Türkiye’de karikatür denince akla gelen belli başlı ustalar vardır; ama bazı isimler sarsılmaz bir üretimle kendi kulvarlarını yaratırlar. Behiç Ak, Cumhuriyet gazetesinde tam 43 yıldır kesintisiz çizdiği “Kim Kime Dum Duma” bandıyla, işte böyle bir istikrarın, böyle bir yaratıcı ısrarın temsilcisidir. Onu benim gibi uzun yıllardır takip edenler için Behiç Ak, hem çalışkan hem de şaşırtıcı biçimde “az bilinen” değerli bir entelektüeldir.
Behiç Ak’ın hayatındaki ironilerden biri, mimarlık eğitimi almış olmasına rağmen hayatında hiç proje çizmemiş, bina inşa etmemiş olmasıdır. O, bir yorumda okuduğum gibi kâğıt üzerine kurduğu düşsel kentlerin, gündelik hayatın çelişkilerini taşıyan karakterlerin mimarı olmayı seçmiştir. Mimarlıkla tek bağını, ilk oyun kitabına verdiği isimde görürüz: “Bina”…
Sanat yönetmenliğini yaptığı bir film sayesinde tanıştığı Genco Erkal, onun hayatındaki bir diğer dönüm noktasıdır. Bu tanışıklık, Behiç Ak’ın tiyatroya yönelişinin kapısını açmış, yıllar içinde birçok oyunun yazarı olarak sahnelerde yer almasına vesile olmuştur. Bugün onun karikatürcülüğü ile tiyatro yazarlığı arasındaki doğal geçişkenlik, gözlem gücünün ne denli geniş bir alana yayıldığını da gösterir.
Geçen hafta TMMOB Mimarlar Odası İzmir Şubesi’nin Mimarlık Merkezinde “Behiç Ak Ekonomi Karikatürleri, Kenan Mortan Ekonomi Yorumları” sergisinin açılışındaydık. Daha sonra da nitelikli bir söyleşinin tanığı olduk. Bu yazıyı da o sergi münasebetiyle yazıyorum.
Kenan Hocamız serginin öyküsünü şöyle anlattı: “Her şey Prof. Dr. Ali İhsan Karacan’ın ‘Behiç Ak’ın karikatürleri ekonomi konusunda o kadar çok şey anlatıyor ki…’ sözleriyle başladı. Bu projenin isim babası sevgili Karacan’dır…
Behiç Ak’ı arayıp bu konuda birlikte çalışma zemininiz olacağı konusunu sordum. Cevabı olumluydu, dünyada örneği varsa da çok azdı. ‘Kim Kime Dum Duma’ başlığıyla son 43 yılda binlerce karikatür çizmiş olan Behiç Ak zaman ayırdı, ekonomi odaklı 150 çizgi-band seçti.
Çizgi-band, 1960’lardan sonra kendine yer açmış ve 9. Sanat olarak nitelenen yeni bir sanatsal dil. ‘Bande dessinée’ (BD) deniyor. Bunları yeniden ‘anlamlandırmak’ zor bir iş, çünkü anlam zaten kendi çizgilerinde/sözlerinde saklı. Albert Camus belki de bu yaptığımızı ‘anlamsız olduğu için anlamlı’ diyecekti, kim bilir?
Biz, bu her şeyi anlatan çizgi-band’lara deyişler / yorumlar / alıntılar kullandık. İçlerinden 50 ürün seçtik. Bu ürünlerde, deprem gerçeğinden rant hırsına, yap-sat’çılıktan yeni işsizlere, ekonomik gidişattan ekonomik yok oluşa uzanan konular sizi selamlayacak. Kedimiz Mestan’ı da kuşkusuz unutmadık… Ürünlerin hepsi, yaşamdaki insanı eksen alıyor.
Karikatürün isim babası olarak anılan Leonardo da Vinci bu sanat dalı için ‘Bir portreden daha vurucu’ ifadesini kullanıyor mu? Ev sahibi İzmir Mimarlar Odası’na teşekkürümüzle…”
Sergi açılışı sonrası iki entelektüelin söyleşisini keyifle dinledik.
“Kim Kime Dum Duma” bandı, neredeyse yarım asra yaklaşan bir süredir Türk okurunun zihninde mütevazı ama vazgeçilmez bir yer edinmiştir. Behiç Ak’ın çizgilerindeki sadelik, aslında onun dünyaya ve insana bakışındaki berraklığın bir yansıması.
Bu vesile ile az bilinen ama çok önemli bir başka gerçeği yazalım: Behiç Ak, Japonya’da çocuk kitapları en çok basılan Türk yazardır.
Üstelik Japonya’da bir yıl boyunca yayımlanan “Mau mio mi” adlı çizgi hikâye serisi, onun uluslararası ölçekte ne kadar güçlü bir hayal gücüne sahip olduğunu gösterir. Çocuklara yönelik kitaplarındaki ince mizah, çevre duyarlılığı, yaşama dair küçük ayrıntılardan kocaman anlamlar çıkarma becerisi, aynı zamanda karikatür çizgilerinin de temelini oluşturur.
Romanları, hikâye kitapları, çocuk edebiyatına yönelik eserlerinin tümü düşünüldüğünde Behiç Ak, Türkçe edebiyatın en üretken isimlerinden biri hâline gelir. “Galiba Seni Seviyorum”dan “Kedi Adası”na, “İstanbul’un Suyu Nereden Geliyor?”dan “Güneşi Bile Tamir Eden Adam”a kadar geniş bir repertuvar, onun her yaş grubuyla diyalog kurma yeteneğini gözler önüne serer.
Behiç Ak’ın üretimi yalnızca karikatür ve çocuk edebiyatıyla sınırlı değildir. Yazdığı tiyatro oyunları İstanbul’dan Berlin’e, New York’tan Zürich’e kadar geniş bir coğrafyada sahnelenmiştir. “Tek Kişilik Şehir,” “Ayrılık,” “Bina,” “İki Çarpı İki,” “Benim Küçük Global Köyüm,” “Fay Hattı” gibi oyunlar, onun toplumsal meselelerle kurduğu sürekli diyaloğun bir sonucudur.
1994’te çektiği “Türk Sinemasında Sansürün Tarihi – Siyahperde” adlı belgesel ise hem Ankara Film Festivali’nin En İyi Belgesel Film Ödülüne hem de Kültür Bakanlığı Özel Ödülü’ne değer görülmüştür. Bu da Behiç Ak’ın yalnızca çizen veya yazan biri değil, kültürel hafızayı sorgulayan bir sanatçı olduğunu gösterir.
Prof. Dr. Kenan Mortan’la dostluğumuz 50 yıla yaklaşır, Kale Arkası’nda içtiğimiz rakıları anarız arada. Ama bu sergide uzaktan hayran olduğum Behiç Ak’ın ilk kez elini sıkmış olmanın sevincini de yaşadığımı ifade etmeliyim.