Bu mesele uzun yıllardır sosyoloji ve siyaset biliminde tartışılan bir konudur. Yani sınıf ve kimlik mücadelesi veya dayanışması sorunu. Aslında epeyce süredir bizim toplumumuzda bariz olarak gözlemlenen bir sosyal dönüşümü de içermektedir.
Marx ve Engels, yaşadıkları dönemin kapitalist gelişmelerini açıklamada, sınıf ve sınıfsal kutuplaşma kavramlarını anahtar kavramlar olarak kullanmışlardır. Onlara göre kapitalizm, emek sömürüsü ve artı değere el koyma yöntemiyle, toplumda sınıfsal kutuplaşmaya yol açacaktır. Emeğini satarak sürece katılan işler ile emeği sömüren burjuvazi arasındaki çatışma arasında kalanlar da giderek işçileşecek (proleterleşme) ve devrim kaçınılmaz olacaktır.
Bu görüşleri ile Marx ve Engels, sadece dönemin kapitalizmini analiz etmekle kalmamış, başta Avrupa olmak üzere tüm dünyada fikirleri ile sosyalist hareketlerin ilham vericisi olmuşlar, dünyada önemli devrimlerin yaşanmasına da katkı yapmışlardır.
Ancak kapitalizmin dönüşümü ve reel sosyalizmin pratiğinde yaşanan sorunlar nedeniyle, Marx’ın teorisi bazı eleştirilere ve revizyonlara da uğramıştır. Gelişmiş kapitalist toplumlarda yaşanan refah düzeyi artışı ve sınıfsal yapıdaki dönüşümler, işçi sınıfının eski devrimci potansiyelini zayıflatmıştır.
Hem teknolojik gelişmelere bağlı yeni işbölümü ve işçi sınıfı içindeki farklılaşmalar hem de işçilerin belli ölçüde refaha ulaşması, işçi sınıfı hareketlerini giderek etkisizleştirmiştir. Bu emek sömürüsünün bittiği anlamına gelmemekle birlikte karakter değiştirdiği anlamını taşımaktadır.
Sosyalizm ile yönetilen ülkelerdeki huzursuzluklar, kapitalist ülkelerdeki sosyalist hareket ve işçi sendikalarının güç kaybetmesi, işbölümü ve sınıf yapılarındaki bu dönüşümlerle yakından ilgilidir. Bu süreci anlattığı kitabına Andre Gorz, “Elveda Proleterya” adını vermiştir.
Ayrıca Herbert Marcause de işçi sınıfının devrimci yeteneğini kaybettiğini, dolayısıyla sistemi dönüştürecek güç olmaktan çıktığını anlattığı yazılarında, sisteme muhalefet edecek gücün artık marjinaller olacağını öngörmüştür. Siyahiler, dışlanmış etnik ve dinsel gruplar ile gençler bu listede yer almaktadır. 68 Gençlik olayları, Hippiler vs bu görüşlere ilham vermiş olabilir.
Bizim ülkemizde de altmışlı ve yetmişli yıllarda yükselen sosyalist hareket ve sendikacılığın yükseliş yıllarıydı. Sosyalist partilerin ilgi görmesi ve CHP’nin belli ölçüde dümeni sola kırmak zorunda kalması, bu sürecin ürünüydü.
12 Eylül Darbesi ile partiler, sendikalar ve sol gençlik hareketleri önemli darbe yedi. Darbe rejimi sol hareketleri hem şiddete başvurarak hem de yeni yasal düzenlemeler ile önemli ölçüde geriletti. Ancak bu madalyonun bir yüzünü oluşturuyor.
Çünkü daha önce de darbeler olmuş, sosyalist gençlik önderleri idam edilmiş, öldürülmüş ve birçoğu hapislere atılmıştı. Ancak darbe koşulları sonrası aynı hareketler tekrar güç kazanmıştı.
Dolaysıyla bu türden dönüşümleri sadece kurumsal bir takım müdahaleler ile açıklamak eksik bir açıklama olur. Sosyal ve siyasal dönüşümler çoğu zaman çok değişkenlidir.
Diğer bir önemli küresel faktör, 1989 Berlin Duvarı’nın yıkılması ile sembolize edilen, reel sosyalizmin çöküşüdür. Bu da dünya çapında önemli bir etki yapmıştır. Nitekim bu olay sonrası, “Tarihin Sonu” gibi liberal teoriler çok popüler olmuştu.
Bu anlamda kapitalizmin rakipsiz bir sistem haline dönüşmesi ile toplumlarda, siyasi dinamikler de belli ölçüde, bütün bunlardan etkilenmeye başladı. Halen kapitalizmin yarattığı eşitsizlik, işsizlik ve yoksulluk çok önemli bir sorun olarak gündemde.
Ancak sol ve sosyalist partiler eski parlak günlerine dönememektedir. Sendikalar artık eski sınıf sendikacılığından öte, adeta sembolik birer meslek örgütlerine dönüşmüş durumdadır. Ve dikkat ederseniz bizim ülkemizde toplu sözleşme yapma hakkı olan, yani üye sayısı bakımından daha büyük olan işçi ve memur sendikaları sağcı kuruluşlardır.
Hatta sendikaların siyasi konumlarını, sınıfsal tanımlardan çok, dinci, muhafazakar, milliyetçi gibi tanımlara muhtaç kalıyoruz.
Asıl konuya gelemedim. Biraz açıklayıcı bir giriş yapmaya çalışınca böyle oldu. Asıl konuya gelince PKK’nın Kürdistan İşçi Partisi olarak kurulup, orak çekiçli bayrak tercih etmesinden sonra bu anlattıklarımıza bağlı olarak orak çekici ve sosyalizmi terk edişini de içeren sosyolojik bir değerlendirme yapmaya çalışacağım bundan sonraki yazımda.
Sadece Kürt hareketi ve PKK değil, diğer kimlik hareketlerini de işin içine katarak tabi ki.