İspanya ve Portekiz, bu hafta Avrupa’da şimdiye kadarki en büyük elektrik kesintilerinden birini yaşadı. Yaklaşık 55 milyon kişi etkilendi ve kesinti yarım günden fazla sürdü. Başta fosil yakıt lobileri olmak üzere bazıları, her iki ülkenin elektrik şebekesinde yüksek oranda rüzgâr ve güneş enerjisi kullanması ve bu teknolojilerde Avrupa’ya öncülük etmeleri nedeniyle yenilenebilir enerjileri ve sıfır karbon hedeflerini suçladı.
Portekiz’deki bir gazeteci dostumuz X hesabına şöyle yazmış: “Bu elektrik kesintisi, elektrik olmadan 19. yüzyıla geri döndüğümüzü acımasızca hatırlattı. Kritik altyapı- elektrik, su, ulaşım, iletişim, sağlık hizmetleri- çağdaş yaşamın üzerine inşa edildiği temeller. Birkaç saatlik kesinti bile bu karmaşık, çoğu zaman görünmez sistemlere ne kadar derinden güvendiğimizi ortaya koyar. Kriz anlarında, izolasyon hissimiz yoğunlaşır. Net bilginin olmaması, kesintinin ne kadar süreceği konusundaki belirsizlik ve hızlı kurumsal yanıtların eksikliği derin bir kaygı yarattı. Herkes aniden bağlantısız ve savunmasız hissediyordu.”
Ama öyle görünüyor ki İspanya ve Portekiz’de milyonlarca insanı karanlıkta bırakan elektrik kesintileri, fosil yakıt lobisinin viski kadehlerini tokuşturmasına sebep olmuş.
“Gördünüz mü? Sizin rüzgâr türbinleri, güneş panelleri bir işe yaramıyor!” diye açıklama yapıyorlar, puro dumanlarının arasından. Sürdürülebilir enerjiyi karalamak için ellerine geçen bu fırsatı, bir petrol kuyusu bulmuşçasına kutluyorlar. Ama hadi, biraz gerçekçi olalım: Bu kesintiler, yeşil enerjinin değil, fosil yakıt çağının çürümüş mirasının eseri.
İspanya ve Portekiz, AB’de yenilenebilir enerji kullanımında lider konumda ve kesintinin yaşandığı Pazartesi günü elektriklerinin yaklaşık yüzde 80’ini güneş ve rüzgârdan sağlıyorlardı.
Portekiz hükümeti, açıklanamayan bir enerji iletim sorunu yaşandığını söyledi. Hükümet sözcüsü Antonio Leitao Amaro, CNN Portekiz’e yaptığı açıklamada “Şu aşamada bir siber saldırı ya da düşmanca bir eyleme dair elimizde bilgi yok” dedi ve sorunun İspanya’daki enerji iletiminden kaynaklanmış gibi göründüğünü belirtti. İspanya ise suçun Fransa ile bağlantının kopmasına ait olduğunu öne sürdü. Uzmanlar, kesin nedeni belirlemenin günler sürebileceğini söylüyor.
Belki de nedenini hiç öğrenemeyeceğiz.
Pazartesiden beri gördüğümüz şu: Fosil yakıt savunucuları, sanki yıllardır kömür santralleriyle dünyayı zehirleyenler kendileri değilmiş gibi, yenilenebilir enerjiye “düzmece” damgası vuruyor. “Rüzgâr esmedi, güneş parlamadı” diye dalga geçiyorlar. Sanki onların dinozor yakıtlı santralleri her zaman tıkır tıkır çalışıyordu! Unuttuk mu, kömür santrallerinin dumanından boğulduğumuz günleri? Ya da petrol sızıntılarıyla mahvolan okyanusları? Yeşil enerjiye laf ederken, aynaya bakmayı deneseler keşke. Spoiler vereyim: O aynada, karbon ayak izinden başka bir şey görmeyecekler.
