Değersizliği ve yalanı en yüce değer yapan değişim, Aydınlanma ile başlayan modern zamanların getirdiklerindendir.

Halkların sistemde varlığının güvencesi olan demokrasi, sosyal devlet, adalet, kamusal yaşam normları ve seçimler, yirminci yüzyılın ikinci yarısından itibaren, liberalleşme, küreselleşme derken dejenere edildi. Halklar ile devlet arasında yapılan veya yapıldığı varsayılan toplumsal mutabakat çöktü.

Piyasaya düşen iflah olmuyor. Bunu acı tecrübelerle öğrendik. Küreselleşen dünyanın tüm değerleri piyasaya düştü. Tükeniş de böylece başladı. Bu aynı zamanda değersizliği ve yalanı en yüce değer yapan sürecin başlangıcıydı.

Piyasa, mülkiyet-para ekseninde olan bitenin adı ve zeminidir. Mesele, olmak değil, sahip olmaktır. Sahip ol ve tüket. Uluslararası kapitalist sistemi sürdürülebilir kılan…

Toplumların muktedirler huzurunda diz çökmesi, sistemin bekası için olmazsa olmaz koşuldur. Bu nedenle, bir yönetim biçimi olan demokrasinin ömrü uzun olmamıştır. Halk isyanları bastırıldıktan ve halklara sistemde yer açıldıktan sonra, tanınan haklar bir bir geri alınmaktadır.

Toplum ile devlet, yöneten ile yönetilen arasında varsayılan sosyal sözleşme gereği ortaya çıkan siyasal partiler, zamanla bu misyonu kamusal alana çökmek için kullanmaya başladılar. İktidar olmanın yolu siyasetin finansmanından geçmeye başlayınca böyle oldu. Yani, siyaset de piyasaya düştü.

Ülkede siyaset piyasasında kendine yer açmak için verilen mücadele artık bütünüyle yalana dayalı hale geldi. Gerçeği söylemek imkansızlaştıktan sonra yalan olağanlaştı. Siyaset yalanları insanlığı her gün daha aşağılara çekiyor.

Değerler sistemi çöktü. Değersizlik en yüce değer oldu. Yönetilmek için büyük yalanların peşinden giderken vasatlaşan insanlık, muktedirlerin önünde diz çökmekten asla vazgeçmiyor. İlerleme, gelişme hepsi büyük yalanlara dahil.

Sözün özü, 6 milyar yoksul, 1 milyar açlık çeken insan tam olarak utanç belgesidir.

Hal böyle iken, insanın başına gelenlerden yakınması çok tuhaf oluyor.