Ozan EKİZ / EGEDESONSÖZ – İzmir Ticaret Borsası (İTB) Kasım Ayı Olağan Meclis Toplantısı İzmir Ticaret Odası (İZTO) Meclis Toplantı Salonu’nda gerçekleştirildi. Meclisi İTB Meclis Başkanı Ömer Gökhan Tuncer yönetti.

İTB Yönetim Kurulu Başkanı Işınsu Kestelli açılış konuşmasına tarife engellerine ve ihracat rakamlarına değinerek,

‘DEZENFLASYON SÜRECİ YAVAŞLIYOR, FAİZ İNDİRİMLERİ DEVAM EDİYOR’

Ülkedeki enflasyon rakamlarından bahseden Kestelli, “Küresel belirsizliklerin ve korumacılığın devam ettiği bir ayı, ülkemiz penceresinden birkaç tespitle özetlemek istiyorum… Dünya ekonomisinde, tarife engellerine karşı üretimi öne çekme çabasının getirdiği bir hareketlilik olsa da geleneksel pazarlarımızda büyüme zaafı devam ediyor. Enerji fiyatlarındaki düşük seyirden talep koşullarındaki zayıflığı gözlemleyebiliyoruz. Küresel büyüme ve ticaretteki trendin böyle devam etmesi halinde şartların Türkiye’yi ihracatta Ortadoğu ve Afrika pazarlarında büyümeye zorlayacağı görülüyor. Bazı istisnalar yaşansa da dünya genelinde dezenflasyon süreci zayıflamış durumda. Yukarı yönlü risklere rağmen faiz indirimlerinin hızlandığına şahit oluyoruz. Japon yenindeki değer kaybının küresel piyasalarda yarattığı endişe, başka bir risk unsuru. Özetle, bu iklimde iş yapmak, sisli havada otomobil kullanmak gibi ekstra dikkat gerektiriyor. Ekonomide içeriye baktığımız zaman ise enflasyondaki düşüş seyrinin zayıfladığını, buna karşın iç talepteki yavaşlamanın da sürdüğünü görüyoruz. Büyük bir bedel ödemiş olsak da, cari açığın milli gelire oranının yüzde 1,3 gibi sürdürülebilir bir seviyeye inmiş olması, makro istikrar açısından çok değerli. Buna karşın enflasyonda öngörülen hedefi bu yıl da aşacağımız netleşmiş görünüyor. Merkez Bankası Başkanı’nın da altını çizdiği gibi enflasyon hedefindeki sapmada, gıda fiyatlarının yıllık enflasyona katkısının 1,5 puan artması etkili oldu. Bu da bizi, bir kez daha, ülkemizdeki en temel reform alanlarının başında tarımın geldiği gerçeğine getiriyor” dedi.

‘TARIM SEKTÖRÜ İÇİN COP31 DÖNÜŞÜM FIRSATI’

Birleşmiş Milletler tarafından yapılan COP toplantıları ve dünya genelinde etkili olan iklim değişikliğini anlatan Kestelli,

Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi’nin taraf ülkelerini bir araya getiren Taraflar Konferansının 30’uncusu bu yıl 10-21 Kasım tarihlerinde Brezilya’da düzenlendi. Kısaca COP olarak adlandırılan bu toplantılar, küresel iklim politikasının yönünü belirlediği için kritik öneme sahip. Toplantının bizler açısından en önemli çıktılarından birisi gelecek yıl yapılacak COP31 toplantısının ve Başkanlığının ülkemiz tarafından yapılacak olması. COP31’e ev sahipliği yapmanın, ülkemiz açısından sadece diplomatik prestij değil; aynı zamanda ekonomik, teknolojik, çevresel ve kurumsal kapasite bakımından büyük fırsatlar yaratacağını söyleyebilirim. Toplantının ülkemizde düzenlenecek olması, iklim değişikliğinin etkilerinin en yoğun hissedildiği alanların başında gelen tarım sektörümüz için de önemli bir fırsat ve güçlü bir dönüşüm sürecinin başlangıcı olabilir.

Türkiye’nin COP31’e ev sahipliği yapması;

• Bu zorunlu dönüşüme yönelik politikaların, destek mekanizmalarının ve yatırımların hızlanması,

• Özellikle iklime dayanıklı üretim modelleri, su verimliliği uygulamaları, dijital tarım teknolojileri ve karbon ayak izi ölçüm sistemleri için uluslararası fonlara ve teknik iş birliklerine erişim imkanlarının artması,

• Tarımsal üretimden ticarete kadar tüm değer zincirinin yeniden değerlendirilmesi için güçlü bir zemin oluşması,

• Tarım ürünleri ihracatında giderek daha belirleyici hale gelen, sürdürülebilir üretim, izlenebilirlik ve düşük karbonlu tedarik zincirleri alanlarında standartların yükselmesi,

• Karbon sertifikasyon sistemlerini geliştirmesi ve AB’nin Yeşil Mutabakatı ile uyumun hızlanması açısından önemli bir kaldıraç olacaktır.