Yenilenebilir enerji, doğanın ritmine bağlı, evet. Ama bu, onun “güvenilmez” olduğu anlamına gelmez. Rüzgâr ve güneş, petrol kuyularınız gibi bir gün bitmeyecek.
Yeter ki akıllı depolama sistemlerine, modern şebekelere yatırım yapalım.
Elektrik mühendisi dostlarla yazışıyorum: Elektrik kesintileri, şebekenin hangi enerji kaynağıyla beslendiğinden bağımsız olarak gerçekleşebilirmiş. 2003’te de, İngiltere’de fosil yakıtla çalışan bir sistem varken büyük bir kesinti yaşanmış. Bu kesinti, başarısız bir trafo ve hatalı kurulan bir koruma rölesi nedeniyle olmuş.
Bir başka mühendis dostum şöyle yazdı: “Bu ölçekte olaylar, yıllar içinde dünyanın birçok yerinde, ister fosil yakıt, nükleer, hidroelektrik ister değişken yenilenebilir kaynaklar kullanılsın yaşandı. Enerjiyi nereden aldığınız fark etmez; sağlam bir elektrik arzı için mühendisliği doğru yapmanız gerekir”
Dünyadaki genel durumu özetleyelim şimdi: Enerji sistemleri, yenilenebilir enerji kaynaklarının (güneş, rüzgâr vb.) artan payı, elektrifikasyon (örneğin, elektrikli araçlar) ve büyük ölçekli yatırımlar sayesinde hızla evriliyor. Bu, karbon salımını azaltma ve sürdürülebilirlik hedeflerine ulaşma açısından olumlu bir gelişme.
İklim değişikliğinin etkilerine dair bilgi eksikliği
İklim değişikliğinin enerji sistemlerini nasıl etkileyeceğine dair araştırmaların yetersizliği, önemli bir risk oluşturuyor. Örneğin, aşırı hava olayları (fırtınalar, sıcak dalgaları, kuraklıklar) enerji altyapısını zorlayabilir. Yenilenebilir enerji kaynakları da iklim koşullarına (güneş ışığı, rüzgar desenleri) bağımlı olduğu için bu etkiler daha karmaşık hale geliyor.
Uzmanlar, “dayanıklı şebekeler” tasarlamanın zorluğuna işaret ediyor. Dayanıklılık, enerji sistemlerinin kesintilere karşı dirençli olmasını, talebi karşılayabilmesini ve değişen iklim koşullarına uyum sağlayabilmesini gerektiriyor. Ancak bu konuda yeterli bilgi ve uygulama eksikliği var. Örneğin, şebekelerin aşırı hava olaylarına karşı güçlendirilmesi, enerji depolama sistemlerinin yaygınlaştırılması veya dağıtık enerji üretiminin artırılması gibi çözümler henüz tam anlamıyla geliştirilmiş değil.
Yenilenebilir enerjiye geçiş hızlanırken, iklim değişikliğinin enerji altyapısı üzerindeki etkilerini anlamak ve buna göre planlama yapmak kritik önemde. Bu, daha fazla araştırma, veri modellemesi ve uluslararası iş birliği gerektiriyor. Örneğin, iklim modelleriyle enerji sistemlerinin entegrasyonu veya bölgesel risk analizleri, dayanıklı şebekeler tasarlamak için önemli adımlar olabilir. Aksi takdirde, enerji dönüşümünün faydaları, iklim kaynaklı kesintilerle gölgelenebilir.
Dönelim yine fosil yakıtçılara… Onlar sadece koltuklarında geriye yaslanıp, “Biz demiştik” diye gülmeye devam edecekler. Tabii, dünya boğulurken. Yeşil enerji bir geçiş dönemi, evet. Ama bu geçiş, onların kirli düzenini sonsuza dek sürdürmekten daha cesur bir adım.
Umarım sürdürülebilir enerji savunucuları, bu kesintilerden ders çıkarır ve daha iyisini yapar.