İzmir günlerdir susuzlukla sınanıyor. Barajlardaki doluluk oranı kritik seviyelerin altına inmiş durumda. Evlerde, işyerlerinde, sanayi tesislerinde musluklardan akan suyun artık kesintilerle verilmesi, kuraklığın hayatın tam ortasına yerleştiğinin en açık göstergesi. TMMOB Gıda Mühendisleri Odası İzmir Şubesi’nin uyarılarla dolu açıklaması ise aslında sadece İzmir’e değil, tüm Türkiye’ye verilmiş bir alarm zili niteliğinde.

Türkiye kişi başına yıllık 1300 m³ su miktarı ile su stresi yaşayan ülkeler kategorisinde. Yani artık “su zengini” bir ülke değiliz. Bunu görmezden gelmek, gelecek kuşakların yaşam hakkını gasp etmektir.

Tarımda, sanayide, evimizde su tükeniyor. Bugün dünya genelinde suyun yüzde70’i tarımda, yüzde20’si sanayide, yüzde10’u insani tüketimde kullanılıyor. Bu tabloya bakıldığında tarımın ve sanayinin su yönetiminde ne denli belirleyici olduğu açıkça ortada. Özellikle gıda, tekstil ve kâğıt sektörleri suyun en büyük tüketicisi.2050 yılına kadar küresel gıda ihtiyacının yüzde70 artması bekleniyor. Yani daha çok üretim, daha çok su kullanımı demek. Ancak aynı dönemde küresel ölçekte su kaynaklarının daralacağı öngörülüyor. Bu, kapımıza dayanan en büyük çelişki: Daha az suyla daha çok üretim yapmak zorundayız.

İzmir’de Kuraklık, Türkiye’de Kriz

İklim değişikliklerinin etkisiyle her yıl artan kuraklık, orman yangınlarıyla birleşince ekosistemler çökme noktasına geliyor. Şebekelerdeki kayıp-kaçaklar, verimsiz sulama yöntemleri, sanayide kontrolsüz su tüketimi, yer altı ve yer üstü su kaynaklarının hoyratça kullanılması krizi daha da derinleştiriyor. Bu sadece İzmir’in meselesi değil; bugün İzmir’de yaşanan su kesintileri yarın Ankara’da, İstanbul’da, Konya’da daha ağır biçimde karşımıza çıkacak.

Sorunun çözümünde yalnızca devlet kurumlarını işaret edip kenara çekilemeyiz. Herkesin sorumluluğu var. Evinde bilinçsizce su tüketen vatandaş da, modern sulama yöntemlerine yatırım yapmayan çiftçi de, suyun gerçek maliyetini hesaplamadan üretim yapan sanayici de bu sorunun bir parçası. Bugün musluğu kapatmayan, yarın çocuğunun susuz kalacağını bilmek zorunda.

Biliyorum kolay değil ama yine de yapılacak bir şeyler var. Tarımda ekonomik değeri yüksek, az su isteyen ürünlere yönelmeli, vahşi sulama yerine damlama ve modern sistemler zorunlu hale gelmeli. Sanayide suyun geri dönüşümü ve yeniden kullanımı artık bir tercih değil, bir mecburiyet olmalı. Şehirlerde kayıp-kaçakların önlenmesi, suyun adil ve verimli dağıtımı için altyapıya yatırım yapılmalı. Bireyler ise günlük hayatlarında ayak izlerini küçültmeli; musluğu kapatmak, bilinçli tüketim yapmak, toplumsal farkındalık yaratmak temel görevimiz olmalı.

Bugün yaşadığımız su kesintileri, aslında yarının karanlık tablosunun küçük bir fragmanı. Eğer bu uyarıları dikkate almazsak, çok değil birkaç yıl içinde su sadece kesilen değil, belki de satın alınamayan bir lüks haline gelecek.

İzmir’den yükselen bu çığlık hepimize sesleniyor: “Kaynaklarımızı hoyratça tüketmeyi bırakmazsak, bir gün musluklarımızdan su değil, sadece pişmanlık akacak.”