Ayrıca toplantının hazırlık süreci, kamu kurumları, meslek odaları, üniversiteler ve özel sektör arasında daha güçlü bir iş birliği zemini oluşturacaktır. Sonuç olarak COP31’in ülkemizde yapılacak olmasını, tarım sektörümüzü hem küresel iklim politikalarına entegre etmek hem de sürdürülebilir üretim ve ticaret açısından yeni bir seviyeye taşımak için önemli bir fırsat olarak değerlendirebiliriz” dedi.

‘UZUN DÖNEMDE KURU MEYVE FİYATLARI ARTIŞTA’

2025 yılı ihracat rakamları ile kuru incir, kuru kayısı ve kuru üzüm ürünlerine değinen Kestelli, “2025 yılı, geleneksel ihraç ürünlerimiz arasında önemli bir yer tutan kuru üzüm, kuru incir ve kuru kayısı üretimi açısından oldukça zor bir yıl oldu. Yıl boyunca görülen aşırı sıcaklık dalgaları, zamansız yağışlar, don ve dolu olayları, üç ürünün de verim ve kalitesini ciddi şekilde etkiledi. Rekolteler uzun yıllar ortalamasının altında bekleniyor. Temel sebebi küresel iklim krizi olan bu durumu son yıllarda çok sık yaşamaya başladık. Ürün arzında yaşanan bu gelişmenin ihracatımızda da önemli kayıplara neden olduğunu söyleyebiliriz. Nitekim, 22 Kasım itibariyle yeni sezon ihracat miktarları geçen sezonun aynı dönemine göre; kuru üzümde yüzde 25, kuru incirde yüzde 20, kuru kayısıda ise yüzde 65 geriledi. Ürün arzında yaşanan bu sorunlar, her üç üründe de dünyanın en büyük üreticisi olmamız nedeniyle ihraç fiyatlarının yükselmesine neden oldu. Kuru üzümde yüzde 3, kuru incirde yüzde 8 gibi kabul edilebilir şekilde artmış olsa da kuru kayısı da ihraç fiyatları yüzde 72 yükseldi. Geleneksel ihraç ürünlerimizin ihraç fiyatlarında son birkaç yılda yaşanan ciddi artışları; iklim krizinin, pandeminin ve ekonomide yaşamakta olduğumuz sorunların bir sonucu olarak düşünebiliriz. Ancak, uzun dönem fiyatları incelendiğinde de benzer bir durum karşımıza çıkıyor.

2000-2001 sezonunda;

• 0,82 dolar olan kuru üzümün ortalama ihraç fiyatı bu sezonda 3,55 dolara,

• 1,63 dolar olan kuru incirin ortalama ihraç fiyatı 6,89 dolara,

• 1,21 dolar olan kuru kayısının ortalama ihraç fiyatı ise 8,45 dolara yükselmiş durumda.

Son 4-5 yıldır yükseliş ivmesi hızlanmış olsa da 25 yıllık süreçte yaşanan fiyat artışlarının nedenlerini,

• Üretim girdilerindeki uzun dönemli maliyet artışları,

• Döviz kurlarındaki yükselişin ihracat fiyatlarına yansıması,

• Sağlıklı beslenme eğilimleriyle artan küresel talep,

• Son sezonlarda sıklaşan iklim kaynaklı rekolte kayıpları,

• Bu ürünlerde ülkemizin dünya piyasasındaki belirleyici konumu şeklinde sıralayabiliriz.

Ancak son dönemde fiyatların yüksek seyretmesine rağmen hem üreticilerimizin hem de ihracatçılarımızın gelirlerinden memnun olmadığını da görüyoruz. Gübre, enerji, işçilik, sulama, ilaç ve bakım maliyetlerindeki yükseliş, üreticilerimizin reel kazancını düşürmekte; iklim kaynaklı rekolte kayıpları ise toplam gelirlerini sınırlamaktadır. Kısacası, fiyat yükselse bile satılabilir miktar azalmış, maliyetler ise çok daha hızlı artmıştır. İhracatçılarımız açısından ise yüksek fiyatlar, dünya pazarlarında rekabet baskısını artırmakta, alıcıların alternatif ülkelere yönelmesine yol açmaktadır. Arzın azalması nedeniyle ham maddeye erişim zorlaşmış; finansman ve işletme maliyetleri yükselmesiyle de ihracatçımızın kâr marjları iyice daralmıştır. Fiyat artışı kısa vadede gelirleri desteklese de orta ve uzun vadede sektörün sürdürülebilirliği için yeterli değildir.

Ülkemizin bu ürünlerdeki küresel liderliğini koruyabilmesi;

• İklim uyumlu üretim modelleri,

Bağ-Kur prim borcu olanlar dikkat!
Bağ-Kur prim borcu olanlar dikkat!
İçeriği Görüntüle

• Hem üreticilerimizin hem de işletmelerimizin maliyetlerini azaltacak destekler,

• Rekabetçi ve istikrarlı bir arz, finans ve pazarlama yapısı ile mümkün olacaktır” diye konuştu.