İzmir, tarih, coğrafya ve iklimin şekillendirdiği özgün bir kültüre sahiptir.

“İzmirlilik” kavramı bir kent şovenizmi değil, şehrin neşeli, uyumlu ve barışçıl insan yapısını yansıtan bir kimliktir.

Akdeniz ve Ege kültürlerinden beslenen bu kimlikte, İzmir’in ılıman ikliminin önemli bir rolü vardır.

Homeros başta olmak üzere birçok sanatçı, bilim insanı ve düşünür yetiştiren İzmir, tarih boyunca dikkat çeken bir şehir olmuştur.

Bayraklı Kent Konseyi’nin düzenlediği toplantıda konuşmama bu sözlerle başladım.

Kent Konseyi Başkanı Aytekin Keskin ve arkadaşları kentin tarihi ve kimliğini güçlendirmek adına önemli bir çalışmaya imza attı. Şehirlerin ve insanların hafızalarını koruyarak geleceğe taşıyan bu etkinlik, Bayraklı’nın geçmişine ışık tutarak, tarihsel dokusunu ve kültürel mirasını gün yüzüne çıkarmayı amaçladı.

Etkinliğin açılış konuşmasını yapan Kent Konseyi Başkanı Aytekin Keskin, şehrin köklü geçmişine vurgu yaparak şu ifadeleri kullandı:“Beş bin yıllık tarih boyunca nice uygarlıklar kuruldu, birçok medeniyet yıkıldı. Krallar, imparatorlar, sultanlar geldi geçti… Bu şehir hepsini karşıladı, hepsine ev sahipliği yaptı. İnsanlar gibi şehirlerin de hafızaları vardır. Biz de Bayraklı’nın hafızasını canlandırarak, bu kentin diğer şehirlerden farkını ortaya koyan tarihsel mirasını anlatmaya çalışacağız.”

Değerli arkadaşım Hakan Taşkıran ile birlikte söyleşi dizisinin ilkinin konuklarıydık. Toplantının moderatörlüğünü Yürütme Kurulu üyesi Mustafa Özmen yaptı. Çok önemli bir Bayraklı kitabına imza atanK.Hakan Taşkıran bizleri görseller eşliğinde nefis bir tarih yolculuğuna çıkardı. O da ben de önemli bir Bayraklı sevdalısı olan sevgili kardeşimiz Şükrü Tül’ü de sevgi ve rahmetle andık.

Benim ne söylediğime gelince:

İzmir’in köklü geçmişini anlamak için Bayraklı’ya, antik Smyrna’nın doğduğu topraklara bakmak gerekir. Bu topraklar, sadece kentin değil, aynı zamanda dünya kültür tarihinin önemli isimlerinden ikisini, Homeros ve Ekrem Akurgal’ı bize her gün hatırlatıyor. Biri, sözcükleriyle destanları şekillendiren bir ozan; diğeri ise toprağın altındaki tarihi gün yüzüne çıkaran bir bilim insanıdır.

Elbette son dönemde Smyrna kazılarının başkanı Prof. Dr. Cumhur Tanrıver’in hakkını teslim etmek gerek. Konsey’e Cumhur Hoca’yı davet ederek bizleri bilgilendirmesini önerdim.

Homeros: Destanların İzmirli Ozanı

İlyada ve Odysseia gibi dünya edebiyatının temel taşlarını oluşturan destanların yazarı Homeros’un, MÖ 8. yüzyılda Smyrna’da (bugünkü Bayraklı) doğduğu kabul ediliyor. O, yalnızca bir şair değil, aynı zamanda Ege ve Akdeniz dünyasının kültürel mirasını sözlü gelenek yoluyla aktaran bir anlatıcı. Destanlarında geçen Troya Savaşı anlatıları, kahramanlık ve insan doğasına dair betimlemeler, bugün bile edebiyatın en büyük ilham kaynaklarından biri olmaya devam ediyor. Homeros’un İzmirli olması, şehri edebi kimliğiyle de öne çıkaran önemli bir unsur.

