CHP Genel Başkanı Özgür Özel bazı eleştiriler üzerine, “Şimdi sırası mı, Manisa mesir macunu atmanın ya da İzmir’de arıtma tesisi açmanın” dedi. O törenlerin yapıldığı zaman o, Ümit Özdağ’ın mahkemesindeydi.

Bu arada, İzmir gündemine bomba gibi yeni bir haber düştü. “İnciraltı imara açılacak”, Bakan Murat Kurum, ilgili imar değişikliği kararını onaylamış. Balçova Belediye Başkanı hemen bir teşekkür mesajı yayınladı. Bakan Kurum başta olmak üzere, parti ayrımı olmaksızın İzmir milletvekillerinin destekleri için.

Ardından eleştiri yağmuru başladı tabii. Bunların bir kısmı siyasete ilişkin bir kısmı da şehircilik ilkeleri ile ilgiliydi. CHP’nin Cumhurbaşkanı adayı tutuklu, çok sayıda genç, gazeteci ve aydın hapse atılmış, kayyumlar, ev hapisleri derken, bu arada iktidar ile muhalefet profesyonelleri bir araya gelip, İnciraltı’nı imara açma işini kotarmışlar.

TMMOB İzmir Şubesi konuya ilişkin basın açıklamasında, Balçova Belediye Başkanının parti suçu işlediğini ileri sürerek ve ek olarak bu işe dahil olan milletvekillerinin de kent suçu işlediğini dile getirdi. Şehircilik ilkelerine ve İzmir ekolojik gerçeklerine aykırı buldukları bu düzenlemeye karşı hukuksal mücadeleyi sürdüreceklerini ifade ettiler.

Bu bölgede arazileri ve tarlaları olanlar, bu düzenlemeyi tahmin edip sonradan alanlar da, TMMOB’ni protesto ederek, bu düzenlemeye destek verdiler. Kaç kuşaktır buranın imara açılmasını beklediklerini, dolayısıyla bu düzenlemenin kendilerine yönelik haksızlığı ortadan kaldıracağını söylediler.

Neden bu tür konularda mutabakat sağlayamıyoruz? Neden sürekli SİT alanları ve imar planlarında değişiklik ihtiyacı duyuyoruz? Bu önemli bir mesele ve kaynağı da şehirleşme serüvenimizin popülist politikalarla şekillenmiş olması ve insanlarda her alanın inşaat yapılabilecek bir alan olduğu beklentisinin oluşmasında yatmaktadır.

Çünkü onlarca yıldır hep böyle oldu. İmar afları ve çok katlı yapılaşma düzenlemeleri, hep arazi sahibine rant kazandırdı. Şehirleşme tarihimizin son 50-60 yılı, mesleki dönüşüm ve iş üretmeden çok, imar planları sayesinde kazanç elde edilme alışkanlığının ağırlık kazandığı dönem oldu.

Bu sayede kentteki sınıfsal konumlar ve yerel siyasetin dinamikleri yeniden şekilleniyordu.

Kentsel alanda veya çeperinde mülk sahibi olanların da doğal olarak beklentisi bu avantajdan yararlanma olanağına kavuşmak oluyor. Koruma alanı, yeşil alan veya tarım alanı vasfında olsa da insanlar, bu arazilerde inşaat imkanını doğal bir hak olarak algılamaktadırlar.

İnciraltı’nın imara açılmasına itiraz eden uzmanlar, ağırlıklı olarak, bu bölgenin İzmir şehri için yeşil alan ihtiyacını karşıladığını, kent ekosistemi açısından gerekli bir yer olduğu yönünde. Hareketli fay hatları üzerinde olması ve zeminin niteliğinin de inşaata elverişli olmadığını da bu sakıncalara ekliyorlar.

Tabii, kentsel alanların, plan marifetiyle rant yaratma kapasitesi ve bölgenin konumu gereği, bu beklenti ve siyasi baskılar yoğun bir şekilde devam etmekteydi.

Dikkat ederseniz, mesele partiler arasında şehircilik ilkeleri tartışmasına yol açmak şöyle dursun, hemen iktidar muhalefet ittifakına dönüşüveriyor. Demokrasi, hukuk, ekonomi ve diğer birçok konuda birbirine giren AKP ve CHP’li profesyoneller böyle bir mesele söz konusu olunca, çok uyumlu çalışıyorlar.

Kanal İstanbul bir istisna tutmak lazım. Diğer birçok konuda partiler arasında piyasacı bakış çok belirleyici. Bundan dört beş yıl önce de aynı ittifakı, Çeşme Projesi’nde de görmüştük. Turizm Bakanı öncülüğünde yürütülen ve Çeşme’ye yeni bir elit şehir kurmaya yönelik projenin en ateşli destekçileri CHP’li Büyükşehir ve Çeşme reisleriydi.

Siyasetin uzunca bir süredir dayandığı zemin hazine yağması ve şehirlerin rant kapasitesini paylaşma kavgası olunca, belediye başkanlık koltukları da vekillik koltukları da belli ölçüde buna göre dağıtılıyor.

İnciraltı tarımsal/yeşil alanının bu rant baskısından nasıl kurtulabileceği konusunda çeşitli görüşler bulunmaktadır. Ama iktidar da, yerel yönetimler de, neo liberal anlayışı benimsedikleri için, bu arayışlar, piyasa mantığı içinde şekilleniyor.

Arkadaşımız jeoloji mühendisi Hakkı Demir Baturay, buranın imara açılmasının sakıncalarını sıraladıktan sonra şöyle bir öneride bulunmuş: “Yapılması gereken şey, devletin bu alanı devletleştirmesi ve arsa sahiplerine devlet arazilerinden hakkaniyetli yerler vererek bu alanı kamulaştırıp İzmirli’nin ihtiyacı olan büyük bir yeşil alana dönüştürmesidir.”

Devlet’in dağı taşı sattığı bir dönemde, bu öneri gerçekçi olmayabilir. Ama yine de İstanbul’daki gibi bir yerel kamuoyu duyarlılığı oluşturulabilse, bu öneriler belki işe yarayabilir. Aksi halde, bina olmayan her alanı, boş yer olarak algılayan bu barbar anlayış ile hiçbir yeri korumak mümkün olmayacaktır