Der Spiegel’in bugün satışa çıkan (12 Aralık 2025) kapağına baktığınızda, ilk göze çarpan şey o kırmızı zemin üzerinde yükselen çarpıcı başlık oluyor: “İki Kötü Adam, Tek Hedef – Trump ve Putin Avrupa’yı Nasıl Saldırıyor?”

Kapaktaki karikatür ise adeta bir film afişi gibi etkileyici. Donald Trump, o tanıdık geniş gülümsemesiyle Vladimir Putin’in arkasında duruyor, ellerini dostça –ya da belki de tehditkâr bir şekilde– Putin’in omuzlarına koymuş.

Putin ise elindeki bıçakla Avrupa haritasını, tam da AB bayrağının bulunduğu yeri delip geçiyor.

Bu görüntü, tek başına bile insanı durdurup düşündürüyor. Gerçekten de iki güçlü lider, Avrupa’yı ortak bir düşman olarak mı görüyor?

Derginin içindeki uzun makale, bu kapak imajını adım adım açıyor ve okuyucuyu adeta bir gerilim romanının içine çekiyor.

Yazarlar, Donald Trump’ın 2025’in Ocak ayında ikinci kez Beyaz Saray’a dönmesiyle birlikte Atlantik ötesi ilişkilerin nasıl kökten değiştiğini anlatıyor. Trump’ın Avrupa’ya bakışı artık sadece soğuk değil, neredeyse düşmanca.

Zayıf, başarısız, gereksiz” diyor, “eski kıta”yı küçümsüyor, hatta zaman zaman açıkça alay ediyor. Karşı tarafta ise Putin var; o da Avrupa’yı, özellikle NATO’yu ve Avrupa Birliği’ni uzun zamandır bir tehdit olarak görüyor. Makaleye göre bu iki farklı motivasyon, tesadüfen değil, neredeyse kader gibi aynı noktada kesişiyor. Avrupa’yı bölmek, zayıflatmak ve Ukrayna savaşında Rusya’nın lehine bir çözüm üretmek.

Makale, Trump’ın ilk aylarındaki adımları birer birer sıralarken okuyucunun tüylerini diken diken ediyor. NATO ülkelerine savunma harcamalarını artırma baskısı, Ukrayna’ya askeri yardımların yavaş yavaş kesilmesi, Rusya ile yapılan gizli görüşmeler, Alaska’da planlanan olası zirve…

Bunların her biri, Avrupa için birer uyarı çanı gibi. Üstelik Trump’ın Avrupa’daki sağ popülist liderleri –AfD’den Viktor Orban’a, İtalya’daki Giorgia Meloni’ye kadar– açıkça desteklediği, hatta bazı ülkeleri AB’den koparmaya çalıştığı iddia ediliyor. Putin ise bu kaosun ortasında sessizce gülümsüyor; çünkü en büyük kazanan kendisi olacak.

En rahatsız edici kısım ise Avrupa’nın bu fırtınaya karşı birleşememesi. Almanya, Fransa, İngiltere’nin liderleri Trump’la görüşüyor, telefonlar açılıyor, baskılar yapılıyor; ama hâlâ ortak, net bir strateji yok.

Spiegel bu tabloyu “Avrupa’nın yalnızlaşması” olarak resmediyor ve soruyu defalarca soruyor: “Neden bu kadar büyük bir tehdide karşı bir araya gelemiyoruz?”

Bu soru, makalenin sonuna kadar okuyucunun kafasında yankılanıyor.

Tabii Der Spiegel’in bu tarzı yıllardır böyle; provokatif, abartılı ve sarsıcı. Daha önce de Trump’ı “dünyayı yok eden adam”, Putin’i şeytani bir figür olarak göstermişlerdi.

Ama bu seferki kapak ve makale, 2025’in gerçek siyasi atmosferine o kadar iyi oturuyor ki, insan “Acaba bu sadece bir karikatür mü, yoksa geleceğin habercisi mi?” diye sormadan edemiyor.

Sosyal medyada kapak hızla yayıldı. Kimileri “tam isabet, korkutucu ama gerçek” derken, kimileri “yine Alman-Rus düşmanlığı, tipik propaganda” diye tepki gösterdi. Trump yanlıları ve Rusya’ya yakın çevreler öfkeli, Avrupa’da ise birçok kişi bu kapağı “zamanında bir uyarı” olarak alkışladı.

Der Spiegel, her zamanki gibi amacına ulaştı. İşte gazetecilik! Sadece haber vermedi, aynı zamanda Avrupa’nın geleceği üzerine derin bir tartışma başlattı. Trump ile Putin arasında gerçekten bir “ittifak” var mı, yoksa bu sadece iki egoist liderin politikalarının tesadüfen kesişmesi mi?

Belki de cevap, önümüzdeki aylarda, Ukrayna masasında ya da NATO zirvelerinde ortaya çıkacak. Şimdilik elimizde kalan, o çarpıcı kapak ve akıllardan çıkmayan bir soru. Avrupa, bu ikiliden kendini nasıl koruyacak? Çok zor!