Reform hareketi ; dinsel karşı çıkıştan doğmuş, Orta Çağda Avrupa’da başlamış, 5.yüzyılın sonundan, 15.yüzyılın sonu kadar sürerek, Avrupayı etkilemiştir.

İnsanlar özgürlük ve adalet özlemi ile yanıp tutuşmuştu. Baskılansa da, gün gelmiş bendini yıkmış, sel olup taşmıştı…

Katolik Kilisesi de halkı sömürmüş, Karun gibi zenginleşmişti. Belli grupların çıkarlarını gözetmeye başlamıştı…

Vatikan’da saraylarda oturan Papa’lar, kendilerini İsa’nın yer yüzündeki temsilcisi olarak görmeye başlamışlar. Yozlaşıp, gerçek Hristiyanlıktan uzaklaşmışlardı…

Bu durumda da halkın Kiliseye güveni azaldı… Kiliseye karşı kin duymaya başladı. Rönesansın da etkisiyle, yeniden yapılanma faaliyetleri başladı ki, buna reform denildi…

Dindeki bu reform hareketinin başında Martin Luther gelir. Luther 1843’de Avrupa’da doğmuş bir rahip ve teoloji Profesörüydü. Rahipler için de ‘gerekli değiller’derdi… İncili Almanca’ya çevirdi. Kilise de onu afaroz etti. Sonra da idama mahkum edildi.

Halk, reformu önlemeye çalışanları protesto etti. Ve onlarla mücadele etti. Sonuçta ; Antlaşma ve Fermanla Protestanlık resmen kabul edildi. Mezhebin adı da Protestan oldu.

***

Devrim, hızlı, köklü ve nitelikli değişiklikler yapar : Eskiyi atar, yeniyi yapar! Bir bütüncüldür devrim dediğin. Ekonomide ‘iyi para kötü parayı kovar’ denir ya… İşte devrim de öyle bir şey. Reform gibi parçacı değildir. Yani parça parça onarmaz, düzeltmekle de uğraşmaz. Neşteri vurur geçer!

Dünyada ünlü devrimler vardır :

Türkiye’nin Atatürk Devrimleri. Robespierre’nin Fransız Devrimi. Lenin’in Rus Bolşevik Devrimi.

Castro ve Che’nin Küba Devrimi. Hindistan’da Gandhi Devrimi. Çin’de Mao Devrimi. İran’da Humeyni Devrimi…

Devrim ilerici olur çoğu kez. Gerici de olur bazı kez. Kimi yerlerde kırmızı ve siyah bile birleşir, aydınlıktan… atlar karanlığa!

***

Dünyadaki çoğu devrimlerin parantezi kapanmıştır şimdi… Bir eski milletvekilinin, sonradan dönse de ‘reklam arası’ gördüğü, ama asla parantezi kapanmayacak tek devrim vardır ki, O da Cumhuriyetimiz başta olmak üzere, Atatürk’ün tüm devrimleridir!

Bunun bekçisi de… örgütlü bir güç olarak, kurucusu bulunduğu Cumhuriyet Halk Patisi ile, Atatürk ve devrimlerine yürekten bağlı ve o itici gücüyle halktır…

O yüzden CHP’yi zayıf düşürücü her türlü hareketten kaçınmak… öncelikle üyelerinin temel görevidir!

Ancak bakınca…

Kurulduğundan beri CHP’de ayrılıkçı hareketler durmamış, sonucu bakımdan, karşıtların ekmeğine yağ sürmekten geri kalınmamıştır…

Oysa siyasi partiler tarihinde ; büyük büyük adları olsa dahi, CHP’den ayrılan hiç bir partinin yaşama ve büyüme şansı olmamıştır…

***

Ne varki, Kurultayın kimi mağluplarının peşinden gittiğinin ; 13 yıl süre içinde bir tek

bile başarısı olmadığı halde, ertesi günden başlayan, parti içini karıştıran, görünümünü zaafa uğratan söz ve eylemlerinin… arkası da kesilmemiştir.

Hele de İzmir’de ; basında yazıldığına göre başı çekenler, atanıpta… bu kere atanmayan kimi belediye başkanları ve milletvekilleridir!

Yani, kabulleriyle atanmaya ‘hak’ diyenler, şimdi seçilmiş Kurultaycılara, ‘Kalk’ diyorlar.

Canını dişine takarak, Partiyi iktidara taşımayı sırtlanan başta Genel Başkan Özgür Özel olmak üzere ; Kurultay devrimci’lerine, şimdi kalkıp bir de devirim’cilik yapıyorlar…

Belediye Başkanlarımız maddi olanaksızlıktan maaş ve ücretler için bile, can havliyle uğraş verirken… Onlara destek olmak yerine, kendilerine: ‘Koyun can derdinde, Kasap et derdinde’ dedirtiyorlar !

İyi Pazarlar…