ABD’de İklim Krizinin büyük etkisini izliyoruz günlerdir televizyon haberlerinde. Seller hayatları söndürüyor, Trump iseinkâr ediyor halen…
Dünyanın “en gelişmiş ülkesi” olarak görülen Amerika Birleşik Devletleri, iklim krizinin yıkıcı etkileriyle sarsılıyor. Teksas’ın merkezinde yaşanan ani seller, en az 120 kişinin hayatını kaybetmesine neden oldu; bu kayıpların üçte biri çocuklar. Kurak çöl bölgesinde başlayan ve hızla şiddetlenen sağanak yağış, Guadalupe Nehri’nin yalnızca 45 dakika içinde 8 metre yükselmesine yol açtı.
Bu felaket, taşkın yatağına kurulan bir Hristiyan yaz kampından 24’ten fazla genç kızı ve danışmanlarını sürükleyerek trajediyi daha da derinleştirdi.
Bu korkunç seller, Teksas tarihindeki en yıkıcı aşırı hava olaylarından biri olarak kayıtlara geçti. Ancak, bu felaketler ne ilk ne de son. İklim krizi, artan sıcaklıklar, düzensiz yağışlar ve şiddetli fırtınalarla kendini her geçen gün daha fazla hissettiriyor. Buna rağmen, Başkan Donald Trump ve birçok Cumhuriyetçi Parti yetkilisi, iklim değişikliğini inkâr etmeye devam ediyor. Trump, “İklim krizi yok” derken, fosil yakıt kullanımını artırma politikalarını savunuyor ve fırtına, aşırı sıcaklık ve deprem gibi afetlere hazırlık yapan federal kurumları dağıtıyor.
Bu inkâr, sadece bilimsel gerçekleri değil, aynı zamanda yüzlerce masum hayatı da tehlikeye atıyor.

Teksas’taki bu trajedi, iklim krizinin görmezden gelinemeyecek bir gerçek olduğunu bir kez daha ortaya koyuyor. Seller, kuraklıklar, orman yangınları ve kasırgalar artık “nadir” olaylar olmaktan çıktı; bunlar, gezegenimizin alarm zilleri.
Bilim insanları, bu tür felaketlerin sıklığının ve şiddetinin, karbon emisyonları azaltılmadığı takdirde daha da artacağını yıllardır vurguluyor. Ancak, fosil yakıt endüstrisine destek veren politikalar ve iklim değişikliğini hafife alan söylemler, çözümü geciktiriyor.
Bu felaket, yalnızca bir trajedi değil, aynı zamanda bir uyarı. İklim krizi, sınır tanımıyor; en gelişmiş ülkeleri bile savunmasız bırakıyor. Teksas’taki çocuklar, aileler ve topluluklar, bu inkârın bedelini hayatlarıyla ödedi maalesef.
İklim krizini inkâr etmek, gerçeği değiştirmiyor; sadece felaketin boyutlarını büyütüyor.
Türkiye’de Orman Yangınları ve İklim Krizi
Türkiye’nin dört bir yanında yaz aylarında alevlere teslim olan ormanlarda, yalnızca vicdansız kundakçıların ya da Gediz Elektrik gibi şirketlerin yenilemediği eskiyen elektrik hatlarının değil, aynı zamanda iklim krizinin yıkıcı etkilerinin bir sonucu.

Kuraklık, sıcak hava dalgaları ve düzensiz yağış rejimleri, orman yangınlarının hem sıklığını hem de şiddetini artırıyor. Yanan bölgelerde görülen büyük kuraklık etkisi, iklim değişikliğinin artık göz ardı edilemez bir gerçek olduğunu çarpıcı bir şekilde ortaya koyuyor.
Son yıllarda ülkemiz artan sıcaklıklar ve azalan yağışlarla mücadele ediyor. İklim değişikliği, özellikle Akdeniz Bölgesi’nde uzun süreli kuraklık dönemlerine yol açarak ormanları adeta bir barut fıçısına çeviriyor. Kuru otlar, nemini kaybetmiş ağaçlar ve yanıcı bitki örtüsü, en ufak bir kıvılcımda devasa yangınlara dönüşebiliyor.
Bilim insanları, Türkiye’de sıcaklıkların küresel ortalamadan daha hızlı arttığını ve bu durumun orman yangınlarının yıkıcı gücünü katladığını belirtiyor. Gediz Elektrik’in eskiyen ve bakımı yapılmayan hatları gibi altyapı sorunları, bu kıvılcımları ateşleyen unsurlar arasında yer alsa da, asıl sorun iklim krizinin yarattığı zemin.
Orman yangınlarının bir kısmı kasıtlı kundaklamalarla başlasa da, bu suçların etkisi iklim değişikliğiyle birleştiğinde çok daha yıkıcı hale geliyor. Yanan bölgelerde, toprağın nem kaybı ve bitki örtüsünün hassaslaşması, yangınların kontrol altına alınmasını zorlaştırıyor. Üstelik, yangın sonrası yeniden ağaçlandırma çabaları da kuraklık nedeniyle sekteye uğruyor; çünkü yeni dikilen fidanlar, yeterli su ve uygun iklim koşulları olmadan hayatta kalamıyor. Bu durum, Türkiye’nin orman varlığını her geçen yıl daha fazla tehdit ediyor.
Enerji şirketlerinin altyapı eksiklikleri, yangınların başlamasında önemli bir rol oynuyor. Eski elektrik hatlarıda, aşırı sıcaklarda kısa devre yaparak ya da rüzgârla koparak yangınlara neden olabiliyor. Ancak, bu yalnızca buzdağının görünen kısmı. İklim krizine karşı kapsamlı bir strateji geliştirilmediği sürece, bu tür altyapı sorunları yalnızca geçici bir suçlu olarak kalacak.
Yangınlarla mücadelede erken uyarı sistemleri, modernize edilmiş altyapı ve etkin yangın söndürme kapasitesi hayati önem taşıyor. Dahası, bireylerin ve kurumların çevre bilinciyle hareket etmesi, kundaklama gibi insan kaynaklı felaketlerin önüne geçmek için şart.
Türkiye’nin ormanları, sadece ekolojik bir zenginlik değil, aynı zamanda iklim değişikliğiyle mücadelede en büyük müttefiklerimizden biri. Karbon yutakları olarak ormanlar, atmosferdeki sera gazlarını emerek gezegenin dengesini koruyor. Ancak, onları korumak için acil ve kararlı adımlar atılmalı. İklim krizine karşı yenilenebilir enerjiye geçiş hızlandırılmalı, su kaynakları sürdürülebilir şekilde yönetilmeli ve ormanları koruma politikaları güçlendirilmeli.
Unutmayalım Teksas Felaketi gibi ülkemizdeki orman yangınları, yalnızca bir avuç vicdansızın ya da ihmalkâr şirketlerin suçu değil; iklim krizinin bir yansıması. Kuraklığın gölgesinde alev alan her ağaç, hepimize bir uyarı: Geleceğimizi kurtarmak için şimdi harekete geçmeliyiz. Türkiye’nin yeşil mirasını korumak, sadece bugünün değil, yarının nesilleri için de bir sorumluluk. İklim krizine karşı topyekûn bir mücadele, daha fazla orman kaybetmemek için tek yol.