaşkanı adayı olmaya kalkınca, iptal ettirildi.
Tam 35 yıl önce gerçekleştirilmiş, bir yatay geçiş, nedense bunca yıl sonra incelemeye konu olmuş. Fakülte ve üniversite, bu konudaki soruşturmalara cevaben, “sorun yok” demiş. Demiş ama bu, kabul edilmemiş ve sonunda İstanbul Üniversitesi iptal kararını almıştır. Bu karar hem rejim hem de üniversite açısından oldukça ibretlik bir olay olarak kayıtlara geçecektir.
Üniversitelerin ne kadar içler acısı duruma düştüğünü biliyorduk. Ama bu kadar da olmaz diyenler vardı. Ama oldu.
Baskıcı rejimler döneminde, üniversiteler demokrasiden ve özgürlüklerden yana tavırları ile gündeme gelirlerdi genellikle. Çok yaygın olmasa da, akademisyenler, mesleki konumlarının ahlakı ile hukuksuz ve demokrasi karşıtı uygulamalara tepki gösterirlerdi. Ama artık öyle üniversite yok. Boğaziçi örneğinde olduğu gibi mesleğinin ve kurumunun namusuna çıkan bir grup akademisyenler var sadece.
Her iktidar az veya çok baskıcı uygulamalara başvurur ama bu baskılar yasalar ve çağın insan hakları ile sınırlanır. Dolayısıyla iktidarın meşruiyeti, baskıcılığı ile ters orantılıdır. Meşruiyet açısından aslolan, iktidarın baskıcı aygıtları en düşük düzeyde kullanarak, toplumun ve seçmenin rızasına dayanmasıdır.
Erdoğan iktidarı bu açıdan ilk dönemleri ile kıyaslanamayacak ölçüde meşruiyet kaybı yaşamaktadır. Bunun en önemli nedenlerinden biri, örneği görülmemiş ölçüde bir tek adam rejimine geçilip, güçlerin ayrılığının ortadan kalkması ve kurumların çöküşüdür. Diğer bir neden ise, iktidarda kalma süresine bağlı olarak olağanüstü düzeyde yozlaşması ve evrensel idari ve hukuk kurallarından uzaklaşmasıdır.
Düşünsenize, sürekli Atatürk ve Cumhuriyet eleştirisi yapan bu iktidar, yüz yıl öncenin koşulları ile bile kıyaslanamayacak derecede otoriterliğe başvurmaktadır.
Kan akmasın ve terörsüz Türkiye sloganları ile başlayan süreçte, ömür boyu müebbet hapis cezasına çarptırılmış olan Öcalan ve Kandil’deki örgüt liderleri için bile “umut hakkı” veya af çıkarma planları yapan Saray rejimi, Cumhurbaşkanı adayı olmaya çalışan İmamoğlu için, her türlü yargı darbesini denemektedir.
Ülkede yaşanan ekonomik krize ek olarak, başta adalet olmak üzere, sağlık ve eğitim gibi temel hizmet alanlarında yaşanan çöküşler neticesinde kamuoyu ve seçmen desteğini sürekli kaybeden iktidar, sadece İmamoğlu değil, her türlü muhalefeti sindirmeye çalışmaktadır.
Muhalefetsiz bir rejime çeşitli adlar verebilirsiniz ama demokrasi diyemezsiniz. İktidar her rejimde vardır, muhalefet ise sadece demokraside...