İzleyiciler arasında sevgili dostumuz Prof. Dr. Ersin Doğer’in olması da bizler için çok değerliydi. Ersin Hoca bize sürekli bir şeyler öğretir. Onun “İzmirliler antik çağda neyle övünürlerdi?” başlıklı çalışması bizim gibi araştırmacılar için çok değerlidir. Doğer’den öğrendiğimiz şu bilgi ne kıymetlidir: İzmirliler, Homeros’u kendi kimliklerinin bir parçası olarak görmüş ve ona büyük bir sevgiyle bağlı kalmışlardır. Onu onurlandırmak için Homereion adlı bir yapı inşa etmişlerdir. Homeros’un İzmir’i övdüğü dizeler, şehrin gücünü ve kahramanlık kültürünü vurgularken, İzmir’in tanrılar tarafından korunmuş bir yer olduğu düşüncesini yansıtır. Ozan, halk arasında olduğu kadar entelektüel çevrelerde de kutsal bir figür haline gelmiştir. Onu sert şekilde eleştiren Zoilos’un İzmir’de ağır şekilde cezalandırılması, Homeros’a duyulan saygının ne denli büyük olduğunu gösterir.

Ekrem Akurgal: İzmir’in Tarihini Gün Yüzüne Çıkaran Bilim İnsanı

Bayraklı’nın ikinci evrensel İzmirlisi ise Prof. Dr. Ekrem Akurgal… Türkiye’de arkeoloji biliminin öncülerinden biri olan Akurgal, Bayraklı’da başlattığı kazılarla antik Smyrna’nın tarihini ortaya çıkarmış ve kentin Batı Anadolu’daki en eski İon yerleşimlerinden biri olduğunu kanıtlamış. Onun çalışmaları sayesinde, İzmir’in tarihinin yalnızca Osmanlı veya Roma dönemine değil, çok daha eski çağlara uzandığı anlaşıldı.  Akurgal’ın bilim dünyasına katkıları, sadece Türkiye için değil, dünya arkeolojisi için de büyük önem taşıyor.

Tekel’in Bağları ve Smyrna’nın Kaderi

İzmir’in modernleşme sürecinde birçok tarihi alan, hızlı kentleşmenin gölgesinde kalmış, kimisi tamamen yok olmuştur. Ancak, Bayraklı’da yer alan eski Smyrna’nın kaderi biraz daha farklı yazılmıştır. Bu farkı yaratan unsurlardan biri de Tekel’in rakı ve şarap fabrikasıyla sahip olduğu geniş üzüm bağlarıydı.

Uzun yıllar boyunca bu alanın Tekel’de oluşu kontrolsüz yapılaşmayı engelledi ve antik kentin kalıntılarının büyük ölçüde korunmasını sağladı. Eğer bu bağlar ve fabrikalar olmasaydı, muhtemelen İzmir’in en büyük gecekondu bölgesi olan Bayraklı, Smyrna’nın son izlerini de yutup gidecekti.

Bugün Smyrna’nın tarihî mirasını konuşabiliyorsak, bunu bir nebze de olsa Tekel’in bağlarına borçluyuz. Kentin geçmişi ile geleceği arasındaki hassas dengede, bazen beklenmedik unsurlar koruyucu bir kalkan işlevi görebiliyor. Smyrna’nın şanslı kaderi, belki de İzmir’in kültürel kimliğine sahip çıkma sorumluluğunu bir kez daha hatırlatıyor.

Toplantıda dile getirdiğim gibi “İzmir’in Tarihini Gelecek Nesillere Aktarmak Zorundayız!”

İzmir, yalnızca bir şehir değil, binlerce yıllık bir tarihin, kültürel zenginliğin ve medeniyetlerin kesişim noktası. Homeros’un dizelerinde övülen, Smyrna’nın antik sokaklarında yankılanan bu miras, sadece geçmişin değil, geleceğin de bir parçası. Ancak, bu köklü tarihi korumak ve yaşatmak için onu genç nesillere aktarmak zorundayız.

Bugünün çocukları, İzmir’in yalnızca sahilleri ve modern caddeleriyle değil, Agorası, Kadifekalesi, Smyrna’sı ve Kemeraltı’nın dar sokaklarıyla da tanışmalı. Onlara, bu şehrin neden özel olduğunu, tarih boyunca neden birçok uygarlığın göz bebeği haline geldiğini anlatmalıyız. Eğitimde, müzelerde, sokak panolarında, hatta günlük sohbetlerde bile İzmir’in hikâyesini işlemeliyiz.

Eğer çocuklarımız geçmişin değerini bilirse, gelecekte bu mirası koruma sorumluluğunu da üstlenirler. İzmir’i sadece yaşadığımız bir şehir olarak değil, kimliğimizin ayrılmaz bir parçası olarak görebilmeleri için onlara bu bilinci aşılamak hepimizin görevi.