Bu operasyonların hukuki ve Anayasal karşılığı yok. Tutuklamaların cezaya dönüştürülmesi, kişilerin özgürlüklerinin gasp edilmesi, tutuklamayı gerektirmeyecek iddialar ile insanların aylarca kodese tıkılması, TV ve gazetelere ceza verilmesi vs. Bunların ne Anayasa’da karşılığı var ne de hukukta. Yani ne Anayasa yürürlükte ne de hukuk.

Siz bakmayın, Kılıçdaroğlu’nun, “İmamoğlu, bir belediye başkanı, bu kadar mitinge ne gerek var, hukuk ile kendi arasındaki bir sorun” demesine. Durum hiç de öyle değil.

Ülkede aylardır devam eden tutuklamalar, gözaltılar, medyaya ve gençlere yönelik baskılar, bireysel bir konu mu? Yoksa muhalefeti dizayn etmeye yönelik bir oyunun çeşitli aşamaları mı?

Kılıçdaroğlu’na uygun düşen konum, İmamoğlu’nun diploma iptaline sessiz kalmak değil, Erdoğan’ın diplomasız olduğunu iddia eden eski YÖK Başkanı ve bürokratların sözlerine önem vermekti.

Saray iktidarının devamlılığı için çok kollu ve aşamalı bir program devrede. DEM’in muhalefet kapasitesini azaltıp, CHP ile olası ittifakını önlemekte, epeyce mesafe aldı. Ama kalıcı olacak mı belli değil.

İmamoğlu’nun ve çok sayıda belediye başkanı ile bürokratın tutuklanması üzerine, sokaklarda ve meydanlarda yükselen protesto dalgası aşamasında, DEM’li yetkililer, “Biz CHP’nin sokak gücü değiliz...” türünden, hiç de ideolojilerine ve dillerinden düşürmedikleri, demokrasi idealine uygun bir çıkış değildi.

Daha sonra zamanla, bu darbe girişimlerine karşı eleştiriler yapıp bazı mitinglere de katılmaya başladılar ama yine de Bahçeli ile Öcalan ittifakının bundan zarar görmemesine de özen gösterdiler.

Bu oyunun ikinci ayağı ise, yükselen CHP muhalefetini zayıflatmaktı. Seçmen düzeyinde etkili olan İmamoğlu, Yavaş ve Özel’i birbirine düşürmek mümkün müydü? İmamoğlu’nu yalnız bırakmak en önemli beklenti idi. Bu üçlü, oyuna gelmedi.

Hukuksuzluklara, baskılara ve darbeye karşı durdular. Sokak da bugüne kadar hiç olmadığı kadar hareketlendi. Korku duvarı önemli ölçüde aşıldı. İktidarın değişme ihtimali artık eskisinden çok daha güçlü bir özleme dönüştü.

Büyük ve coşkulu mitinglerde sadece “İmamoğlu’na özgürlük” dile getirilmiyordu, Kılıçdaroğlu’nun düşüncesinin aksine. Bu buluşmalarda, Saray sarsılıyordu her bakımdan.

Ama Kılıçdaroğlu, Kurultay davasını bir fırsat görerek öyle açıklamalar yaptı ki, seçmen tabanı ve partililerin bir kısmı büyük hayal kırıklığı yaşarken, önemli bir bölümü de öfkesini Kılıçdaroğlu’na yöneltmeye başladı. Muhalefetin hızını kesmek ve parti içi kaosa yol açmak görevini üstlendiği algısı çok yaygınlaştı.

Tabii ki, hakaret ve küfürler sosyal medyayı kapladı adeta. Bu kabul edilemez ama Kılıçdaroğlu’nu siyasi ahlak ve tutarsızlık açısından eleştirmek pekala mümkündür. Kamuoyunun ilgili kesimlerinden bu eleştiriler de ard arda gelmeye başladı doğal olarak.

13 yıl içinde her seçimi kaybetmesi bunların başında geliyordu. Mühürsüz oyların peşine düşmediği halde, bazı kişilerin delege satın alındı iddialarını, adeta kan davasına dönüştürmesi de haklı eleştiriler arasındaydı.

Yıllarca her seçimde hayal kırıklığı yaşayan CHP’li veya modernist (Cumhuriyetçi/laik) seçmenler, bu aşamada partinin seçimde başarı elde etmesi ve iktidar yürüyüşüne rağmen, Kılıçdaroğlu’nun yandaş medyada sevilen politikacı olmasını öfkeyle karşıladılar.

“Biz, Atatürk ve Cumhuriyet düşmanı, şeriatçı Ekmeledin’i aday yapınca bile sana katlandık”, “Atatürk’ü ve Cumhuriyet’e mesafeli birçok eski bakan ve siyasetçiyi, listelere aldın, bize oy verdindin”, “Yavaş ve İmamoğlu’nun kazanabileceği seçimde kendin aday oldun, altılı masayı da atlatarak Ümit Özdağ ile ayrı protokol yaptın, ona bakanlıklar vaat ettin”, “defalarca olduğu gibi seçimi kaybettin ama istifa etmedin”…. Liste uzayıp gidiyor.

Daha önce de yazdık, hiçbir medeni ülkede, bir genel başkana, öyle defalarca seçim kaybetme şansı verilmez. Çünkü seçimi kaybeden bırakır. Bu demokrasinin geleneği ve ahlakıdır.

“Ülke benim”, “Parti benim” diyen liderler maalesef bizim siyasi kültürümüzde, çağdaşlaşmanın değil, Doğu toplumda ısrar etmenin ürünüdür.

Bunu bilen Erdoğan, Bahçeli ve Öcalan ile olduğu gibi Kılıçdaroğlu ile de anlaşacağını düşünüyor. Şimdilik de durum öyle gidiyor. Bu oyunu bozacak bir muhalefet, çok büyük işler başaramaz ise de yeni bir dönem başlatabilir...