Bugün size, etkisi günümüze kadar devam eden, önemli bir Yeşilçam klasiğinden bahsetmek istiyorum. Madem hafta sonu, belki YouTube’dan kolayca bulup, bu filmi izlemeye vakit ayırırsınız diye umuyorum. Senaryosunu Umur Bugay’ın yazdığı, Zeki Ökten’in yönetmenliğini yaptığı ve başrolünde Kemal Sunal’ın yer aldığı, 1988 yapımı Düttürü Dünya filmini hatırlayanlar vardır. Hatırlamayan ya da daha önce seyretmemiş olanlara şiddetle tavsiye ediyorum: Dönemin, yani 1980’ler Türkiye’sinin toplumsal, ekonomik ve siyasi yapısına dair güçlü bir hiciv niteliği taşıyan film; aradan geçen zamana rağmen, günümüz Türkiye’sinde de izdüşüm oluşturuyor. Film; bir pavyonda klarnetçi olarak çalışan Mehmet’in (Kemal Sunal) şahsında, sistemin çarkları arasında sıkışıp kalan bireyin dramını gözler önüne sererken, yoksulluk, adaletsizlik ve toplumsal çürüme gibi temalar üzerinden, bir Türkiye panoraması sunuyor. 1980’lerden bunca yıl sonra bile, günümüz Türkiye’sinde benzer sorunların derinleşerek sürdüğünü görünce; “bu dünya, düt düt diye isyan çığlıklarımızı boşluğa üflemekten başka elimizden bir şey gelmediği için, isyanlarımızın hiçbir yere ulaşamadığı düttürü bir dünya” demek geliyor içimden…
Filmdeki toplumsal eleştiriler ve 1980’lerin Türkiye’ si: Film, ana karakter Mehmet’in müzikle geçinmeye çalışan ama düzenin çarklarına yenik düşen bir figür olarak çizilmesiyle, 1980’ler Türkiye’sinin temel sorunlarını dramatik bir dille resmediyor. 1980 askeri darbesinin ardından Türkiye, neoliberal ekonomik politikaların etkisine girmiş, serbest piyasa ekonomisi hızla yaygınlaşmış ancak bu, gelir eşitsizliğini daha da derinleştirmiştir. Mehmet karakteri, bu düzensiz sistemde ayakta kalmaya çalışan, ancak hiçbir şekilde kazanamayan, alt sınıfın temsili olarak karşımıza çıkar. Mehmet’in yaşadığı geçim sıkıntıları, onun hem sanatsal yeteneklerinin göz ardı edilmesine hem de günlük yaşamda sürekli olarak ezilmesine neden olur. Film ayrıca, yozlaşan bürokrasi ve kapitalizmin toplumsal değerleri nasıl bozduğuna da dikkat çekiyor.
Kentleşme, fakirleşme ve işsizlik gibi konular, o dönemde olduğu gibi bugün de Türkiye’nin temel meseleleri arasında değil mi?
Düttürü dünya devam ediyor: Günümüz Türkiye’sinde de Düttürü Dünya filminde işlenen konular, fazlasıyla aktüel kalmaya devam ediyor. Ekonomik kriz, yüksek enflasyon, gelir dağılımındaki adaletsizlik, yolsuzluk ve siyasi baskılar, bireylerin günlük yaşamlarını derinden etkiliyor. 2025 itibarıyla Türkiye’de, düşük ücretlerle geçinmeye çalışan milyonlarca emekçi, Mehmet karakterinin yaşadığı çaresizliği ve derin yoksulluğu yaşıyor.
Sanatın ve sanatçının değersizleştirilmesi, filmde göze çarpan bir diğer tema. Bugünün Türkiye’sinde de sanatçılar, üzerlerindeki siyasi baskılar, kültürel üretimi kısıtlayan sansür uygulamaları ve ekonomik zorluklar nedeniyle zor koşullara maruz kalıyorlar. Mehmet’in müzik yoluyla hayatta kalma mücadelesinde uğradığı sıkıntılar, bugünkü sanatçılar için de geçerli bir gerçeklik; bu ise maalesef, sanatı güvenilir bir geçim kaynağı olmaktan çıkarıyor…
Filmde, bürokrasinin ve devlet mekanizmasının halkı ezdiği sahneler, günümüzde karşılık bulmayı sürdürüyor. Türkiye’de bugün de hukukun üstünlüğünün zayıfladığı ve liyakatsiz kadrolaşmanın artarak sistematik hale geldiği bir süreç yaşanıyor: Liyakat yerine sadakatin, yetenek yerine bağlılığın ön planda tutulduğu bir sistem egemen. Emeğiyle, bilgisiyle bir yere gelmek isteyenler ya görmezden geliniyor ya da sistem dışına itiliyor.
Düttürü dünyanın değişmeyen çarkı: Düttürü Dünya filmi, sadece 1980’ler Türkiye’sinin bir eleştirisi değil, aynı zamanda zamansız bir toplumsal hiciv örneği diyebiliriz. Bugün yaşanan ekonomik ve toplumsal krizler, filmde işlenen temaların ne kadar geçerli olduğunu bir kez daha gözler önüne seriyor. Türkiye’de geniş kitleler, hala aynı adaletsizliklerle, gelir eşitsizliğiyle ve sistemin bireyi ezdiği çarklarla uğraşıyor. Mehmet’in umutsuzluğu, bugün milyonlarca insanın içinde bulunduğu çıkmazı yansıtıyor. Bu bağlamda, Düttürü Dünya, Türkiye’de şimdiki zamanın ruhuna uygun bir eser olarak, güncelliğini korumaya devam ediyor. “Düttürü Dünya'daki” Mehmet gibi çaresizlikle başarısızlığı kabul etmek yerine, bugün hep birlikte 'Düttürü Türkiye' olmaktan kurtulmanın yollarını aramalıyız. Bu vesileyle her zamanki mottomuzu tekrarlıyorum: “Kurtuluş yok tek başına ya hep beraber ya da hiçbirimiz!”