İkibinli yıllar boyunca, çeşitli vesilelerle CHP halka bir mesaj verdi; AKP iktidarı ile başlatılan neo liberal dönemin ana muhalefeti, CHP’dir.

Bu dönemde, tam da liberalleşmenin gerektirdiği gibi siyaset piyasaya düştü, siyasi ilişkiler de alışverişe dönüştü. İktidar olmanın anlamı ise, kamu kaynaklarına çökme imkanlarını ele geçirmek oldu. İktidar ve ana muhalefet partilerinin il ve ilçe örgütleri de İş ve İşçi Bulma Kurumu’nun yerine geçti.

Belli ki CHP’de yönetimi ele geçiren grup, AKP’nin geçtiği yollardan geçerek iktidar olmayı kafaya koymuş. Ama ihmal ettikleri bir husus var; onlar giderken AKP dönüyordu. İktidar grubu için CHP’yi kıstırmak hiç zor olmadı.

Dahası, yaratılan bu hengamede ülke sorunları hızla gündemden düştü. Hem de uluslararası sistemde ağır bir kriz yaşanırken.

CHP’de yaşanan sıkıntıların temelinde yatan gerçek; CHP, sanayi toplumu sonrasına hazır değil. Ne yeni bir dil ne de yeni program oluşturabildiler.

Yakın zamanda, yeni program çalışmaları başladı fakat halktan sır gibi saklanıyor. Herhalde, katılımcılık ve şeffaflık ilkesi böyle çalışıyor.

Değerler sisteminin çöktüğü koşullarda, ülkeyi üçlü federasyona zorlayan Batı ve yerli işbirlikçileri, Devleti Öcalan ile masaya oturtmak üzere… Ortadoğu’da, Türkiye’nin de dahil olduğu yeni bir statüko oluşturuluyor. Fakat bu gelişmeler karşısında CHP’nin tavrı çok net; Önce İmamoğlu, sonra Türkiye…

Hal böyle olunca, itiraz etmek kaçınılmaz oluyor. Ne var ki itiraz ettiklerime gelen tepkiler, akıllara ziyan. Okumamak bir sorun, okuduğunu anlamamak diğer sorun.

CHP’den beklenen, AKP ile dalaşma üzerine inşa edilmiş siyaset değil, Cumhuriyet devrimine yakışan değişim programını oluşturması ve değişimin öncü partisi olmasıdır. CHP’nin tarihsel birikimi, öncülüğünü mümkün kılıyor. Bütün mesele, yönetimin bu gerçeğin bilincinde hareket etmesi.

Aksi durumda, CHP ile gidilecek yol kalmadığına dair kanaat oluşmaya başlayacak.
Ve sonrası tufan…