Geçtiğimiz günlerde, İzmir’deki pek çok belediyede, toplu iş sözleşmeleri (TİS) uzlaşma ile sonuçlanmamış ve işçiler greve gitmişti. Grevler kısa sürdü ve uzlaşma sağlanarak işçiler işbaşı yaptı. Ancak işçileri greve götüren süreç ve grevin sonuçlanması sırasında yaşananlar çeşitli tartışmalara neden oldu.
Belediyelerde örgütlü olan DİSK’e bağlı Genel-İş Sendikası ile bir süredir belediye yönetimlerinin örgütlendiği, SODEMSEN (Sosyal Demokrat Kamu İşverenleri Sendikası) arasında baştan bir anlaşmaya varmak mümkün olmadı.
SODEMSEN ya da Belediye yönetimleri, ilk etapta, aynen Mehmet Şimşek’in kamu çalışanlarına önerdiği düzeyde maaş artış oranları ile başladılar görüşmelere. Tabii, Genel-İş temsilcileri de bunun birkaç kat fazlasını talep ettiler.
Bazı belediye başkanlarının basın ile paylaştığı rakamlar, yol, yemek ve ikramiyeleri de içeren rakamlar olduğu için, kamuoyunda çok yüksek maaşlar olarak algılandı, işçilerin talepleri. Oysa ki, oran olarak enflasyonun bir hayli altında kalıyordu bu rakamlar.
Ancak asgari ücretin 22.104 TL ve emekli maaşlarının sefalet ücreti olması nedeniyle, belediye işçilerinin talep ettiği maaşlar, kamuoyunda, adeta haksız talepler olarak da algılanabiliyordu.
Oysa ki, belediyede çalışan diğer kadrolular ve memurlar, tartışma konusu olan bu rakamlardan az maaş almıyorlar. Ancak onlar ile değil de kıyaslamalar asgari ücret ile yapılınca, algı değişiyor.
Bazı belediyelerde görüşmeler kilitlenince, işçi sendikası, iş yeri temsilcilerini devre dışı bırakarak, belediye ile sözleşme imzaladı. Doğal olarak buna işçiler tepki gösterdi.
Sendikacılık da artık eski özelliğini kaybettiği için, delege ağalığı gibi sendika ağalığı da yaygınlaştı ve birçok sendikacı belediye yönetimleri ile farklı ilişkiler içine girebilmekte, işçilerden çok belediye yönetimleriyle uyumlu faaliyet gösterebilmektedir.
Grevler karşısında diğer bir hamle, grev kırıcılığı olarak geldi. Konak’ta toplanmayan çöpleri başka belediye temizlik işçileri toplama girişiminde bulundu. Yani Sosyal Demokrat Kamu İşverenleri de kendilerince dayanışma içine girmişlerdi.
Şimdi gelelim işin kritik boyutuna. Zaten bir süredir bazı belediyeler işçi maaşlarını ödemekte zorlanmaktadır. Bazıları gecikmeli, bazıları taksit taksit maaş ödemesi yaparken, bazıları da gayrimenkul satışlarını artırmaktadır.
Yani belediyeler ciddi bir mali kriz içindeler. Bunu bilen Erdoğan, bu yüzden Bakanlara “belediyeleri silkeleyin” talimatı vermişti. Biriken sigorta ve vergi borçlarını tahsil etmeye başladılar ki, bu sayede, özellikle CHP’li belediyeler maaş ödemekte ve hizmet üretmekte zorlansınlar.
Peki, belediyeler neden böylesine kronik bir mali kriz yaşamaktadırlar? Bunların çok sayıda nedeni var elbette. Ülke ekonomisinin krizi, artan girdi maliyetleri vs ilk akla gelenler olabilir. Ama belediyelerin bir de artık yapısal hale gelmiş başka bir sorunu daha var. İhtiyaç fazlası aşırı personel alımı.
Belediye bir ticari şirket olmadığı için, personel ihtiyacı konusunda daha esnek bir kurum olarak hareket edebilir. Ama yaşananlar makul düzeyde değil ne yazık ki. Her seçim, kongre ve kurultay öncesi belediyelere ve iştiraklerine himayeye dayalı çok sayıda personel alımı yapılmaktadır. Bu aşırı personel alımı, parti içi mücadelede delege satın almak veya başkan olunca, bu makamı borçlu olduğunu düşündüğü kişilere borcunu ödemek şeklinde olabiliyor. Dolayısıyla bazen yöre ve mezhep derneklerinin listeleri devreye giriyor bazen de Ankara ve İstanbul’dan abilerin gönderdiği kişiler belediyelerde boy gösteriyor. Sonra da maaş ödeyemez hale geliyorlar. Mali krizdeyiz dedikleri halde hiç de buna uygun bir bütçe kullanımını devreye sokmuyorlar.
Avrupa ülkelerinde belediyeyi işçi ücretlerinin mali krize soktuğuna tanık olmak mümkün değil. Ama hiçbir belediye yönetimi de 40 milyon 50 milyon TL’lik pop sanatçıları konserlerini yapmaya kalkışmaz. Her makamdaki yöneticisine çok sayıda lüks makam aracı tahsil edilmesi, çeşitli hizmet ve mal alımındaki ihale tarzları gibi çok sayıda örnek verilebilir.
Bu, genel eğilim ama buna rağmen Eskişehir ve Ankara gibi bazı belediyelerde, maaş ödeyemeyecek düzeyde bir mali kriz yaşandığına tanık olmamaktayız...