Beş gün sonra...

Aramızdan ayrılışının 10’uncu yılı geride kalıyor...

“Saftirik” bakışları...

Tertemiz kalbi...

Çileden çıkartan uzaylı soruları...

Hiç beklemediğiniz bir anda...

“Einstein” oluveren zekasıyla...

Hepimizi gülme krizine sokan adam!

Söyler misin usta?

Bir “nisan ayı”nda doğup...

Araya bir “72 yıl” koyarak...

Bir “mayıs ayı”nda veda etmek var mıydı?

***

Bu memleketin gelmiş geçmiş...

“En güzel gülen”...

Ve de...

“En güzel güldüren”...

Sahne sanatçısı olarak tarihe geçti...

***

Hepsinden önemlisi...

Taaaa en başından beri...

Sanki bizim ailenin...

Evden hiç ayrılmayan neşe dolu misafiri...

***

Hani...

Kimileri vardır...

“Al kalbim senin olsun!” diyecek kadar cömert...

...Ve karşılığında sadece...

Kendisi gibi gülümsemenizi isteyen çok özel bir aktör...

Farkındasınız di’mi?

O yok ya...

Hem Yeşilçam...

Hem tiyatro sahneleri yıllardır öksüz...

***

Her konuda çok mütevazıydı!

Mesela...

Hayatı boyunca kimseye...

“Ben Kıbrıslı Kamil Paşa’nın yeğeniyim” filan diye hava atmadı...

İstanbul Şehzadebaşı'nda...

Eczacı ve kimyager Profesör Ahmet Reşat Alasya'nın...

Altı evladından biri olarak (1943) dünyaya gözlerini açtı...

Bebekken bile çok güzel gülüyordu...

***

Çok sevdiği babacığını kaybettiğinde...

Robert Kolej'in orta bölümünü bitirmişti...

Beş kardeşi ve çalışmayan bir annesi vardı...

Okulu unuttu, ekmeğin peşine düştü...

Rehberlik yaptı, turistleri gezdirdi...

Aslında...

Bir gözü de “tiyatro sahnesi”ndeydi...

Büyülü sahne ışıklarının etkisinden...

Bir türlü kendisini kurtaramıyordu...

Hepsinden önemlisi...

Sahnede çok para var zannediyordu(!)...

***

16 yaşındaydı...

Milli Türk Talebe Birliği'nin...

“Birlik Tiyatrosu” o tarihlerde çok popülerdi...

Üniversiteli gençler enfes oyunlar sergiliyorlardı...

Cesaret geldi; “Beni de alın aranıza” deyiverdi...

Milli Türk Talebe Birliği'nin...

O günlerdeki tiyatro sorumlusu Metin Akpınar'dı...

Bir gün, ansızın...

“Ben bu tiyatroda stajyer olayım, para filan istemem!”

Demez mi?

O gün...

Yıllar sürecek dostluğun ilk adımı atıldı...

***

Belki inanmayacaksınız ama...

Zeki Alasya’nın...

Sahnelerdeki ilk rolünün “zenne” olacağı...

Kimin aklına gelirdi ki?

Dikkat!

O rolün öyküsü şahane...

***

Gecelerden bir gece...

Hidayet Sayın'ın ünlü eseri...

“Pembe Kadın” sahneleniyor...

Üstelik...

“Perde...” demeye birkaç dakika var...

Gelin görün ki...

“Pembe Kadın”ı canlandıracak oyuncu hala ortada yok...

Öykümüzün kahramanı o gece kulisteydi...

Metin Akpınar...

Tiyatro aşkıyla yanıp tutuşan gence baktı ve kararını verdi:

“Pembe Kadın’ı oynar mısın?”

Bir erkek oyuncu adayı olarak harikalar yarattı ve...

O ikili...

Zeki Alasya ve Metin Akpınar bi’daha ayrılmadılar...

***

Zeki Alasya'nın tiyatrodaki kaderi...

Haldun Taner'in Devekuşu Kaberesi'ne katılmasıyla değişti...

Sahneledikleri her oyun...

Aşk Olsun... Beyoğlu Beyoğlu... Deliler... Yasaklar...

Gişe rekorları kırdı...

O kadar tatlı ve iz bırakan komedi yapıyorlardı ki...

Memlekette...

Zeki ile Metin'i tanımayan kalmamıştı...

***

10 Yıldır Kahkahalar Yarım Porsiyon... Zeki Alasya... Foto 2... Yazinin İçi̇n Sonlara Doğru...

Zeki Alasya...

64 film çevirdi...

27 filmde yönetmen koltuğuna oturdu...

Dokuz filme senaryo yazdı...

Onlarca TV dizisini oyun gücüyle unutulmazlar arasına soktu...

Çok üretkendi...

Hayata “marangoz kalfası” olarak atılmış...

50'li yaşların ortasında “Devlet Sanatçısı” olmuştu...

***

“Her güzel şeyin bi'sonu vardır” diyenler...

Daima haklı çıkar...

Nitekim...

Sinan Çetin'in “Propaganda” filminde...

Metin Akpınar önemli bir rol üstlenirken...

Belki de ilk kez...

Zeki'cik yanında yoktu...

Tablo acıklıydı, yolun sonu görünmüştü...

Çeyrek asırlık beraberlik...

Tarihe karıştı...

(Sadece son filmleri Rus Gelin'de birlikte oynadılar...)

***

Ayrılık...

Zeki Alasya'da tsunami etkisi yarattı...

Para deyince eli çok açıktı...

Hesabını pek tutturamıyordu...

Aslında...

Biraz da savurgandı...

Ticaret yapmaya kalktı...

İflas etmesi uzun sürmedi...

Gece gündüz arı gibi çalışıyordu...

O günlerde dostlarına hep şöyle diyordu:

“Çok yorgunum ama emekli olamam... Çünkü param yok... Param olmadıkça oynayacağım!”

***

O günlerde...

“Masonluk bir ahlak ve kardeşlik sistemidir” diyerek...

Mason oldu...

Masonluğa kabul edildiğinde...

Hala maddi sıkıntıları vardı...

***

Karaciğer yetmezliğinden hayata veda ettiğinde...

Türkiye...

Sanat dünyasının bir büyük ustasını kaybetmenin...

Derin acısını yaşıyordu...

***

Bitiriyoruz...

Ağlarken güldürebilen...

Güldürürken ağlatan o Zeki Alasya var ya...

Hayatının son 40 yılında...

Dünyanın dört bir yanından...

Tam bin 170 adet “Buda Heykeli” topladı...

Muhteşem bir koleksiyon oluşturdu...

“Neden sadece Gülen Buda heykeli topluyorsunuz?” diye soranlara şöyle karşılık veriyordu:

“Çok sevimliler... Kendime benzetiyorum... Gerçekten de benziyorlar bana... Özellikle kulak memeleri neredeyse omuzuna kadardır... Benimkiler de bayağı uzun... Gülen Buda'lar şımarık bir figür... Budist değilim ama Happy Budaları çok seviyorum...”

***

O koleksiyon 10 yıldır...

Rahmi Koç Müzesi'nde sergileniyor ve...

Gerçekten heykellerin tamamı gülümsüyor...

Büyük olasılıkla...

Bulutların üstünden bize bakan Zeki Alasya gibi...

Mekanı Cennet olsun...

Nokta...

Sonsöz: “Fi tarihinde de olsa gün gelecek içimizden biri Oscar ödülünü havaya kaldıracak... O zaman ben yaşamıyor olursam, (Zeki demişti) dersiniz... / Zeki Alasya - Aktör, yönetmen...”