Müzik Önerisi: Koca Yaşlı Şişko Dünya -Adamlar
Üniversite hayatımın en önemli hedefiydi Birleşmiş Milletler adına çalışabilmek…
New York’ta o ihtişamlı binasını ilk gördüğümde müthiş etkilenmiştim. Dünyanın dört bir yanından gelen diplomatların güçlü bilgi birikimi ve deneyimi ile uluslararası hukukun en büyük bekçisi, dünya barışının yılmaz savaşçısı, krizlerin çözüm merkezi ve insanlığın vicdanı dimdik ayakta!
Birleşmiş Milletler ilk olarak 1945 yılında 2. Dünya Savaşı’nın hemen ertesinde dünya barışını ve güvenliğini korumak, ekonomik kalkınmayı ve sosyal eşitliği sağlamak amacıyla kurulmuş uluslararası bir örgüt. Uluslararası ilişkilerde kuvvet kullanımını yasaklayan antlaşmaların öncüsü. BM’in193 üyesi var ve Türkiye’de kurucu ülkeler arasında…
Birleşmiş Milletlerin organları arasında bulunan Güvenlik Konseyi’ndeki konuşmaları dinledim bu hafta ilgiyle tek tek…
“Küresel barışın tehdit edildiği en karanlık dönemlerden birindeyiz”
“Bir insanlık dramına şahitlik ediyor ve susuyoruz”
“Gazze’deki durum ahlaki ve yasal olarak savunulamaz”
“İnsancıl hukuk ihlal ediliyor, Cezasızlık hüküm sürüyor”
“Her saat bir çocuk daha öldürülüyor”
“Hiçbir ülke insanlığı zorbalıkla yönetemez”
Müthiş söylemler…Bravo!
Peki eylemler?
Son yıllarda Dünyanın birçok noktasında süren çatışmaların, soykırımların ve insani krizlerin karşısında BM’in önleyici ve barışçıl çözümlerüretmedeki yetersizliğini ve müdahalelerin yetersiz kalmasınıkabul edemiyorum artık ben…Hepimizin bu kuruma karşı güveni kökten sarsıldı bir kere…
Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi, teorik olarak dünya barışını korumakla görevli. Fakat gerçekte, veto hakkına sahip beş daimî üyenin kendi çıkarlarını koruduğu bir satranç tahtasına dönüşmüş durumda. Veto hakkı, İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra dünya barışını koruma amacı güden bu yeni uluslararası sistemin bir parçası olarak tasarlandı. Savaşın galibi olan büyük güçler, yani "Büyük Beşli", uluslararası barış ve güvenliğin korunmasında özel bir sorumluluğa sahip olmalıydı.
Kurucu devletler, Güvenlik Konseyi'nin alacağı kararların, büyük güçler arasında yeni bir savaşa yol açmasını önlemek istiyordu. Veto hakkı, daimî üyelerden birinin çıkarlarını doğrudan tehdit eden bir kararı engelleme yetkisi vererek, onları BM sistemine dahil tutmanın bir yolu olarak görüldü.
Veto hakkı, uluslararası ilişkilerdeki güç dengesinin bir yansımasıydı. Bu hak, güçlü devletlerin BM'ye olan desteğini garanti altına almak ve örgütün kuruluşunu mümkün kılmak için bir pazarlık unsuru olarak kullanıldı.
Amacı her ne kadar dünya barışını korumak ve büyük güçler arasında çatışmayı önlemek olsa da günümüzde sık sık eleştirilen bir konu haline gelmiştir. Bu hak, Güvenlik Konseyi'nin önemli konularda harekete geçmesini engelleyerek, uluslararası krizlerin çözümünü zorlaştırabilmektedir.
Bir yanda masum siviller katledilirken, diğer yanda umarsızca veto hakkı kullanabilenülkeler.Veto edebilen ülkenin başkanını dinlemeyi reddedendelegeler.
Bu salonda verilen kararlar, çoğu zaman sahadaki gerçeklerle bağdaşmayan kuru bir mürekkep lekesinden ibaret.
Belki de en acı verici olan bu büyük organizasyonun, sadece en güçlülerin isteklerinin gerçekleştiği bir zenginler kulübüne dönüşmesi.
Gazze'deki, Sudan'daki ya da Ukrayna'daki çatışmalara bakınca tüm şiddet olaylarını "şiddetle kınayan" bir bildiri yayımlamaktan başka bir eylem yok. Bu kınamalar, acı çekenler için bir merhem olmaktan çok, bürokratik bir ritüelin parçası haline gelmiş durumda.
Bir zamanlar umudun simgesiydi barışın gücüydü mavi bereliler. Bugünise eylemsizliğin sembolü olarak sadece "vahşeti izlemek" zorunda kalıyor.
Onlar için de büyük bir acı olsa gerek…Haksızlığa zulme karşı hiçbir şey yapamamak…
Bu teknolojik çağda İnsanlığın geldiği nokta bu olmamalıydı…
Birleşmiş Milletlerbeş çıkışlı bir labirentin içinde sıkışıp kalmış.
Ve bu Beş ülkenin veto hakkıyla koca yaşlı şişko dünyanın geleceği ne kadar parlak…