Müzik Önerisi: Wisdom -Gregory Porter
“Ne kadar çok öğrenirsem, bilmediğim şeylerin ne kadar fazla olduğunu fark ediyorum”
Albert Einstein’in sosyal medyada henüz dillenmemiş bir sözüne rastladım geçenlerde…
Gerçi sosyal medya platformlarında ünlülerin söylediğini sandığımız çok söz var ama bunu Einstein’in gerçekten söylemiş olduğuna iknayım.
Einstein’ın ölümünden hemen sonra otopsiyi yapan patolog ailesinin izni olmadan Einstein’in beynini kesip vücudundan çıkarmışvebeynini "dondurmuştu". Amacı, bu eşsiz olduğuna inandığı beyni inceleyerek, onu bu kadar zeki yapan şeyi keşfetmekti. Einstein, kendisinin idolleştirilmesinden nefret etmesi nedeniyle vücudunun yakılmasını ve küllerinin gizlice saçılmasını istemişti. Ancak bu işgüzar patolog Einstein’ın vasiyetini çiğnemiş üstelik yıllarca yapmak istediği araştırmayı da bir türlü gerçekleştirememişti. Einstein ‘in beyni kendi öldükten sonra bile yıllarca bilime hizmet etmeye devam etmişti.
Einstein'ın beyniyle ilgili ilk araştırma 1999 yılında, yani Einstein öldükten tam 44 sene sonra yayınlandı. Bu çalışma, McMaster Üniversitesi'nden bir araştırma ekibi tarafından yapıldı.
Dünyanın en zeki ilk 10 insanından biri olan Einstein'ın prefrontal korteksinin (soyut düşünme için kritik bölge) normal insanlara göre daha karmaşık kıvrımlara sahip olduğuortaya koyuldu. Ayrıca beyninde her nöron için alışılmadık derecede çok sayıda glia hücresi bulunmasının sinir hücrelerinin desteklenmesinde bir farklılık yarattığı belirtildi.
Einstein'ın zekâsı ve dehası, beynindeki yapısal farklılıklarla, soyut düşünme kapasitesiyle, yaratıcı problem çözme biçimiyle ve estetik algısıyla açıklanabilir. Tüm bu özellikler, onun bilimsel keşiflerinde ve teorilerinde benzersiz bir perspektif kazandırmış belli ki.
Einstein’in bilgeliği zekasından mı yoksa kendini bilmekten mi geliyordu?
Bilgi ve cehalet…iki ucu birbirinden uzak uzun bir çizgi gibi dursa da aslında sonsuz bir döngü…
Socrates’in de dediği gibi “Tek bildiğim hiçbir şey bilmediğim”
Gerçek bilgi bilmediğini bilmekle başlıyor. Bilgeler ve dâhiler kendi bilmediklerinin farkında olan özel insanlar…Ne kadar çok bilirsen bil, bilgi dağarcığın bilincini de bir balon gibi genişletiyor ve farkındalığını artırıyor. Sahip olduğun bilgiseni daha fazlasına muhtaç hale getiriyor ve bilmediklerinin farkına vardıkça cehaletinle yüzleşiyorsun.
Bilgelik sadece bilmek değil,
Bilgelik aynı zamanda deneyim!
Bilgelik sezgisel güç…
Bilgelik empati!
Bilgelik ahlaki değerdemek…
Deneyimler hayatımızı yönlendiriyor, biz onlardan ders çıkardıkça gelecekte aldığımız kararlaretkileniyor. Duygusal tepkilerimizi yönetebiliyor, başkalarının duygularını anlama kapasitemizi artırıyoruz. Deneyimlerimiz ve duygusal olgunluğumuz başkalarıyla olan ilişkilerimizi şekillendiriyor.
Peki zamane bilgi kirliliğinde (dezenformasyon dedikleri), bilginin akıl almaz ulaşabilirliğine (şimdilerde yapay zekâ dedikleri) ve zamanla değişen düşünce ve bilgi dinamiklerine ayak uydurabilen kaç bilge var?
Teorik olarak Einstein’a benzer beyinlerin bu zamanda heba olduğuna, sistemin bu tip dehaları silikleştirip tembelleştirdiğini düşünen kaç kişiyiz?
Günümüzdeki bilgelik anlayışı Socrates veya Einstein zamanından çok uzaklaşmış gibi. İster empatik ister teorik ister etik ister duygusal bakalım…
İnsan zihni artık hiçbir veriye kesin gözüyle bakamıyor. Komplo teorileri aldı başını gidiyor. Gerçek bilgi kesin değil. Kesin bilgi gerçek bilgi değil.
Sorgulayan beyinler kesin yargıya varmak yerine sürekli öğrenme ve araştırma ihtiyacında, açık fikirli aynı zamanda kuşkucu olmak zorunda…
Direnmek yerine değişime açık olmak zorunda…
Bilgelik tam bu noktada bir paradoksa dönüşüyor. Bilgelik paradoksu bize cehaletimizle barışık olmamız ve yaşam boyu öğrenmeye açık olmamız gerektiğini söylüyor.
Öğrenmiş olmak bittidemek değil.
Yeni bir bilgiye açlık demek, yeni bir bilgiyi dağarcığına katmak demek.
Yeni sorular demek, yeni cevap arayışları demek.
Yüzeysel bilgiden daha derine inebilme cesaretini gösterebilmek demek…
Siyah ve beyaz arasındaki tonlarca griyi tek tek ayırt edebilmek demek.
21.yüzyılda bilgelik zor…Çünkü kimse cehaletinin farkında değil.
Biliyorum demeyeceksin, hatalarından öğreneceksin, duygularını tanıyacaksın, akıl yürütmeyeceksin, duygusal anlam bulup yükleyeceksin, derine ineceksin, yetinmeyeceksin, soracaksın, sorgulayacaksın, adil olacaksın, sağlıklı iletişim kuracaksın, dört gözle sarılacak, tüm benliğinle dinleyeceksin.
Asla peşini bırakmayacaksın…
Bildikçe bilesin gelecek…
Öğrendikçe cehaletin artacak…Farkına varacaksın bilmediklerinin.
Bildiklerin hep bilmediklerinden daha az olacak. Çoğaldıkça azalacaksın.
Öğrenmeye devam ettikçe genç kalacaksın.
Bilgelik paradoksu bu,gençliğedöngü…Cehalete döngü…En başa döngü…